Abdurrahman Şalkam
TT

Saddam ve Bumedyen

Arap Dünyası 1950’li yıllardan bugünlere değin, karmaşık siyasi, entelektüel süreçlerden geçti. Bölgedeki ülkeler, geleneksel ya da enformasyon savaşlarına şahit oldu. Gizli ya da aleni çatışmalar yaşandı. Medya genelde bu çatışmaları ‘gerici ve ilerici’ rejimler başlığı altında haberleştirirdi.   
Kendilerini milliyetçi ve devrimci olarak tanımlayan rejimler, diğer rejimleri ‘gerici’ olarak niteledi. Bu nitelemeye rağmen kendilerini ilerici olarak addeden rejimler arasındaki çatışmalar, diğerlerine oranla daha şiddetli yaşanmaktaydı. Yöneticilerin ideolojik farklılıkları, bu ülkelerin birbiri ile ilişkilerine de sirayet ediyordu. Bu süreç, Arap gerçekliği üzerinde fikri ve politik olarak adeta kalıtsal izler bıraktı. O dönemlerde yaşananları çözümlemek, mevcut durumu anlamamızı kolaylaştırabilir.
Cezayir ile Irak arasındaki coğrafi mesafeye, dini ve sosyal oluşum ve tarihsel gelişim farklılıklarına rağmen, iki ülkeyi bölgesel ve uluslararası düzeyde çok hassas bir dönemde yöneten liderler arasında müşterek bazı hususlar bulunmaktadır. Her liderin kişisel tarihinin ve liderlik tarzının siyasi vizyonunun belirlenmesi üzerinde önemli etkileri vardır.
Devrik Irak Başkanı Saddam Hüseyin, zorlu bir aile ortamında dünyaya gelmiş ve dramatik bir çocukluk yaşamıştır. Babasını erken yaşta kaybeden Saddam Hüseyin, annesiyle evlenen amcasının himayesinde Tikrit’te büyümüştür. Saddam’ın Tikrit’teki çevresi, geleneksel kabile adetlerinin egemen olduğu bir çevreydi. Erkeklerin cesur ve baskın olduğu bir toplum yapısı söz konusuydu. İlk gençliğinde başkent Bağdat’a giderek, dayısı Hayrullah Talfah’ın yanına yerleşti. Dayısı Hayrullah, milliyetçi Arap ideolojisine bağlıydı, devrimci eğilimleri vardı ve ülkedeki siyasi iklime egemen olan İngilizlerden nefret ediyordu.
Cezayir Cumhurbaşkanı Muhammed İbrahim Buharba, Fransız sömürgecilerine karşı direnişe katıldıktan sonra aktif bir militan ismi olan Huari Bumedyen adını aldı. Kalema şehri yakınında, basit bir çiftçi ailesinde dünyaya geldi. Küçük yaşta Kuran kursuna gitti, daha sonra Fransız okuluna yazıldı, ancak Kuran-ı Kerim eğitimine devam ederek hafız oldu. 18 yaşına geldiğinde, kendisine Fransız ordusuna katılması için çağrı yapıldı. Ülkesini işgal eden yabancı bir orduda hizmet etmek istemediği için kaçmaya karar verdi. Bazı arkadaşlarıyla birlikte, Tunus ve Libya’dan geçerek Kahire’ye ulaştı. Burada Ezher Üniversitesine girdi ve yüksek bir dereceyle mezun oldu. Kahire’deyken Cezayir Halk Partisi’ne katıldı.
Ülkelerini yönetecek iki lider arasındaki müşterek noktalar ve farklar bu noktadan itibaren ele alınabilir. İki lider de Kahire’ye kaçmak zorunda kaldı ve eğitim hayatlarını bu şehirde sürdürdüler. Ancak ikisinin gerekçeleri farklıydı. Saddam Hüseyin küçük yaşlarda Bağdat’ta Baas Sosyalist Partisi’ne katıldı, daha öncesinde Tikrit’te bir devlet görevlisinin öldürülmesine karıştığı suçlamasıyla tutuklanmış ardından serbest bırakılmıştı. Baas yöneticileri Abdulkerim Kasım’ı öldürmeye karar verdiklerinde, Saddam Hüseyin’i de konuya dâhil ettiler, Saddam başarısız suikast girişiminde yaralandı ve Mısır’a kaçtı. Burada Hukuk fakültesine bir süre devam etti ancak mezun olmadı.
İki lider, aynı yere kaçmak zorunda kaldı ancak her birinin gerekçesi ötekinden farklıydı. Bumedyen işgalci orduya katılmayı reddettiği için ülkesini terk etmişti, Saddam ise ülke başkanına suikasttan arandığı için kaçmak zorunda kalmıştı. Bumedyen ülkesinden ayrıldığında herhangi bir siyasi oluşumun içinde değildi, Saddam ise Baas Partisi üyesiydi. Daha sonra ikisi de ülkelerine döndü. Bumedyen Fransız işgaline karşı silahlı direnişe katıldı, dağlar ve çöller arasında gerilla hayatı yaşadı. Saddam ise Bağdat’ta siyasi hesaplaşmaların içine girip hapislere düştü.
Cezayir Kurtuluş Ordusu'nda albay rütbesine sahip olan Bumedyen, bağımsızlıktan sonra Ahmed bin Bella'nın cumhurbaşkanı olmasında kilit bir rol üstlendi. Ancak 1956 yılında partideki arkadaşlarıyla birlikte Bin Bella’yı yönetimden kansız bir şekilde indirdi. Cezayir Halk Partisi’ndeki yetkililer, Bin Bella’nın devlet yönetimindeki tek adam yaklaşımına ve Cemal Abdunnasır’a olan mutlak bağlılığına karşıydı.  Saddam Hüseyin ise, Baas Partisi’nin Cumhurbaşkanı Abdurrahman Arif’i darbeyle devirmesinin ardından ülke yönetimini ele geçirdi. Başkan Bumedyen’in yönetim tarzıyla Saddam’ın yönetim tarzı birbirinden oldukça farklıydı.
Saddam parti ayrımı gözetmeksizin siyasi rakiplerini tasfiye etmeye başladı, kaçanlar dahi kurtulamıyordu. Saddam yurt dışında da rakiplerinin peşini bırakmıyordu. Etrafına akrabalarını ve kendi kabilesinden insanları yerleştirdi. Bumedyen gerçekçi bir politika izleyerek, ülke yönetimini paylaşmayı tercih etti ve kurumsallığa özen gösterdi. Kamu malının yağmalanmasına karşı çıkarak akrabalarına herhangi bir görev verilmemesini emretti. Küçük kardeşi askerlik için çağrıldığında bunu reddetmesi üzerine, en zorlu bölge sayılan ‘sahrada’ askerlik yapması talimatını verdi. Bumedyen öldüğünde kendisine ait bir evi ya da arabası yoktu. Savunma Bakanlığının konutunda yaşıyordu.
Filistin meselesi iki lideri bir araya getirdi. Ancak her birinin farklı bir yaklaşımı vardı. Başkan Bumedyen, General Charles de Gaulle'nin karargâhını Filistin Kurtuluş Örgütüne tahsis etti. Filistinli savaşçıları eğitmek için kamplar açtı ve yönetimi sırasında Filistinliler arasında ayrım gözetmeksizin ülkesinde onlarca toplantı düzenlenmesini sağladı. Bumedyen Filistin davasının en sıkı destekçilerinden biriydi. Saddam Hüseyin de Filistin davasına hatırı sayılır desteklerde bulunuyordu ancak özellikle Yaser Arafat’la ilişki kurmayı tercih ediyordu.
Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın Kudüs ziyaretinden sonra, Saddam Hüseyin ve Huari Bumedyen bir araya gelerek Arap Direniş Cephesi’ni oluşturdu. Ancak daha sonra Enver Sedat’ın yaklaşımıyla mücadele yöntemi konusunda ihtilafa düştüler. Bu dönemde Bumedyen Hafız Esed’in yaklaşımına daha yakın bir pozisyondaydı. Bumedyen dış siyasette milliyetçi ya da ulusal bir ideolojinin esiri olarak hareket etmiyordu. Afrika’daki bağımsızlık hareketlerini ve Vietnam’ı destekledi, Doğu Bloku ile güçlü ilişkiler kurdu. Aynı zamanda ABD ile doğrudan bir çatışmadan kaçındı, hatta sınırlı ölçüde ekonomik işbirliği geliştirdi.
İran da iki ülke arasındaki ihtilafların merkezinde yer almaktaydı. 1975 yılında Cezayir, İran Şahı ile o zamanlar Saddam Hüseyin’in ikinci adam konumunda olduğu Irak yönetimi arasında arabulucu rolü üstlendi. Bu süreçte iki ülke arasında Şattülarap Anlaşması imzalandı. İran-Irak savaşı patlak verdiğinde Cezayir savaşı durdurmak için aktif aracılık yaptı. Ancak Irak yönetimi Cezayir’in yaklaşımından rahatsız oldu. Cezayir’deki çevreler hala, Dışişleri Bakanı Muhammed Sıddık bin Yahya’nın uçağının Irak tarafından düşürüldüğüne inanıyor. Bumedyen’in ölümünden de Irak yönetimini sorumlu tutanlar var. Nitekim Huari Bumedyen Bağdat’tan Şam’a indiğinde hayatını sonlandıracak hastalığın belirtileri başlamıştı.
İki adam, iki büyük Arap ülkesine önemli ve hassas bir süreçte liderlik etti. Zorlu iklimlerde şekillenen şahsiyetleri, farklı siyasi yaklaşımlara neden oldu. Bu siyasetler hala Arap dünyasında etkilerini yitirmiş değildir.