İngiltere ve İran arasında büyükelçi krizi

İngiltere'nin Tahran Büyükelçisi Rob Macaire
İngiltere'nin Tahran Büyükelçisi Rob Macaire
TT

İngiltere ve İran arasında büyükelçi krizi

İngiltere'nin Tahran Büyükelçisi Rob Macaire
İngiltere'nin Tahran Büyükelçisi Rob Macaire

İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, dün yaptığı açıklamada, ülkesinin Tahran büyükelçiliğinin güvenliğini gözden geçirdiğini söyledi. Raab ayrıca İran'ın Londra Büyükelçisi Hamid Baeidinejad’ın İngiliz büyükelçinin kısa süreliğine gözaltına alınmasına tepki olarak Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldığını belirtti.
Avam Kamarası’nda konuşan Dışişleri Bakanı Raab, Tahran Büyükelçisi Macaire’in gözaltına alınmasını uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak niteledikten sonra İran’da büyükelçiye yönelik davranış çerçevesinde İngiltere’nin Tahran Büyükelçiliği’nin güvenliğini gözden geçirdiğini söyledi.
İran'a karşı ortak bir duruş sergilenmesine ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Raab, İngiltere, Avrupa ve ABD’nin Tahran’a ortak mesajlar göndermesi gerektiğinin de altını çizdi.
Raab, Avam Kamarası’na gitmeden saatler önce İran'ın Londra Büyükelçisi, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na çağırıldı. Reuters’ın Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nden aktardığı bilgilere göre Bakanlık, İran'ın Londra Büyükelçisi Hamid Baeidinejad’a İngiliz büyükelçinin gözaltına alınmasının ‘Viyana Sözleşmesi’nin kabul edilemez bir ihlali olduğu’ mesajını iletti. Sözcü ayrıca İngiltere'nin Büyükelçi Baeidinejad’dan böyle bir olayın bir daha tekrarlanmamasının garantisini istediğini söyledi.
Tahran, Büyükelçi Rob Macaire’i diplomatik anlaşmaları ihlal ederek ‘yasadışı bir toplantıya’ katılmasını eleştirdi.
Geçtiğimiz Pazar günü İngiltere’nin Tahran'daki büyükelçiliği önünde toplanan göstericiler, İngiltere ve İsrail bayraklarını yakarak ‘İngiltere'ye ölüm’ sloganları attı.
İran polisi ise İngiliz büyükelçinin düşen Ukrayna uçağında hayatını kaybedenler için düzenlenen anma törenine katıldığı anların bir görüntüsünü yayınladı.
Kısa süreliğine gözaltına alınan Büyükelçi Macaire, İran’nın ‘yanlışlıkla’ bir füzeyle vurarak düşürdüğü Ukrayna’ya ait sivil uçakta ölenleri anmak için düzenlenen törene gittiğini doğruladı. Ancak törene katılmasından beş dakika sonra bazı kişilerin sloganlar atmaya başlamasıyla oradan ayrıldığını belirten büyükelçi, “Bölgeden ayrıldıktan yarım saat sonra gözaltına alındım. Diplomatların gözaltına alınması tüm ülkelerde yasadışıdır” ifadelerini kullandı.
Öte yandan İran hükümeti, dün, İngiltere’ye içişlerine karışmamasını söyledi. İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı Fars Haber Ajansı, Hükümet Sözcüsü Ali Rebii’nin açıklamalarını aktardı. Rebii, düzenlediği basın toplantısında, “İngiltere Büyükelçisi’nin yasadışı bir toplantıya olağan dışı katılımı, görevleriyle çelişiyor. Kimliği tespit edilir edilmez İç Güvenlik Güçleri Büyükelçi hakkında soruşturma başlattı. İngiltere'nin içişlerimize müdahale etmekten kaçınmasını talep ediyoruz” şeklinde konuştu.
Hükümet Sözcüsü Rebii, dün yaptığı açıklamada ayrıca nükleer anlaşmaya taraf olan ülkelerin Washington'ın anlaşmadan çekilmeleri için yaptığı çağrıyı reddetmelerinin ‘ileri bir adım’ olduğunu söyledi.
Katar'ın İran'a düşen uçağın kurbanlarına tazminat ödemesi için üç milyar dolar sağlayacağı şeklindeki haberlerle ilgili olarak ise Rebii, “Bu söylem son derece mantıksız ve gerçeği yansıtmıyor. Bu, ne Katar’ın görevidir ne de uluslararası uygulamalara uygundur” dedi.
Diğer yandan İran Dışişleri Bakanlığı’ndan dün yapılan açıklamada İngiltere’nin ‘yeni hatalar’ yapması halinde İran’ın buna güçlü karşılık vereceği belirtildi.
Devlet televizyonu tarafından aktarılan açıklamada, “İran, İngiltere'den gelen herhangi bir yeni hataya karşılık verecek. Bunun sorumlusu da Londra olacak. İngiliz büyükelçinin o toplantıdaki varlığı diplomatik normlarla çatışıyor” ifadeleri yer aldı. Devlet televizyonu ayrıca İngiltere'nin müdahaleleri tekrar ederse Tahran'ın İngiliz büyükelçiyi çağırmakla yetinmeyeceğini de vurguladı.



Ölüm özgürlüğü ortaya çıkarır

Fotoğraf: Reuters_Arşiv
Fotoğraf: Reuters_Arşiv
TT

Ölüm özgürlüğü ortaya çıkarır

Fotoğraf: Reuters_Arşiv
Fotoğraf: Reuters_Arşiv

Halid Gannami

Ölüm büyük bir felsefi sorundur ve büyük filozoflar binlerce yıldır ondan bahsetmiş, ne düşüneceklerini bilememişlerdir. Zihinlerini başka hiçbir konunun yormadığı kadar yormuştur. Epikuros'un buna çözümü ölümü görmezden gelmekti. Ona göre hayattayken yaşamı bırakıp ölüm ile meşgul olmamalıyız ve öldüğümüzde de zaten acısını çekmek için burada olmayacağız. Ancak Heidegger biraz naif görünen bu çözümü reddeder.

Dünya savaşı o kadar feci ve mantıksızdı ki, Heidegger aklın tüm mantığını inkar etmeye ve anlamaya giden yolu başka labirentlerde aramaya başladı. Sufilerin deneyimlerine benzer deneyimler sunduğu kadar hiçbir zaman akılcı çözümler sunmadı. Heidegger'e göre felsefenin en büyük amacı, özel dünyası ve kamusal dünyası olan bir varlık olarak kendimize dair farkındalığımızı derinleştirmektir. Bu varlığı anlamak için şu soruyu sormak gerekir: Neden yokluk değil de varlık var? Birincisinin anlamını bilmek için ikincisini bilmek gerekir, eğer bilirsek mutlaka aralarındaki farkı da biliriz. Varlığın anlamı nedir? Bunu bir başka soru takip etmeli; Varlık sebebi nedir?

Heidegger şöyle der: “Her insan kendi potansiyelinin tamamını kanıtlayabilir. Kimliğimiz önceden belirlenmiş olabilir ama izleyeceğimiz yol her zaman bizim seçimimizdir. Korkularımızın veya başkalarının beklentilerinin kaderimizi belirlemesine izin vermemeliyiz. Kaderinizi değiştiremezsiniz ama her zaman ona meydan okuyabilirsiniz. İnsan herkes gibi doğar ama eşsiz bir ölümle ölür.

Gerçek bir insan olmak istiyorsanız, hayatınızı sürekli ölüm ufkunuz içinde hayal etmeniz gerekir.

Varoluş zamandır, zaman sınırlıdır, kişisel varlığımız da belirli bir zamanla sınırlıdır ve insanlar için zaman, “ölüm” dediğimiz şeyle sona erer. Bu nedenle gerçek bir insan olmak istiyorsanız hayatınızı sürekli ölüm ufkunda hayal etmeniz gerekir. Heidegger'in "ölüm karşısında varoluş" dediği şey budur. Varlığımızın sınırlı olduğunu bilirsek, sınırlamalarımızla cesaretle yüzleşmediğimiz sürece gerçek, özgün bir insan hayatı yaşayamayız. Ölümümüz gerçeğini anlamlandırmalıyız. Geçmişte felsefenin nasıl ölmeyi öğrenmek olduğu söylenirdi. Dersimizi öğrenirsek bu yüzleşme bizi uçsuz bucaksız düzlüklere götürecektir.

Ölüm ilişkisel değildir. Ona karşı çıktığımızda diğeriyle tüm bağlarımızı koparırız. Sevdiğiniz bir yakınınız öldüğünde onun için ne kadar üzülseniz de ölümün tadını asla tatmazsınız. Ölümü ancak öldüğünüzde tadacaksınız. Bu ölüm kesin bir şeydir, onu bir yanılsama olarak hayal edemezsiniz. Onu görmezden gelebilirsiniz, ondan kaçabilirsiniz ya da yıllarca unutabilirsiniz ama içten içe ne zaman geleceğini bilmeseniz de hayatınızın kaçınılmaz olarak ölümle sonuçlanacağını bilirsiniz.

Heidegger, ölümün "imkânsızı oldurmak" olduğunu, yani benim var olma yeteneğimi ölçtüğüm norm olduğunu söylüyor. O, özgürlüğümün tüm güçlerinin ve potansiyellerinin kendisine çarpıp parçalandığı  kaçınılmaz acizliktir. “Mümkün olan için” şiirinde varoluş ve zaman iki unsurdur ve bu şiirin en yüksek ifadesini her zaman ölüm karşısındaki varoluşta bulacağız.

Ancak Heidegger, hayattan umudunu kesip onun büyüklüğünü inkar edenler gibi ölümü beklememizi tavsiye etmez. Ölüm beklentisini kabul eder ama beklememizi de istemez. Yalnızca beklenti bizi bu dünyada özgür eylemin koşulu olarak ölümlülüğümüzü kullanmaya yönlendirecektir. Bu gerçeğin farkına vardığınızda gerçekten özgür olursunuz.

Özgürlüğümüzün ancak "ölüm karşısında varoluş ile" tam olarak farkına varabiliriz.

Bundan, bir paradoks içerse de, çok önemli bir fikir ortaya çıkıyor; özgürlük, ölüm biçimindeki zorlayıcı zorunluluğun yokluğunda var olmaz, bunun tam aksine insan özgürlüğü, insanın ölümünün gerekliliğini itiraf etmek ve onaylamak ile somutlaşır. İnsan ancak "ölüm karşısında varoluş ile" gerçekten ve hakikaten olduğu kişi olabilir. Ölümün imkânsızı oldurmak olduğu düşüncesinin ve yok oluşun kabullenilmesinin arkasında, insan yaşamının sınırının ispatı ve onun gerçek, sahte olmayan varlığının teyit edilmesi saklıdır.

Bütün bunlara rağmen “ölüm karşısında varoluşun” bunaltıcı hiçbir yanı yok. Bu varoluş biçimi, kişiyi sahte günlük hayata dalmaktan arındırır ve onu alışılagelmiş gevezeliklerden uzaklaştırır, böylece kendisiyle bütünleşme fırsatına sahip olur. Özgürlüğümüzün ancak "ölüm karşısında varoluş ile" tam olarak farkına varabilir ve ayrıca ondan keyif alabiliriz.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Putin askeri üretimi artırmaya yöneliyor ve “stratejik silahlarla” tehdit ediyor

Putin'in dün (Perşembe) Moskova'da düzenlenen "Zafer Bayramı" kutlama törenine katıldı (AP)
Putin'in dün (Perşembe) Moskova'da düzenlenen "Zafer Bayramı" kutlama törenine katıldı (AP)
TT

Putin askeri üretimi artırmaya yöneliyor ve “stratejik silahlarla” tehdit ediyor

Putin'in dün (Perşembe) Moskova'da düzenlenen "Zafer Bayramı" kutlama törenine katıldı (AP)
Putin'in dün (Perşembe) Moskova'da düzenlenen "Zafer Bayramı" kutlama törenine katıldı (AP)

Rusya'nın üçüncü dönem başkanı olarak bu hafta göreve başlayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu yılki Nazizme Karşı Zafer Günü kutlamaları münasebetiyle yaptığı konuşmada, ülkesinin askeri yeteneklerini ve ölümcül stratejik silahların kullanımı da dahil olmak üzere her türlü Batı tehdidine karşı koymaya hazır olduğunu yineledi. Konuşmasının büyük bölümünü Batı'ya yönelten Kremlin şefi dün (Perşembe), ülkesinin nükleer güçlerinin "sürekli" alarm durumunda olduğu uyarısında bulundu.

Putin, Kızıl Meydan'da tören için belirlenen askeri üniformaları giyen binlerce askerin önünde yaptığı konuşmada, Ukrayna'da savaşan ordusuna övgüde bulundu ve "Batı'daki elitleri" dünya çapında çatışmaları kışkırtmakla suçladı. Ayrıca Batı'yı, İkinci Dünya Savaşı hakkındaki gerçekleri çarpıtmaya çalışmakla ve Sovyetler Birliği'nin bu savaştaki rolünü en aza indirecek şekilde gerçekleri değiştirmekle suçladı. Putin, "Savaşın ilk üç yılında Sovyetler Birliği Nazizm'le tek başına savaşırken, tüm Avrupa Hitler'i desteklemek için çalıştı." "İntikam, tarihle alay etme ve Nazizm'i meşrulaştırmanın Batılı elitlerin genel politikasının bir parçası olduğunu" belirtti.

Putin, ülkesinin "Batılı elitlerin politikalarına rağmen küresel bir çatışmayı önlemek için her türlü çabayı göstereceğini" vurguladı.


Paris’te karakola yapılan saldırıda iki polis yaralandı

Fransız polisi (Reuters- Arşiv)
Fransız polisi (Reuters- Arşiv)
TT

Paris’te karakola yapılan saldırıda iki polis yaralandı

Fransız polisi (Reuters- Arşiv)
Fransız polisi (Reuters- Arşiv)

Paris'teki bir polis karakolunda, polisin silahını kapan bir adamın gerçekleştirdiği saldırıda iki polis memuru ağır yaralandı.

Fransız Haber Ajansı AFP'ye göre olay hakkında bilgili bir kaynak, olayın dün (Perşembe) 20:30 civarında meydana geldiğini belirtti. Bir polis kaynağı, saldırganın hemen gözaltına alındığını, saldırganın iki polisin onu aradığı sırada polislerden birinin silahını ele geçirdiğini söyledi.

Olay hakkına bilgi sahibi kaynak, iki polisin yoğun bakımda olduğu bilgisini verdi.


İsrail'in ‘hayal kırıklığı’ ve Biden'a karşı hamle

Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanan İsrail tankları ve askeri araçları (AFP)
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanan İsrail tankları ve askeri araçları (AFP)
TT

İsrail'in ‘hayal kırıklığı’ ve Biden'a karşı hamle

Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanan İsrail tankları ve askeri araçları (AFP)
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanan İsrail tankları ve askeri araçları (AFP)

İsrail, ABD Başkanı Joe Biden'ın yoğun nüfuslu Refah kentini işgal etmesi halinde İsrail'e bazı ABD silahlarının tedarikini durdurma tehdidinden duyduğu ‘hayal kırıklığını’ dile getirdi.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan, İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN'a verdiği demeçte ilk tepkisini şöyle dile getirdi: “Savaşın başından beri minnettarlığımızı ifade ettiğimiz Biden'dan gelen bu açıklama hayal kırıklığı yarattı.”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise Biden'ın sözlerini reddetti ve ülkesinin gerekirse tek başına savaşmaya hazır olduğunu yineledi. Netanyahu, “Daha önce de söylediğim gibi, gerekirse tırnaklarımızla savaşırız. Ancak tırnaklarımızdan çok daha fazlasına sahibiz ve aynı güçlü ruhla, Tanrı'nın yardımıyla kazanacağız” dedi. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise ‘düşmanlara ve dostlara’ yönelik mesajında, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri hedeflerine ulaşmak için ne gerekiyorsa yapacağını belirtti.

Biden, İsrail'in ülkesinden temin ettiği silahların Gazze Şeridi'nde sivilleri öldürmek için kullanıldığını ilk kez açıklayarak, yönetiminin sivillere ciddi zarar veren bazı bomba türlerinin İsrail'e teslimatını askıya almaya karar verdiğini belirtti. Biden'ın şimdiye kadarki en sert açıklamaları, Refah'a geniş çaplı bir saldırı düzenlemekten kaçınması için İsrail üzerindeki baskıyı arttırdı. Ancak bu açıklamalar Biden'ı, özellikle Cumhuriyetçi Parti içinde baskılara maruz bıraktı ve görevden alınması çağrılarına yol açtı.

Eski ABD Başkanı Donald Trump, Demokrat rakibini ‘teröristlerin yanında yer almakla’ suçladı ve “İsrail'e karşı yaptıkları utanç verici. Eğer herhangi bir Yahudi Biden'a oy verirse, kendinden utanmalıdır” ifadelerini kullandı.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ise İsrail'e silah sevkiyatının askıya alınmasını ‘felaket’ ve ‘yıkıcı’ bir politika olarak değerlendirdi. Mike Johnson bunun, “ABD Kongresi'nin iradesiyle doğrudan çeliştiğini” belirtti.


Xavier Üniversitesi öğrencilerin protestosu üzerine ABD'nin BM Büyükelçisinin konuşmasını iptal etti

ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield (AP)
ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield (AP)
TT

Xavier Üniversitesi öğrencilerin protestosu üzerine ABD'nin BM Büyükelçisinin konuşmasını iptal etti

ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield (AP)
ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield (AP)

ABD'nin Louisiana eyaletindeki Xavier Üniversitesi, ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield'in yarın (Cumartesi) yapması planlanan konuşmasını iptal etti. Associated Press’in (AP) haberine göre, Büyükelçi'nin yarın yapacağı konuşma bazı öğrenciler arasında öfkeye yol açtı.

Üniversite Rektörü Reynold Verrett,  çarşamba günü öğretim üyeleri, personel ve öğrencilere gönderdiği bir e-posta ile kararı duyurdu: "Herkes mezunları ve başarılarını uygun şekilde onurlandıran bir mezuniyet töreni yapmayı hedefliyor. Öğrencilerin büyük çoğunluğu, mezuniyet törenlerinin keyfini herhangi bir rahatsızlık olmadan çıkarabilmek istiyor. Bu nedenle planladığımız gibi açılış konuşmacısı ile ilerlemeyeceğiz.”

Öğrenciler, Greenfield'ın ABD'nin Gazze'deki savaşla ilgili önceki tutumları nedeniyle konuşmaya davet edilmesine karşı çıktılar.

ABD, mart ayında BM Güvenlik Konseyi'ne "Gazze'de acil ve sürekli ateşkes" çağrısında bulunan bir karar tasarısı sunmadan önce, diğer ülkeler tarafından sunulan üç ateşkes karar tasarısını veto etti.

Greenfield, veto kullanımının gerekçesine ilişkin açıklamasında, ABD'nin "İsrail'in meşru müdafaa hakkından bahsetmeyen" ateşkes kararlarını destekleyemeyeceğini söyledi.

Bir başka açıklamasında ise Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e saldırısı sırasında aldığı rehineleri serbest bırakmadığı sürece, ABD'nin ateşkesi destekleyemeyeceğini ifade etti.

Verret, iptal kararını "talihsiz bir sonuç" olarak nitelendirdi ve kararın büyükelçiyle birlikte alındığını söyledi.

Greenfield ise kararla ilgili yorum yapmadı. 19 Mayıs'ta mezuniyet konuşması yapması planlanan Vermont Üniversitesi'nde de benzer bir tepkiyle karşılaştı. Filistin yanlısı öğrenci göstericiler, ateşkes kararlarının veto edilmesini gerekçe göstererek üniversiteye konuşmasını iptal etme çağrısında bulundu. Üniversite cuma günü konuşmanın yapılmayacağını duyurdu.

Yöneticilere bir mektup yazarak derslere başlama tercihlerini yeniden gözden geçirmelerini isteyen Xavier Öğrenci Yönetim Birliği Başkanı Chase Patterson, Verrett'in muhalifleri dinleme kararını övdü.


Çad: Askeri cunta lideri cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı

Çad cunta lideri Mahamat İdris Deby Itno seçim kampanyasında bir mitingde (AFP)
Çad cunta lideri Mahamat İdris Deby Itno seçim kampanyasında bir mitingde (AFP)
TT

Çad: Askeri cunta lideri cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı

Çad cunta lideri Mahamat İdris Deby Itno seçim kampanyasında bir mitingde (AFP)
Çad cunta lideri Mahamat İdris Deby Itno seçim kampanyasında bir mitingde (AFP)

Çad'daki askeri cuntanın lideri Mahamat Idris Deby Itno, dün (Perşembe) açıklanan ilk resmî sonuçlara göre bu hafta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu kazanarak ailesinin iktidardaki onlarca yıllık hakimiyetini uzattı.

Pazartesi günü yapılan seçimler, Afrika'nın Sahel bölgesindeki aşırılık yanlılarıyla mücadelede önemli role sahip olan ülkede, üç yıldır süren askeri yönetimi sona erdirmeyi amaçlıyordu.

Seçim Komisyonu, Deby'nin oyların yüzde 61,03'ünü, Başbakan Succes Masra'nın ise yüzde 18,53 oy aldığını duyurdu. Anayasa Konseyi'nin sonuçları onaylaması bekleniyor.

Fransız Haber Ajansı AFP, Massra'nın önceden zaferini duyurmasının ardından askerlerin başkent Encemine'de (N'Djamena) kutlama amacıyla ve aynı zamanda göstericileri caydırmak için havaya ateş açtığını ve Deby'nin ekibini, sonuçların tahrif edilmemesi konusunda uyardığını bildirdi.

40 yaşındaki ekonomist Massra'nın destekçileri, resmi sayıma paralel olarak kendi oy sayımlarını da yapıyordu. Massra, sonuçların açıklanmasından saatler önce Facebook sayfasında yayınlanan bir paylaşımda, ekibinin "ilk turda statükoyu değiştirecek bir zafer sağladığını" belirtti.

"Zafer yankılanıyor ve kusursuz" Massra, ancak Deby'nin ekibinin zaferini ilan etmesini ve "zaferi halktan çalmasını" bekliyordu.

Deby, babası İdris Deby Itno'nun 30 yıllık iktidarının ardından isyancılarla yapılan bir savaşta askerlere moral amaçlı gittiği cephede öldürülmesinin ardından, 2021 yılında 15 generalden oluşan bir konsey tarafından geçici cumhurbaşkanı ilan edildi.

Deby, demokrasiye 18 ayda geçileceğine dair söz verdi, ancak daha sonra bu süreyi iki yıl uzattı.

Birleşmiş Milletler'in dünyanın en az gelişmiş dördüncü ülkesi olarak sınıflandırdığı Orta Afrika'daki çöl ülkesinde, 8,2 milyondan fazla kişi oy kullanma hakkına sahip.


Netanyahu'dan ABD'nin silah sevkiyatını askıya almasına tepki: Gerekirse yalnız kalırız

ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Arşiv - DPA)
ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Arşiv - DPA)
TT

Netanyahu'dan ABD'nin silah sevkiyatını askıya almasına tepki: Gerekirse yalnız kalırız

ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Arşiv - DPA)
ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Arşiv - DPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün akşam (Perşembe) yaptığı açıklamada, ülkesinin “düşmanlarını ve onu yok etmek isteyenleri mağlup etmeye kararlı olduğunu” belirterek “Tek başımıza kalmamız gerekirse, tek başımıza kalırız” dedi.

Netanyahu'nun açıklamaları, ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'e silah sevkiyatını (3 bin bomba dahil) askıya alma kararının ardından geldi.

İsrail bu hafta Refah'a yönelik uzun süredir tehdit ettiği hamlesine, bazı sivillerin tahliyesi ve ardından sınırlı saldırılarla başladı. İsrail, binlerce Hamas savaşçısının ve 7 Ekim saldırısında alınan onlarca esirin savaş nedeniyle yerlerinden edilen bir milyondan fazla Filistinli arasında olduğunu söylüyor.

İsrail Başbakanlık Sözcüsü Ofir Gendelman, Netanyahu'nun şu sözlerini aktardı: “Bağımsızlık Günü arifesindeyiz. Bağımsızlık Savaşı'nda 76 yıl önce az kişiydik ve çok kişiye karşı savaştık. Silahımız yoktu ve İsrail'e silah ambargosu uygulanıyordu. Ancak güçlü ruhumuz, cesaretimiz ve ulusal birliğimiz sayesinde kazandık. Bugün çok daha güçlüyüz. Düşmanlarımızı ve bizi yok etmek isteyenleri mağlup etmek için kararlı ve birlik içindeyiz. Eğer yalnız kalmamız gerekiyorsa, yalnız kalacağız. Gerekirse tırnaklarımızla savaşacağımızı söylemiştim. Ancak tırnaklarımızdan çok daha fazlasına sahibiz ve aynı güçlü ruhla kazanacağız.”

ABD Başkanı Biden, çarşamba akşamı CNN'e verdiği demeçte, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi halinde silah sevkiyatının durdurulacağını belirtti.

Biden, “Gazze Şeridi'ndeki siviller, yerleşim bölgelerinde bomba ve diğer araçların kullanılmasıyla öldürüldü. Refah'a girerlerse, ki şu ana kadar böyle bir şey olmadı, daha önce Refah'a karşı kullanılmış silahları teslim etmeyeceğimi açıkça söyledim” şeklinde konuştu.


Zelenskiy Özel Harekât Kuvvetleri komutanını 6 ay içinde ikinci kez görevden aldı

Doğu Ukrayna'daki savaş cephelerinden birinin yakınındaki Ukraynalı askerler (Ukrayna Devlet Başkanı'nın Telegram hesabı)
Doğu Ukrayna'daki savaş cephelerinden birinin yakınındaki Ukraynalı askerler (Ukrayna Devlet Başkanı'nın Telegram hesabı)
TT

Zelenskiy Özel Harekât Kuvvetleri komutanını 6 ay içinde ikinci kez görevden aldı

Doğu Ukrayna'daki savaş cephelerinden birinin yakınındaki Ukraynalı askerler (Ukrayna Devlet Başkanı'nın Telegram hesabı)
Doğu Ukrayna'daki savaş cephelerinden birinin yakınındaki Ukraynalı askerler (Ukrayna Devlet Başkanı'nın Telegram hesabı)

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, bugün (Perşembe) özel harekât kuvvetleri komutanını görevden alarak altı ay içinde ikinci kez Rus işgali altındaki topraklarda faaliyet gösteren birliğin komutanını değiştirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'dan aktardığı habere göre Albay Serhiy Lupançuk'un görevden alınması ve yerine Tuğgeneral Oleksandr Trebak'ın atanması, cumhurbaşkanın internet sitesinde atamaya ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadan iki kararname ile duyuruldu.

Trepak 2014 yılından beri Ukrayna'nın doğusunda Rusya destekli ayrılıkçılara karşı yürütülen savunma operasyonlarında aktif olarak yer alıyordu.

O dönemde en büyük operasyonlardan biri olan Donetsk havaalanına yönelik Rus saldırısını püskürtme operasyonunun komutanlarından biriydi. Zelenskiy'nin silahlı kuvvetler genelkurmay başkanı Valery Zaluzhny'yi görevden aldığı ve yerine dönemin kara kuvvetleri komutanı Oleksandr Sirsky'yi atadığı şubat ayından beri Ukrayna ordusunun komuta kademesi çeşitli düzeylerde değişti.

Zelenskiy o dönemde, silahlı kuvvetlerin komutasını yeni bir askeri liderliğin devralacağını ve kuvvetlerin günlük ihtiyaçlarını anlayan deneyimli komutanları görevlendirerek sistemi "yeniden başlatma" sözü verdi.

Bu değişiklik, Rus kuvvetleri, azalan top mermisi stokunun yanı sıra Ukrayna'nın cephedeki asker varlığındaki sayısal eksiklikten de yararlanarak doğuya doğru ilerlemeye başladığı, Ukrayna için büyük bir belirsizliğin olduğu dönemde gerçekleşti.

Zelenskiy, bugün yayınlanan ayrı bir kararnameyle, mart ayında herhangi bir açıklama yapılmadan görevden aldığı Dmytro Hereha'yı Ordu Destek Kuvvetleri komutanlığına yeniden atadı.

Lupançuk, selefi Viktor Horenko'nun aniden görevden alınmasının ardından geçen kasım ayında özel kuvvetler komutanlığına getirilmişti

O dönemde Horenko'nun görevden alınması, Zelenskiy ile aylar sonra görevden alınan dönemin genelkurmay başkanı arasında büyüyen bir anlaşmazlığın işareti olarak görülmüştü.

Özel Kuvvetler kamuoyunun karşısına çıkmıyor, ancak Ukrayna'da başta Kırım yarımadası olmak üzere Rusya'nın kontrolü altındaki bölgelerde büyük operasyonlara katıldığına inanılıyor.


Rusya'da hapse giren ABD askeri, kız arkadaşının peşindeymiş

Fotoğraf: Facebook
Fotoğraf: Facebook
TT

Rusya'da hapse giren ABD askeri, kız arkadaşının peşindeymiş

Fotoğraf: Facebook
Fotoğraf: Facebook

Geçen hafta Rusya'da tutuklanan ABD ordusunda görevli bir çavuş, yeni kız arkadaşını takip etmek üzere izinsiz olarak Rusya'ya gittiği sırada boşanma aşamasındaymış ve kadın daha sonra onu hırsızlıkla suçlayarak tutuklanmasına neden olmuş.

Gordon Black'in ailesinin Washington Post'a yaptığı açıklamalara dayanan bu ifşa, gelişen uluslararası olayın ayrıntılarını ortaya çıkarıyor.

Ordudan izin alan 34 yaşındaki Black'in Teksas'taki Fort Cavazos'a dönmesi gerekirken, Alexandra Vashchuk adlı kadını takip etmek üzere geçen ay Rusya'nın doğusundaki Vladivostok kentine gitti.

İkilinin ilişkisini sosyal medya üzerinden takip eden Özgür Avrupa Radyosu muhabiri Mark Krutov'a göre, çiftin Black'in görev yaptığı Güney Kore'de tanıştığı anlaşılıyor.

TikTok'ta Vashchuck, Black'ten sevgiyle "eşi" ve Amerikalılar için kullanılan bir hakaret olan pindos'u diye bahsetmiş.

Daha sonraki videolarda Black'in Joe Biden ve Rus-Amerikan ilişkileri gibi siyasi konular hakkında konuştuğu görülüyor.

Black'in daha sonra askeri amirlerine ya da Vashchuck'a haber vermeden Rusya'ya gittiği iddia ediliyor.

Vashchuck, sosyal medyadaki bir videoda "Eve geldim ve bu pindos vardı" diyor.

Bu çok komik. Kimsin sen? Kimsin sen, dostum?

Rus medyasına göre ikili Rusya'ya vardıktan sonra Vashchuck, kendisini dövdüğü ve yaklaşık 2 bin dolar çaldığı iddiasıyla, ordudan izinsiz ayrılan çavuşu ihbar etti.

ABD'li yetkililer vakadan haberdar olduklarını ve mümkün olan her türlü yardımı sunduklarını söyledi.

Rusya'daki ABD Büyükelçiliği, The Independent'a "Ordu ailesini bilgilendirdi ve ABD Dışişleri Bakanlığı, Rusya'daki askere uygun konsolosluk desteğini sağlıyor. Konunun hassasiyeti nedeniyle an itibarıyla daha fazla ayrıntı veremiyoruz" açıklamasını yaptı.

Bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü de "Yabancı ülkelerdeki ABD yurttaşlarının emniyet ve güvenliğinden daha yüksek bir önceliğimiz yoktur" diye ekledi. 

Bir ABD yurttaşı yurtdışında gözaltına alındığında, konsolosluk görevlileri kendisine uygun olan her türlü yardımı sağlamaya çalışır.

Son yıllarda Rusya'da, bir dizi Amerikalı tutuklanıyor. ABD'li yetkililer Amerikan yurttaşlarını pazarlık kozu olarak kullanmak amacıyla onlara abartılı suçlar isnat edildiğini söylüyor.

WNBA yıldızı Brittney Griner, 2022'de uyuşturucu suçlamasıyla yaklaşık bir yıl boyunca bir Rus hapishanesinde tutulurken, Wall Street Journal muhabiri Evan Gershkovich de kendisi, işvereni ve ABD hükümetinin asılsız olduğunu iddia ettiği casusluk suçlamasıyla ülkede tutuklu kalmaya devam ediyor.

Devlet haber ajansı TASS'a göre Rusya Dışişleri Bakanlığı, Black'in tutuklanmasının siyasetle hiçbir ilgisi olmadığını iddia ediyor:

Bu vakanın siyasetle ya da casuslukla hiçbir ilişkisi yoktur. Anladığımız kadarıyla bu vakada bir hane suçundan [şüpheleniliyor]. Bu nedenle Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın Vladivostok'taki misyonu ABD yurttaşının davasını yakından takip etmiyor.

Bu habere Martha McHardy de katkıda bulunmuştur.

Independent Türkçe


Nikaragua, 50 milyar dolarlık çılgın kanal projesini iptal etti

Kanal projesi büyük protestolara yol açmıştı (AP)
Kanal projesi büyük protestolara yol açmıştı (AP)
TT

Nikaragua, 50 milyar dolarlık çılgın kanal projesini iptal etti

Kanal projesi büyük protestolara yol açmıştı (AP)
Kanal projesi büyük protestolara yol açmıştı (AP)

Nikaragua, Pasifik Okyanusu ve Atlantik Okyanusu'nu bağlaması öngörülen Çin destekli kanal projesini iptal etti.

Nikaragua Ulusal Meclisi'nde dün yapılan oturumda, Hong Kong merkezli HK Nikaragua Kanal Geliştirme Yatırımı adlı firmanın sahibi Çinli iş insanı Wang Jing'e verilen izinler iptal edildi. 

50 milyar dolarlık proje kapsamında Nikaragua'yı boydan boya kat eden bir kanal açılması ve okyanuslararası ticaretin bu hat üzerinden gerçekleştirilmesi planlanıyordu.

Firma sahibi Wang'a proje izni 2013'te verilmişti. İlk etapta iznin 50 yıl daha uzatılabileceği belirtilmişti. 2014'te kanalın inşası için temel atma töreni düzenlenmiş fakat projede herhangi bir ilerleme kaydedilmemişti. 

İzinlerin iptaline yönelik teklifin Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega tarafından meclise sunulduğu aktarıldı. Ulusal Meclis Başkan Yardımcısı Raquel Dixon, "sürekli değişen ulusal ve uluslararası ortamı göz önünde bulundurarak böyle bir karar aldıklarını" belirtti.

278 kilometre uzunluğundaki kanal, özellikle ülkenin temel temiz su kaynaklarından Nikaragua Gölü'ne zarar verebileceği endişesiyle çevrecilerden ve bilim insanlarından tepki toplamıştı. 

Aktivistler, gölü ortadan ikiye bölen kanal rotasının, aralarında çiftçilerin ve yerel halktan grupların yer aldığı yaklaşık 120 bin kişinin topraklarını kaybetmesine yol açacağını da savunmuştu. 

2014'te binlerce kişi, Ortega yönetiminin hukuksuz şekilde topraklara el koyduğunu savunarak geniş çaplı protestolar düzenlemişti. Projenin başındaki Çinli iş insanı Wang, kanal rotası üzerinde arazisi bulunan herkese toprakları karşılığında gerekli ödemelerin yapılacağını vaat etmişti. 

Ortega yönetimi protestolara sert karşılık vermiş, çiftçi eylemlerini örgütleyen üç kişi hakkında "darbe girişimi" suçundan toplamda 585 yıl hapis cezası verilmişti.

Independent Türkçe, Guardian, AP, Tico Times