Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

ABD seçimleri savaşında kaplumbağalar yarışı

“Süper Salı” savaşından sonra yaklaşan ABD Başkanlık seçimlerinin hatları belirginleşmeye başladı.
Demokrat Parti’nin yarışı sürdürecek olan adaylarının sayısı sınırlandı.
Bundan sonra beklenmedik bir şey yaşanmazsa yarış biri 76 (Joe Biden) diğeri 77 (Bernie Sanders) yaşında iki aday arasında geçecek.
Bu yarışın kazananı da seçimlerde Donald Trump’ın (73 yaşında) rakibi olacak.
Bu seçim kampanyasında ne Demokratların John Kennedy, Bill Clinton ya da Barack Obama, ne de Cumhuriyetçilerin Franklin Roosevelt, Ulysses Grant hatta George W. Bush gibi genç adayları yok. Demokrat Parti’nin aday adaylığı savaşının erken bir döneminde gençlerin ve kadınların elenmesiyle şimdi mücadele iki yaşlı ve deneyimli isim arasında devam edecek. Cumhuriyetçilerin adayı ise kesinlikle Beyaz Saray’ın hali hazırdaki sakini Başkan Trump olacak. Genel olarak ABD’liler başkanlarının hayat tecrübesine sahip birisi olmasını tercih etmektedirler. Bu nedenle  çok az elli yaşın altında birini seçmişlerdir (45 başkan arasından 8).
Yaş faktörü dikkat çekici olsa da 2020 seçimleri yarışındaki asıl sorun değil. Sorun daha ziyade, Demokrat Parti’nin geride kalan iki adayının da seçmenleri ateşleyecek ve heyecanlandıracak çekim ve etkileme yeteneğine (karizmaya) sahip olmaması. Bu iki aday ayrıca ikinci dönem başkanlık için mücadele eden bir başkanın ayakları altından önemli zeminleri çekmek konusunda azimli ve iddialı herhangi bir adayın ihtiyacı olan enerjiye de sahip değiller. Şimdiye kadar birçok kişi, önümüzdeki kasım ayında gerçekleşecek büyük savaşta Demokratların Trump’ın rakibi olacak adaylarını seçme savaşındaki monotonluk ve sıkıcılıktan şikayet etti.
Bu sıkıcılık, şu ana kadar Trump’ın destekçilerinin coşku ve heyecanını ateşleme konusunda daha yetenekli göründüğü başkanlık savaşına da taşınabilir.
Süper Salı savaşında bazılarının daha erken bir aşamada beyaz bayrak çekmek zorunda kalmasından korktukları Biden, başlangıçta bocalayıp tökezleyen kampanyasını kurtarmayı başardı. Teksas, Virginia, Kuzey Carolina, Alabama, Oklahoma, Tennessee, Arkansas, Massachusetts, Minnesota eyaletlerini kazandı. Sanders ise California, Colorado, Utah ve Vermont eyaletlerini kazandı. Böylece bu iki isim, Demokratların adayı seçilene kadar devam edecek olan yarışın iki ana adayı olarak öne çıktılar.
Eski New York belediye başkanı milyarder Michael Bloomberg’e gelince, yarışa geç katılarak oynadığı bahsi ve çok para (sadece reklam kampanyasına yarım milyar dolardan fazla harcadı) kaybetti. Kampanyası için bir başlangıç platformu olmasını istediği Süper Salı savaşında somut bir zafer elde ederek Biden’a tehdit oluşturan ve Sanders’i yerinden eden ciddi bir rakip haline gelme umudunu gerçekleştiremedi.
Sonuçların açıklanmasından sonra milyarder, önündeki tek mantıklı seçeneğe yani yarıştan çekilmeye yöneldi. Dün yaptığı açıklamada, kasımdaki savaşta Trump’ı yenme kapasitesine daha çok sahip olduğunu düşündüğü Biden’i destekleyeceğinin altını çizdi.
Demokratların bir diğer adayı Elizabeth Warren de “Süper Salı”da acı verici hatta belki de tüm umutlarını bitirici bir darbe aldı. Hiçbir eyalette kazanamadığı gibi Kongre’de temsil ettiği eyaleti Massachusetts’te bile üçüncü sırada yer aldı. Dolayısıyla Warren de yarıştan çekilmek zorunda kalabilir. Nitekim bazı destekçileri de kendisine  yarıştan çekilmesi ve Sanders’i desteklemesi için baskı yapıyor.
Demokrat liderler için Salı günkü sonuçlar, adayların sayısının azalması açısından rahatlatıcı olabilir.
Demokrat Parti’nin aday adaylığı yarışı, aralarında kadınların ve azınlıkların da olduğu 20’yi aşkın kişinin aday olması nedeniyle epey kalabalık başlamıştı. Şimdi görüntü çok daha net. Partinin resmi adayı muhtemelen ya Biden ya da Sanders olacak ve ikisi de birbirinden çok farklı kişilikler.
Biden, Washington’daki kurumun merkezinde görev almış, politik olarak ılımlı ve pragmatik birisi. Kendisini destekleyen temel taban ise şehirli orta sınıf, liberaller ve Afrika kökenli ABD’lilerden oluşuyor.
Sanders, açıkça solcu eğilimlere sahip ve Washington’daki kuruma karşı olan  isyankar bir isim. Kendisini daha çok gençler ve Hispanikler destekliyor. Her ne kadar Biden, Sanders’ın ekonomik ve radikal politikaları nedeniyle kendisinin Trump’ı yenebilecek tek kişi olduğunu vurgulasa da onu eleştirenler kampanyasının politik ışıltı ve cazibeden yoksun ve oldukça monoton olduğuna işaret ediyorlar.
Süper Salı’nın sonuçlarının açıklanmasından sonra Biden, 289’a karşı 370 delegenin oyunu alarak Sanders’in önüne geçti. Eski başkan yardımcısı kampanyasına yeniden hayat kazandırdı ama önünde hala uzun bir yol var. Geri kalan eyaletlerde gerçek rakibi Sanders ile büyük olasılıkla kıyasıya bir mücadele yürütecek. Bu rekabetin, Demokrat Parti’nin önümüzdeki temmuz ayında düzenlenecek  Ulusal Kongresi’ne kadar uzayacağı tahmin ediliyor.
Bir adayın kasım ayında düzenlenecek başkanlık seçimlerinde partinin resmi adayı olabilmesi için 1991 delegenin oyunu alması gerekiyor. Ne var ki, Biden ve Sanders arasındaki rekabetin açık bir kazanan olmadan aynı yoğunlukta devam etmesi halinde gelecek temmuz ayında düzenlenecek kongrede partinin adayının ismini belirleme konusunda Demokrat Parti zor bir durumda kalabilir. Adayı belirleme süreci partinin Biden’i destekleyen ılımlı ve pragmatik kanadı ile Sanders’i destekleyen radikal solcu kanadı arasındaki iç bölünmeleri ve kaosu pekiştirebilir.
Böyle bir senaryo, ılımlı ve solcu kanatları arasında bir çatışmaya tanık olan ve olmaya da devam eden İngiliz İşçi Partisi’nde yaşananlara benziyor. Bu çatışma elbette diğer faktörlerin yanı sıra partinin aralık ayında düzenlenen genel seçimleri kaybetmesine katkıda bulundu. İngiliz seçmenlerin büyük bir çoğunluğu, Sanders gibi solcu sloganlara ve programlara, daha çok solcu eğilimlere sahip sendika liderlerine ve genç tabanın desteğine dayanan İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn’a oy vermekte çok hevesli olmamıştı.
İşçi Partisi benzeri bir senaryodan korkan Demokratlar yavaş yavaş aday listesinde diğerlerine göre seçmenler nezdinde daha çok kabul göreceğini ve seçimlerde Trump’a karşı kazanma fırsatının daha makul olduğunu düşündükleri Biden’ın safına geçmeye başladılar. Bu durum, Pete Buttigieg ve Amy Klobuchar’ın yarışta iyi bir sonuç elde edememelerinden sonra geri çekilip Süper Salı gecesinde Biden’i desteklerini açıklamaları ile daha açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu destek Biden’in kampanyasına ek bir ivme kazandırdı ve ılımlı kanadın oylarını birleştirdi. Bunun yanında, eski senatör Harry Reid, eski ulusal güvenlik danışmanı Susan Rice gibi bazı eski yetkililer ve Demokrat liderler de Biden’ı desteklediklerini açıkladılar. Bu kişiler Biden’ı destekleyerek seçmenlerin büyük bir çoğunluğunun desteğini alamayacağını ve Demokratların Trump’ı Beyaz Saray’dan çıkarma fırsatını kaçırmalarına neden olabileceğini düşündükleri Sanders ve solcu programının ilerleyişini durdurmayı umuyorlar.
ABD Başkanlık seçimleri şimdiye kadar halkı ve gözlemcileri heyecanlandıracak ve coşkularını ateşleyecek canlılıktan ve tempodan yoksun kaldı. Şu ana kadar sanki tavşanlar değil de kaplumbağalar arasındaki bir yarışmış gibi yavaş ve monoton bir biçimde ilerledi. Yalnızca Trump adeti olduğu üzere hemen olası rakiplerine seçmenlerin akıllarında kalacak isimler taktı. Sanders’a “Deli Bernie” derken monoton ve sıkıcı kampanyasına atıfla – ki şu ana kadar bu tanım yarışın tamamı için geçerli- Biden’e “Uykucu Biden” adını verdi.