Joker’in devam filmi için 5 olası senaryo: Arthur Fleck’in hikayesi nasıl devam eder?

Joker, ödül sezonunun en iddialı yapımları arasında yer alıyor (Fotoğraflar: Warner Bros.)
Joker, ödül sezonunun en iddialı yapımları arasında yer alıyor (Fotoğraflar: Warner Bros.)
TT

Joker’in devam filmi için 5 olası senaryo: Arthur Fleck’in hikayesi nasıl devam eder?

Joker, ödül sezonunun en iddialı yapımları arasında yer alıyor (Fotoğraflar: Warner Bros.)
Joker, ödül sezonunun en iddialı yapımları arasında yer alıyor (Fotoğraflar: Warner Bros.)

Joker filmiyle ilgili ne düşünürseniz düşünün, Arthur Fleck’in, Suçun Palyaço Prensi’nin başka bir temsili olduğuna itirazınız olmayacaktır ve ileriye dönük ciddi bir potansiyeli olduğuna...
Ortada henüz somut bir şey olmasa da yönetmen Todd Phillips daha önce Joker’e bir devam filmi gelmesinin ihtimal dahilinde olduğunu söylemişti. Haliyle herkes bu olası filmin konusunu tahmin etmeye çalışıyor.
Arthur’un DC’nin güncel zamanına taşınıp Robert Pattinson’ın canlandıracağı Batman’le karşı karşıya gelmeyeceğini biliyoruz, yani çoklu evren spekülasyonları konu dışı. Ama bu durum, Joker evreninde anlatılacak başka hikayeler olmadığı anlamına gelmiyor.
Joker birçok yönüyle Batman mitosunun dışına çıksa da, hikayeyi belirleyen ana hatlar arasında The Killing Joke gibi çizgi roman etkileri var. Collider, potansiyel bir devam filmi için 5 teori sıraladı.
1. Joker, Gotham’ın ihtiyacı olan kahraman oluyor
Arthur Fleck’in metroda zengin Gothamlıları vurduğu ve insanların bunu kutladığı anda, Todd Phillips bizi Suçun Palyaço Prensi’yle Kara Şövalye arasında farklı bir dinamiğe çıkan bir yola sokuyor.
Film boyunca Joker’in, köhnemiş Gotham’ın kenara itilmişlerinin şehrin finansçılarına ve politikacılarına karşı isyanına ilham olan rastlantısal bir anti-kahramana dönüştüğünü görüyoruz
İnsanlar protesto ve gösteriler sırasında palyaço maskeleri takıp makyaj yapmaya başlıyor. Son olarak film insanların polisle çatıştığı, palyaço maskeli bir figürün Thomas ve Martha Wayne’i vurduğu ve Joker’in Gothamlı protestocular tarafından kurtarıcı olarak selamlandığı şehir çapında bir ayaklanmayla bitiyor.
Bu, potansiyel bir devam filmi açısından ne anlama geliyor? Öncelikle Joker, etrafı çete üyeleriyle sarılı sıradan bir suçlu değil, Gotham’ın bütününe yayılmış bir fikir olacak. Bunun için Joker’in FOX dizisi Gotham’daki versiyonu Jerome Valeska karakterine bakabiliriz.
Jerome, Gotham’ın elitlerine dönük eleştirileri ve saldırıları sonucunda kısa sürede onu bir idol haline getiren takipçiler ediniyor. Joker 2 bu fikrin peşinden giderse, bu Batman’i kökten değiştirir. Bruce Wayne adi suçlular yerine kendininkinden daha büyük bir fikre ve ebeveynlerini öldüren adamı seven bir şehre karşı mücadele etmek zorunda kalır.
Hatta Joker’in etkisi sıradan yurttaşları düzene karşı ayaklanmaya teşvik edebilir, “halk düşmanları listesini”, “palyaçonun takipçilerine” dönüştürerek Batman’in kendi düşmanlarını yarattığı fikrini de tersine çevirebilir.
2. Birden fazla Joker
Bu teori filmin ilk fragmanı çocuk yaşta bir Bruce Wayne gösterdiğinden beri internette dolaşıyor.
İnsanlar Arthur ve Bruce arasındaki yaş farkına ve bunun aralarındaki mücadeleyi karmaşıklaştıracağına işaret etmekte gecikmemişti. Çözüm mü? Arthur "gerçek" Joker değil ama gerçeği her kimse, ona ilham veriyor.
Bahsedildiği gibi Joker bize, daha Joker ismini almadan ünlenmeye, Gotham için kaos ve isyanın simgesi haline gelmeye başlayan, ismiyle müsemma kötü adamının bir versiyonunu sunuyor. Filmin sonunda palyaço kostümünde bir adam Thomas ve Martha Wayne’i öldürüyor, çünkü bu ikili Joker “hareketinin” karşısına aldığı her şeyi temsil ediyor.
Eğer birisi Joker’den aldığı ilhamla Thomas Wayne kadar önemli bir şahsiyeti öldürebiliyorsa, neden bir başkası Arthur yaşlandıktan (veya filmin sonunda koyulduğu Arkham Tımarhanesi'nde kaldıktan) sonra Joker’in maskesini devralmasın?
Adalet Birliği’nin (Justice League) Geoff Johns ve Jason Fabok’un hazırladığı 42. sayısının sayfalarında gösterildiği üzere, DC Evreni’nde bir, iki değil, üç farklı Joker olduğunu biliyoruz. Joker’in devam filmi pekala Arthur’un simge haline geldikten sonra farklı Gothamlıları Suçun Palyaço Prensi’nin maskesini devralmaya teşvik etmesini ele alabilir.
"Üç Joker" teorisi, çoğunlukla Batman’le savaşan karakterin suç dehasından, suç dehasınınsa palyaçodan farklı olabileceğini gösterdiğine göre, Joker’den tek bir tane olmak zorunda değil. Hatta filmde Wayne’lerin sinema salonunun çıkışında öldürüldüğü sahnenin hemen öncesinde bununla ilgili bir ipucu var. Hangi filmi mi izliyorlardı?
Zorro’nun oğlunun pelerini devraldıktan sonra bir kazaya uğraması ve kendisinin yerine eşcinsel ikiz kardeşi Ramon'un yeni Zorro olmasına izin vermek zorunda kalmasını anlatan Zorro, The Gay Blade’i. Bir sonraki Joker böyle bir hikayeyi tercih eder mi? Muhtemelen hayır ama belki Arthur’un ikizini görebiliriz.
3. Joker, Bruce’un akıl hocası oluyor
Joker gerçeklik ve fanteziyle çokça oynuyor. Filmin pek çok yerinde gördüklerimizin gerçek olmadığına inandırılıyoruz.
Arthur’un, komşusu Sophie’yle ilişkisinin kendi hayal ürünü olduğunu ve bunun annesinin, Arthur’un Thomas Wayne’in oğlu olduğuna inanmasına yol açan akıl hastalığıyla ilişkili olduğunu biliyoruz. Her ne kadar Arthur’un Wanye’in gayrımeşru çocuğu değil, evlatlık olduğunu öğrensek de, Thomas’la yüzleşmek için Wayne Malikanesi’ne gittiğinde Arthur genç Bruce Wayne’le karşılaşıyor.
Filmin sonunda gördüğümüz üzere Thomas ve Martha ölerek Bruce’u yetim bırakıyor.
İkisini birlikte gördüğümüz sahnede Arthur, Bruce’a sempatik yaklaşıyor. Artık ikisi de yetim olduğuna göre Joker’in devam filminde Arthur’un genç Wayne mirasçısını aynı sistem ve toplumun kurbanı olarak görüp onunla ilgilendiğini görebiliriz.
Bu Arthur’un Bruce’a bir tür akıl hocası haline geldiği, ona Wayne Malikanesi dışındaki hayatı gösterdiği, geleneksel can düşmanlarının arasında bir baba-oğul ilişkisinin oluştuğu bir senaryonun önünü açabilir. Bruce’un maskeli bir suç savaşçısı yerine Joker’in müridi olarak yetişmesi acayip oldurdu, değil mi?
Ne yazık ki bu, bu tip bir ilişkiye muhtemelen izin vermeyecek Alfred’in filmin sonunu göremeyeceği anlamına gelirdi. Aslında Batman mitosunda Yarasa’yla Palyaço arasında bir tür dostluk denenmemiş değil, Gotham TV dizisinde Bruce’un, Jerome Velaska’yla ahbap olduğunu görüyoruz.
Jerome'un kardeşi Jeremiah’nın kendisini defalarca öldürmeye çalıştığını bilmesine rağmen... Tabii nihai olarak Jerome’un gerçek yüzü ortaya çıkıyor ve Bruce onunla savaşıyor, bu da aslında Joker 3’e bile konu olabilirdi.
4. Beyaz Şövalye yolu
Joker’in önemli kısmı Thomas Wayne’in Gotham belediye başkanlığı seçim kampanyası ve halkın bu kalburüstü Gothamlı’nın kendi çıkarlarını savunacağı inancıyla geçiyor.
Thomas’ın ölümü ve Arthur’un kahraman kabul edilmesiyle Joker 2, Sean Murphy’nin sınırlı sayıda basılmış çizgi roman dizisi Batman: Beyaz Şövalye (Batman: White Knight) üzerine kurulabilir.
Bu sınırlı üretim çizgi roman serisi, Batman ve Joker’in rollerinin tersine döndüğü, Gotham’da suçun yumruklarla durdurulamadığı alternatif bir gerçekliği ele alıyordu. Bu gerçeklikte Batman, düşman olarak görüldüğünden çoğunlukla Arkham Tımarhanesi'nde tutulurken Joker, Jack Napier adında başarılı bir politikacı.
Thomas Wayne’in ölümü ve Gotham’ın kaosa sürüklenmesiyle Arthur’un sıradan insanların sevilen temsilcisine dönüşmesini hayal etmek güç değil. Tıpkı rastlantı eseri bir siyasi hareketin simgesine dönüştüğü gibi Arthur, farkında olmadan kendini belediye başkanı adayı olarak bulabilir.
Bruce büyüyüp yarasa kostümünü giyene kadar Gotham, Joker ve takipçileri tarafından yönetilen bir şehri sevmeye koşullanmış ve alışmış olabilir.
Bu daha önce görmediğimiz harika bir alternatif evren hikayesi olabilirdi: Ya düşman Batman ise? Ya Batman’in suçla savaşarak koruduğu halk şimdi, Pelerinli Süvari’nin statükoyu sekteye uğratmasından olumsuz etkileniyorsa?
5. Arthur hiç Joker olmadı
Filmin son sahnesinde Arthur’u Arkham Tımarhanesi'nde kendinden sorumlu sosyal hizmet görevlisiyle konuşurken görüyoruz.
Arthur görevliye filmdeki olayları aktarıyormuş gibi görünüyor. Çünkü öte türlü Arthur’un bir polis aracından alınıp protestocular tarafından havaya kaldırılması ve akabinde polis arabasının üstünde dans etmesinden hemen önce Arkham’a tıkılı bulunması tuhaf olurdu.
Murray Frankin’i öldürmesinden sonra içeri alınmış olabilirdi ama bu daha da önce, Joker hareketini başlatan metro cinayetlerinden hemen sonra da olmuş olabilirdi.
Bu da Joker’in üçüncü perdesini Arthur’un bir yalanı veya sanrısına dönüştürebilirdi. Filmin önceki sahnelerinde Arthur’un Sophie’yle olan sahneleri hayal etmesi göz önünde bulundurulursa bu gayet ihtimal dahilinde. Joker karakterinin köken hikayesiyle ilgili yalan söylediğini Independent Türkçe'de yer alan habere göre, Kara Şövalye’de (The Dark Knight- Christopher Nolan) yara izlerinin nasıl olduğuyla ilgili iki farklı hikaye anlatmasından da biliyoruz.
Bu bir devam filmi için ne anlama gelebilir? Arthur’un herkes tarafından sevilmeyi arzuladığını pekala biliyoruz ve eğer olaylar tasavvurunda gerçekleştiyse, palyaço imgesiyle şiddet ve cinayet hayalleri de çoktandır aklındaydı diyebiliriz.
Eğer Joker 2 bu yoldan gitmeyi tercih ederse basitçe çizgi romanlardan birinin, işsiz kalan Arthur’un tehlikeli bir çeteye, mesela Kırmızı Başlıklı Kız Çetesi'ne (Red Hood Gang) girip suça sürüklendiği ve kimyasallarla dolu bir çukura düştükten sonra bildiğimiz Suçun Palyaço Prensi’ne dönüştüğü köken hikayesini uyarlayabilir. (Alan Moore’un Batman: The Killing Joke'unda olduğu gibi - ç.n.)



Yemeğe sonradan tuz ekleyenlere mide kanseri uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması gerektiğini belirtirken Türkiye ortalaması 9,9 gramı buluyor (Unsplash)
Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması gerektiğini belirtirken Türkiye ortalaması 9,9 gramı buluyor (Unsplash)
TT

Yemeğe sonradan tuz ekleyenlere mide kanseri uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması gerektiğini belirtirken Türkiye ortalaması 9,9 gramı buluyor (Unsplash)
Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması gerektiğini belirtirken Türkiye ortalaması 9,9 gramı buluyor (Unsplash)

Yemeğe fazladan tuz eklemenin mide kanserine yakalanma ihtimalinin yüzde 41 artmasıyla ilişkili olduğu ortaya kondu. 

Tuz tüketiminin demans ve tip 2 diyabet riskinin yükselmesiyle bağlantısı önceki çalışmalarda bulunmuştu. Bu maddenin mide kanserine yakalanma riskini artırdığına yönelik bugüne kadar elde edilen bulgularsa tuzun önemli bir yer tuttuğu Asya ülkelerinden geliyordu.

Viyana Tıp Üniversitesi'nden araştırmacılar kapsamlı bir çalışma yürüterek bu bağlantının dünyanın farklı yerlerinde de var olduğunu gösterdi. 

Birleşik Krallık'taki yurttaşların genetik ve sağlık verilerini barındıran geniş kapsamlı BioBank'ten, ortalama yaşı 56 olan 471 bin 144 kişinin verisinin incelendiği çalışmada katılımcılara "Yemeğinize sofrada tuz ekliyor musunuz" gibi sorular soruldu. 

Gastric Cancer adlı hakemli dergide yayımlanan araştırma kapsamında bu veriler, yaklaşık 11 yıllık takip süresi boyunca saptanan 640 mide kanseri hastasının idrarında tespit edilen tuz seviyeleriyle karşılaştırıldı.

Demografik ve sosyoekonomik etmenler, yaşam tarzı faktörleri ve diğer rahatsızlıkları da göz önüne alan araştırmacılar, sofrada yemeğe her zaman tuz ekleyenlerin bunu neredeyse hiç yapmayanlara kıyasla mide kanserine yakalanma oranının yüzde 41 daha yüksek olduğunu tespit etti.

Dünya genelinde en yaygın 5. kanser olan mide kanseri riski yaşla birlikte yükselse de son yıllarda 50 yaşın altındaki kişilerin hastalığa yakalanma oranında artış görülüyor. 

Tuzun burada tam olarak nasıl bir rol oynadığı üzerinde henüz bir fikir birliği sağlanmış değil. Fakat bazı araştırmacılar yüksek miktardaki sodyumun mide zarına zarar vererek organı, mide kanseri riskini artırdığı bilinen Helikobakter pilori bakterisine karşı daha savunmasız hale getirdiğini düşünüyor. 

Araştırmayı yürüten ekip bu sonuçların önemine dikkat çekmekle beraber çalışmanın bazı kısıtlamaları olduğunu da belirtiyor. Örneğin geniş bir kohort kullanılmasına karşın yaş, cinsiyet, etnik köken, H. pilori enfeksiyonu ve sigara kullanımı gibi potansiyel faktörlerin etkisini değerlendirecek kadar sayıda kanser vakası yoktu.

Bunun yanı sıra katılımcıların tükettiği tuz miktarına dair detaylı bilgilerin eksikliği de önemli bir kısıtlama. Yine de yeni araştırma tuz kullanımının zararlarına dikkat çekerken çalışmayı yürüten Tilman Kühn şöyle diyor: 

Aşırı yüksek tuz tüketiminin olumsuz etkilerine dair farkındalık yaratmak ve mide kanserini önlemeye yönelik tedbirlere temel oluşturmak istiyoruz.

Independent Türkçe, New Atlas, News Medical, Gastric Cancer


İnsan beyninin hiç bilinmeyen detayları ortaya çıktı

Makine öğrenimi algoritması, beyindeki hücrelerin gittiği yolları ortaya çıkardı (Google Research/Harvard Üniversitesi)
Makine öğrenimi algoritması, beyindeki hücrelerin gittiği yolları ortaya çıkardı (Google Research/Harvard Üniversitesi)
TT

İnsan beyninin hiç bilinmeyen detayları ortaya çıktı

Makine öğrenimi algoritması, beyindeki hücrelerin gittiği yolları ortaya çıkardı (Google Research/Harvard Üniversitesi)
Makine öğrenimi algoritması, beyindeki hücrelerin gittiği yolları ortaya çıkardı (Google Research/Harvard Üniversitesi)

İnsan beyninin küçücük bir parçası daha önce hiç görülmediği kadar detaylı bir şekilde yeniden oluşturuldu. Bilim insanları bu minik örnekte 57 bin hücre ve 150 milyon sinir bağlantısı tespit etti. 

Harvard Üniversitesi'nden araştırmacılar Google'dan uzmanlarla birlikte çalışarak bir insanın temporal korteksinin, yaklaşık bir pirinç tanesinin yarısı büyüklüğündeki bir parçasındaki her bir hücre ve sinirsel bağlantı ağının üç boyutlu haritasını çıkardı. 

Hakemli dergi Science'da bugün yayımlanan araştırmayı yürüten bilim insanları, epilepsi ameliyatı geçirmiş 45 yaşındaki bir kadının korteksinden 1 milimetre küplük sağlıklı bir doku çıkardı. Bunu saç telinden bin kat daha ince parçalara bölen araştırmacılar daha sonra beyin yapısını milimetrenin binde biri kadar ayrıntılı şekilde incelemek adına elektron mikroskobuyla bu parçaların görüntülerini aldı.

Ardından Google'ın bir yapay zeka algoritması, ayrı ayrı kesitlerdeki nöron ve diğer hücrelerin gittiği yolları izleyerek haritayı çıkardı. İnsan beyninin bir milimetre küplük bu küçük parçasında 57 bin hücre, 150 milyon sinir bağlantısı ve 23 santimetre kan damarı olduğu görüldü. Buradaki verilerin boyutuysa 1400 terabayt.

Harvard Üniversitesi'ndeki ekibe liderlik eden Jeff Lichtman, yazarları arasında yer aldığı araştırma hakkında "'Küçük parça' ifadesi ironik oluyor" diyor. 

Bir terabayt çoğu kişiye göre devasa büyüklükte fakat bir insan beyni parçası, sadece minicik, ufacık bir insan beyni parçası binlerce terabayt.

Bilim insanları ayrıca haritada piramidal nöronların ilginç bir simetri içinde olduğunu gözlemledi. Büyük kollara sahip bu nöronların bazıları öne, bazıları da arkaya bakacak şekilde duruyordu. 

Bunun yanı sıra beyin hücreleri arasında sinyal taşıyan bazı aksonların geniş sarmallar oluşturduğu da görüldü. Örneği epilepsi hastasından alan araştırmacılar, bu tuhaf durumun patolojik olup olmadığından emin değil. 

Bilim insanları, haritanın nöronlar arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmasının iyi öğrenilmiş davranışların arkasındaki mekanizmaya ışık tutmasını umuyor. Lichtman bu güçlü bağlantıların, kırmızı ışıkta frene basmak gibi öğrenilmiş davranışların yeterince pratik yapıldıktan sonra neredeyse sıfır düşünce gerektirmesini açıklamaya katkı sağlayabileceğini düşünüyor:

Bu güçlü bağlantıların öğrenilmiş bilgi sisteminin ve öğrenmenin beyinde nasıl göründüğünün parçası olabileceğini düşünüyorum.

Ekip diğer araştırmacıların da kullanabilmesi için haritayı halka açık şekilde kullanıma sundu. Araştırmacılar sıradaki projelerinde fare beyninin bağlantılarını yeniden oluşturmaya çalışacak.

Independent Türkçe, Guardian, Science Daily, Science


Yeni Yüzüklerin Efendisi filminde tanıdık bir isim var

TT

Yeni Yüzüklerin Efendisi filminde tanıdık bir isim var

Hayranların en sevdiği Yüzüklerin Efendisi karakterlerinden biri, Peter Jackson'ın yapımcılığını üstlendiği yepyeni filmle geri dönüyor.

Prime Video dizisi Güç Yüzükleri'nin ikinci sezonu öncesinde, 2001 ila 2003'te yayımlanan ilk üçlemenin yönetmeninin, Andy Serkis'in Gollum'una odaklanacak ve Serkis'in yöneteceği projede işbirliği yapacağı açıklandı.

Film an itibarıyla Lord of the Rings: The Hunt for Gollum adı altında çekilecek ve 10 yıl içinde ve sonrasında vizyona girmesi planlanan, Orta Dünya'da geçen bir dizi yeni filmin ilki olacak.

r7yjk
Yüzüklerin Efendisi filmlerindeki Gollum (New Line Cinema)

Warner Bros. Discovery CEO'su David Zaslav'a göre Jackson, yapımcı ortakları Fran Walsh ve Philippa Boyens'la birlikte "yolun her adımında yer alacak".

Birkaç yeni Yüzüklerin Efendisi filmi serisinin üzerinde çalışıldığı ve The Hunt for Gollum'un bunlardan ilki olacağı şubatta ortaya çıkmıştı.

Serkis bu haberle ilgili olarak şunları söyledi: 

Eveeeeet, Kıymetli. Orta Dünya'nın olağanüstü ve eşsiz koruyucuları sevgili dostlarım Peter, Fran ve Philippa'yla ile bir kez daha bilinmeyene doğru yola çıkma zamanı geldi. Mike ve Pam'le beraber Warner Bros. ekibinin yanı sıra WETA ve Yeni Zelanda'daki çekim ailemiz de bu macerada. Her şey çok lezzetli.

Jackson, Walsh ve Boyens ise şunları ekledi: 

Gıcık Gollum'la  yarım kalmış bir işi olan iyi dostumuz ve ortağımız Andy Serkis'le Orta Dünya'ya geri dönmek bir onur ve ayrıcalık! Profesör Tolkien'in engin mitolojisinin hayat boyu hayranları olarak, Mike De Luca, Pam Abdy ve Warner Bros.'taki tüm ekiple bir başka destansı macerada çalışmaktan gurur duyuyoruz!

Serkis kısa süre önce Venom: Zehirli Öfke 2'de (Venom: Let There Be Carnage) Tom Hardy'yi yönetmişti ve George Orwell'ın Hayvan Çiftliği'nin bir uyarlamasını yönetmeye hazırlanıyor.

Warner Bros. daha fazla Yüzüklerin Efendisi filmi yapma planlarını açıkladığında Serkis; Jackson, Walsh ve Boyens'la yeniden bir araya gelme "fırsatına atlayacağını" söylemişti. Öte yandan Frodo Baggins'i canlandıran ilk üçlemenin yıldızı Elijah Wood da bu habere "şaşırdığını" söylemişti.

İlk üçlemede Kral Theoden rolüyle yer alan usta oyuncu Bernard Hill bu hafta 79 yaşında hayatını kaybetmiş ve Yüzüklerin Efendisi kadrosundaki arkadaşları tarafından anılmıştı.

Aktör, 2022'de Prime Video'nun "para kazandıran" seri uzantısı Güç Yüzükleri'ne hayran olmadığını açıklamış ve Jackson'ın üçlemesinin gelecekteki Tolkien uyarlamalarına "tamamen" son vermesi gerektiğini savunmuştu.

Yeni Yüzüklerin Efendisi filmi 2026'da gösterime girecek.

Independent Türkçe


Ünlü oyuncu, ölüleri görebildiğini iddia etti

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Ünlü oyuncu, ölüleri görebildiğini iddia etti

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kate Hudson gençken deneyimlediği psişik yetenekleri hakkında konuştu.

Bir Erkek 10 Günde Nasıl Kaybedilir'in (How to Lose a Guy in 10 Days) yıldızı, 7 Mayıs Salı günü katıldığı Sirius XM'in The Howard Stern Show programında kendi deyimiyle altıncı hissi hakkında konuştu. Hudson, sunucu Howard Stern'in kendisinin ve ünlü annesi Goldie Hawn'ın "ölü insanlar görüp göremediğini" sorması üzerine "Her şeyi görebiliyorum" dedi.

Stern, Hudson'ın hayatını kaybetmiş babasının hayaletini görüp göremediğini şakayla karışık sorunca, 45 yaşındaki oyuncu yeteneklerinin esasen ruhani varlıklardan gelen  "mesajlardan" ve tarot kartlarını okumaktan ibaret olduğunu açıkladı.

Küçük bir kızken aslında epey çılgındım çünkü sürekli hayaletler görürdüm. Biraz Altıncı His (The Sixth Sense) gibiydim, 'Ölü insanlar görüyorum' gibi. Küçükken biraz böyleydim.

Sunucu daha sonra Hudson'dan ölümden sonraki yaşam hakkında "biraz umut" vermesini istedi ve Şöhrete İlk Adım'ın (Almost Famous) oyuncusu bunun hayal edebileceğimizden "daha bilimsel" olduğunu itiraf etti.

Hudson, "[Öbür dünyanın] çok fazla boyutlu olduğuna inanıyorum ve her şeyi bilmemiz gerektiğini düşünüyoruz ama bilmiyoruz ve bunu oraya gittiğimizde göreceğiz ancak bence çok tuhaf fakat güzel olacak" diye ekledi.

Üç çocuk annesi, medyum niteliklerinden daha önce de bahsetmişti. Hudson, 2014'te Alan Carr'ın Chatty Man Show programında, bir keresinde "yüzü olmayan bir kadın hayaleti" gördüğünü açıklamıştı.

"Bu gerçekten tüyler ürperticiydi" demişti.

Görünüşe göre psişik yetenekleri aileden geliyor, zira Hudson, Hawn'ın da hayalet gördüğünü paylaşmıştı. "Ben ve annem Goldie ölü insanları görebiliyoruz" diye eklemişti.

Bu gerçekten görmek değil, bir ruhu hissetmek; beşinci bir enerjiyi. Ben enerjiye inanırım. Beynimizin görsel şeyleri oluşturabileceğine inanıyorum.

Independent Türkçe


Lavlarla parlayan gezegen bilim insanlarına "vay canına" dedirtti

HD 104067 b adlı ötegezegenin, yeni keşfedilen gökcisminde yarattığı gelgit etkisi volkanik patlamalara neden oluyor (Temsili/NASA/JPL-Caltech)
HD 104067 b adlı ötegezegenin, yeni keşfedilen gökcisminde yarattığı gelgit etkisi volkanik patlamalara neden oluyor (Temsili/NASA/JPL-Caltech)
TT

Lavlarla parlayan gezegen bilim insanlarına "vay canına" dedirtti

HD 104067 b adlı ötegezegenin, yeni keşfedilen gökcisminde yarattığı gelgit etkisi volkanik patlamalara neden oluyor (Temsili/NASA/JPL-Caltech)
HD 104067 b adlı ötegezegenin, yeni keşfedilen gökcisminde yarattığı gelgit etkisi volkanik patlamalara neden oluyor (Temsili/NASA/JPL-Caltech)

NASA, aktif volkanlarla kaplı bir ötegezegen keşfetti. Komşu gezegenlerin etkisi altında kalan cisim, bazı yıldızlardan daha sıcak.

Dünya'dan 66 ışık yılı uzaktaki HD 104067 adlı yıldız sistemini inceleyen Geçiş Halindeki Ötegezegen Araştırma Uydusu (Transiting Exoplanet Survey Satellite / TESS), karasal bir gezegenin sinyallerini aldı. NASA uydusunun bu cisimle ilgili verileri toplarken lavlarla parlayan gezegeni saptamasıyla sistemde keşfedilen gezegen sayısı üçe çıktı. HD 104067 b adlı dev gezegen 2009'da bulunmuştu. 

TOI-6713.01 adı verilen yeni gezegen, Dünya'dan yüzde 30 daha büyük. Kaliforniya Üniversitesi'nden araştırmacıların hesaplamalarına göre yüzey sıcaklığı 2 bin 300 dereceye ulaşan ötegezegen, Güneş Sistemi'nin en volkanik gökcismi Io'yla bazı benzerlikler taşıyor.

Hakemli dergi The Astronomical Journal'da yayımlanan makalenin başyazarı Dr. Stephen Kane "Bu karasal gezegenin, Io'nun steroid almış hali olduğunu söyleyebilirim" ifadelerini kullanıyor.

Jüpiter'in uydusu Io, diğer uyduların kütleçekim etkisiyle eliptik bir yörüngeye giriyor. Gezegenin çekim gücünün de çok kuvvetli olması gelgitlere ve böylece volkanik patlamalara yol açıyor.

Güneş Sistemi dışındaki TOI-6713.01 de HD 104067'deki diğer iki gezegenin sıkıştırmasıyla eksantrik bir yörüngeye girerek yıldızı etrafında düzgün bir daire çizemiyor. Dr. Kane gezegenin bu nedenle "mükemmel bir gelgit fırtınasına" yakalandığını söyleyerek şöyle ekliyor: 

Sistemin dinamiklerinin 2,2 günlük periyotta, Io'nun yaşadığına benzer muazzam gelgit etkilerine yol açması çalışmamızın en çarpıcı sonucuydu. Ancak bu durumda TOI-6713.01, Io'dan 10 milyon kat daha fazla gelgit enerjisine maruz kalıyor.

Gelgit etkisiyle sürekli volkan patlamalarına sahne olan ötegezegen, uzaktan bakıldığında parlak bir kırmızı renk alıyor. Dr. Kane bu gözlemi şöyle açıklıyor: 

'Vay canına, bunun gerçekten var olabilmesi şaşırtıcı' diye düşündüğümüz keşif anlarından biriydi.

Araştırmacılar bundan sonra TOI-6713.01'in yoğunluğunu hesaplayarak gezegende volkanların püskürteceği ne kadar madde olduğunu öğrenmeyi planlıyor. 

Independent Türkçe, Science Daily, Universe Today, The Astronomical Journal


Güzellik kraliçeleri taçlarını neden bıraktı?

Venezuela kökenli Voigt, kasımda ülkenin güzellik kraliçesi olduğunda ABD'nin farklı kesimleriyle diyalog kurmak istediğini söylemişti (AFP)
Venezuela kökenli Voigt, kasımda ülkenin güzellik kraliçesi olduğunda ABD'nin farklı kesimleriyle diyalog kurmak istediğini söylemişti (AFP)
TT

Güzellik kraliçeleri taçlarını neden bıraktı?

Venezuela kökenli Voigt, kasımda ülkenin güzellik kraliçesi olduğunda ABD'nin farklı kesimleriyle diyalog kurmak istediğini söylemişti (AFP)
Venezuela kökenli Voigt, kasımda ülkenin güzellik kraliçesi olduğunda ABD'nin farklı kesimleriyle diyalog kurmak istediğini söylemişti (AFP)

Önce Miss USA ardından da Miss Teen USA'in tacından feragat etmesi ABD'de psikolojik taciz ve baskıya ilişkin tartışmalara yol açtı. 

24 yaşındaki Noelia Voigt pazartesi günü Instagram hesabından yaptığı açıklamada akıl sağlığını gerekçe gösterdi:

İçten içe bunun benim için yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu biliyorum. Umuyorum ki şu konularda diğerlerine ilham vermeyi sürdürürüm: Kararlı olmak, akıl sağlığına öncelik vermek, sesinle diğerlerini ve kendini savunmak ve belirsizlik olsa bile geleceğin neler getireceğinden asla korkmamak.  Fiziksel ve akli sağlığınızı asla tehlikeye atmayın. Sağlığımız zenginliğimizdir.

CNN'e konuşan bir Miss USA sözcüsü, "Unvan sahiplerinin iyiliği bizim birincil önceliğimizdir" diyerek kararı desteklediklerini bildirdi. Yeni kraliçenin yakında açıklanacağını da ifade etti. Sonrasında Hawaii güzeli Savannah Gankiewicz, Miss USA seçildi.

Diğer yandan Miss USA'in yazdığı mesajdaki ilk 11 cümlenin baş harflerini bir araya getirenler, "susturuluyorum" ifadesini buldu. Miss USA'in 72 yıllık tarihinde tacı bırakan bir güzel görmeyen hayranların kafası bu bilgiyle daha da karıştı.

Sonrasında çarşamba günü Miss Teen USA'in de istifa ettiği duyuruldu. Yine Instagram'da açıklama yapan UmaSofia Srivastava, "Kişisel değerlerim artık bu organizasyonun yönelimiyle tamamen örtüşmüyor" deyip aylardır bu kararı düşündüğünü vurguladı.

Filozof Friedrich Nietzsche'den alıntı yaparak "Korkunç bir derinliğe sahip olmayan güzel yüzeyler yoktur" ifadesini de kullandı. 

Güzellik kraliçesi, üniversite hayatı için sıkı çalışması gerektiğini sözlerine ekledi. 

Srivastava'nun istifa paylaşımına yorum bırakan Voigt, "Gurur duymak bile az kalır, senin önünde saygıyla eğiliyorum. Seni her zaman çok seveceğim!" yazdı. 

17 yaşındaki Srivastava, yarışmayı kazanarak eylülde taç takmıştı. 14-19 yaşlarındaki gençlerin katıldığı organizasyonun Meksika ve Hindistan kökenlerine sahip ilk kraliçesi olmuştu. 

Miss Teen USA de bu karara saygı duyduğunu ve Srivastava'nın yerine geçecek kişinin yakında açıklanacağını Instagram hesabında duyurdu. 

Üst üste gelen istifalar, Miss USA Sosyal Medya Direktörü Claudia Michelle'in geçen hafta istifa etmesiyle birleşince Amerikan kamuoyunun konuya ilgisi arttı. 

Kendisinin bir gizlilik anlaşmasıyla bağlı olmadığını işaret eden Michelle'in, "iş yerindeki toksik ortam ve zorbalığın her türlüsünü" onaylamadığını ve Voigt'la Srivastava'nın istedikleri paylaşımları yapamadıklarını bildirmesi de her şeyin üstüne tuz biber ekti:

Noelia'yla yakından çalışma ayrıcalığına sahip oldum ve maalesef tanıştıktan sonra akıl sağlığındaki kötüleşmeyi gördüm. Uma ve ailesine yönelik saygısızlığı da doğrudan tecrübe ettim.

Voigt'la yarışan Miss USA katılımcılarından bazıları, 2023'teki yarışmada yer alanlarının çoğunun çekilme kararını desteklediğini vurgulayan bir paylaşım yaptı. Organizatörlerin gizlilik sözleşmesinden vazgeçmesi ve Voigt'un deneyimlerini paylaşması gerektiğini savundular. 

Miss USA organizasyonu, 2022'deki yarışmanın hileli olduğu suçlamalarıyla karşı karşıya kalsa da iddiaları reddetmişti. 

Miss Universe, Miss USA and Miss Teen USA'i 2022'de devralan Taylandlı medya devi Jakkaphong Jakrajutatip'in şirketi JKN Global, geçen sene iflas başvurusunda bulunmuştu. 

Eski Miss USA'lerden Cheslie Kryst'in 2022'de intihar etmesi de organizasyona gölge düşürmüştü. 

Eski New York güzeli Thatiana Diaz, bu organizasyondaki psikolojik taciz ve baskının gün yüzüne çıkmasına hiç şaşırmadığını söyledi. 31 yaşındaki Diaz şu ifadeleri kullandı:

O kadar farklı kişilikler orada ve çekiştirilip duruyorsunuz, size ne yapacağınız söyleniyor. Bu gerçekten akıl sağlığını etkiliyor. Bu taçların altında insanlar var.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, CNN, New York Post


AstraZeneca'nın itirafı sonrası ortaya çıkan soru: Koronavirüs aşılarına ilişkin korkular haklı mıydı?

Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sırasında birçok aşının piyasaya sürülmesinden sonra, aşıların yan etkileriyle ilgili haberler de dolaşmaya başladı (Independent Arabia)
Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sırasında birçok aşının piyasaya sürülmesinden sonra, aşıların yan etkileriyle ilgili haberler de dolaşmaya başladı (Independent Arabia)
TT

AstraZeneca'nın itirafı sonrası ortaya çıkan soru: Koronavirüs aşılarına ilişkin korkular haklı mıydı?

Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sırasında birçok aşının piyasaya sürülmesinden sonra, aşıların yan etkileriyle ilgili haberler de dolaşmaya başladı (Independent Arabia)
Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sırasında birçok aşının piyasaya sürülmesinden sonra, aşıların yan etkileriyle ilgili haberler de dolaşmaya başladı (Independent Arabia)

Carine Eliane

AstraZeneca'nın aşısının nadir görülen birtakım yan etkileri olduğunu itiraf etmesi, şirket tarafından bu konuda yapılan ilk açıklama olması nedeniyle uluslararası kamuoyunda şok etkisi yarattı. Açıklama, dünya genelinde milyonlarca kişi tarafından kabul gören aşıyla ilgili söylentileri doğrular nitelikteydi. İngiltere merkezli şirket, aşıdan zarar gören 51 ailenin İngiliz Yüksek Mahkemesi nezdinde açtığı davaya yanıt olarak pandemi döneminde Oxford Üniversitesi ile birlikte geliştirdiği aşının ‘nadir durumlarda’ trombositopeni ve tromboz, yani kan pıhtılaşması ile seyreden tarsal tünel sendromu (TTS) hastalığına neden olabileceğini kabul etmişti. Davacı aileler 100 milyon sterline kadar tazminat talep ediyorlar.

Üreticinin aşının yan etkileri konusunda ilk kez yaptığı bu itiraf, kendilerini ölümcül virüsten korumak için bu aşıyı tercih eden insanlar arasında paniğe yol açtı. İtiraf aynı zamanda virüsten korumak amacıyla üretilen ve piyasaya sürüldükleri ilk günden itibaren bilimsel olarak kanıtlanmayan yan etkileriyle ilgili birçok haberin basında yer aldığı çeşitli aşıların olası yan etkileri hakkında soru işaretlerinin yeniden ortaya çıkmasına neden oldu.

Pandemi ve aşılarla ilgili haberler arasında

Pandemi sırasında piyasaya sürülen aşıların yan etkileri ve etkinlikleri hakkında çok sayıda haber yapıldı. Aşıların hiçbiri suçlamalardan kurtulamadı. Onlarca yıldır piyasada var olan diğer aşılara kıyasla rekor denebilecek kadar kısa bir deneme ve çalışma döneminde piyasaya sürülmeleri haklarındaki şüpheleri artırdı.

Lübnan Ulusal Korona Aşısı Yönetimi Komitesi Başkanı Dr. Abdurrahman el-Bizri, AstraZeneca'nın aşının yan etkileriyle ilgili son itirafının ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturmak için şunları söyledi:

Bu itiraf, birkaç aile tarafından şirkete karşı açılan ve şirketin kendisini savunmasını sağlayacak bilimsel belgeleri sunmakla yükümlü olduğu davaya cevaben yapıldı.

Şirket, AstraZeneca aşısının trombosit eksikliği ile kan pıhtılarının oluştuğu ve tıbbi olarak tedavi edilmediği takdirde ölümcül olabilen TTS hastalığına yol açabilecek yan etkileri olduğunu zaten kabul etmişti.”

Bizri, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şirket, bu nadir yan etkinin aşının piyasaya sürülmesinden bu yana gözlemlendiğini ve yüz binde bir görülme ihtimali olduğunu açıkladı. Ayrıca yan etkinin görülme riskinin özellikle belirli bir yaş grubunda yüksek olduğu kaydetti. Bu yüzden Ulusal Korona Aşısı Yönetimi Komitesi o dönemde, nasıl müdahale edileceğiyle ilgili henüz yeterli bilgi bulunmayan bu yan etkiye karşı çekincesi nedeniyle Lübnan'a söz konusu aşıdan büyük miktarlarda getirmek konusunda isteksizdi. Dolayısıyla zaten nadir görülen yan etki olasılığını en aza indirmek için Lübnan'da sınırlı miktarda AstraZeneca aşısı kullanıldı. Ayrıca bu yan etkinin görülme riskinin daha yüksek olabileceği 30-40 yaş arası kişilere bu aşıyı yapmamaya özen gösterdik. Lübnan'da aşı yapıldıktan sonra bir kişi öldü. Ancak bunun aşıdan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ya da aşı ile ölüm arasında bir bağlantı olup olmadığı tespit edilemedi.”

Aşı resmi sağlık otoriteleri tarafından onaylandıktan sonra, bu yan etki Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve diğer ilgili kurumlarca kabul edildi. Aşı, aşı olduktan sonra bu yan etkiyi yaşayanlar için uygun tedavinin geliştirilmesiyle dünya genelinde yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Böylece sağlık sektörü o zamandan beri bu yan etkiyle mücadele etme ve hastaya zamanında müdahale etmek için doğru tedavi yöntemini uygulamaya hazırdı. O zamandan bu yana tüm resmi sağlık kurumları aşının faydalarının yan etkilerinden çok daha ağır bastığının altını çizdiler. Nadir durumlarda TSS’ye yol açan yan etkiye gelince, uzmanlar aşının ilk günlerinden beri bu yan etkinin farkındalar ve nasıl tedavi edileceğini biliyorlar. Yan etki yeni tespit edilmedi. Aşı yaptıran kişilerden birinde bu yan etkinin görülmesi halinde doktorlara tedavi için gerekli tüm bilgilendirmeler yapıldı.

Endişeye mahal yok

AstraZeneca'nın itirafı doğal olarak Lübnan'da ve tüm dünyada bu aşıyı yaptıran pek çok kişiyi endişelendirdi. Aşının etkisinin ve buna bağlı riskin yıllarca sürüp sürmeyeceği ya da zaman içinde vücuttan yavaş yavaş kaybolup kaybolmayacağı konusunda pek çok soru işareti ortaya çıktı. Bizri, AstraZeneca aşısı olan kişilerin endişelenmesine mahal olmadığını şu hususları vurgulayarak ifade etti:

“Bahsedilen yan etki, aşı yapıldıktan sonraki iki ila üç hafta içinde ortaya çıkıyor. Birkaç yıl sonra görülmesi söz konusu değil. Dolayısıyla, aşıyı üç yıldan daha uzun bir süre önce yaptırmış olanlar söylendiği gibi risk altında değiller, endişelenmelerine gerek yok.

Bizri'ye göre aşının gerçek riskinden bahsetmek ise dünya genelinde aşı olan on milyonlarca kişi olmasına rağmen sadece birkaç ailenin mahkemeye gitmiş olması göz önüne alındığında mantıklı görünmüyor.

Öte yandan Johnson & Johnson aşısı, AstraZeneca aşısında kullanılana benzer bir teknoloji ile üretildi. Ancak Lübnan Ulusal Korona Aşısı Yönetimi Komitesi, Pfizer ve Moderna aşılarından yeterli miktarda bulunduğu ve daha fazla aşıya ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle ve özellikle de aşı AstraZeneca aşısıyla aynı teknolojiyle üretildiğinden Sağlık Bakanlığı’na Johnson & Johnson tarafından yapılan aşı bağışını teşekkür ederek geri çevirmesini tavsiye etti. Zira bağışın kabul edilmesi halinde AstraZeneca aşısındaki aynı riskten korkuluyordu. Rusya’nın geliştirdiği Sputnik aşısı da aynı teknolojiyle üretilmişti, ancak çeşitli nedenlerle dünya genelinde pek rağbet görmedi.

Çin tarafından geliştirilen aşı ise virüsü önlemek için piyasaya sürülen ilk aşılardan biriydi ve resmi sağlık yetkilileri tarafından güvenli kabul edildi. Fakat daha sonra kullanıma sunulan RNa teknolojisiyle üretilmiş diğer aşılara kıyasla etkisinin sınırlı olduğu ortaya çıktı.

Dünya genelinde en fazla kullanılan aşı ise Pfizer aşısı oldu. Özellikle Lübnan'da yüzde 70 ila 80 oranında kullanılan aşı güvenli bulundu. Her tıbbi müdahalede olduğu gibi, aşılarda da belirli bir risk ve yan etki ihtimali olduğunu inkar etmediklerini vurgulayan Bizri, “Ancak ister ilaçlarda ister aşılarda olsun, kullanımın fizibilitesini belirlemek için her zaman riske karşı faydaları ölçüyoruz. Psikolojik, ekonomik ve sosyal yansımaları nedeniyle sürdürülemeyen karantina dönemi sonrası pandemiyi durdurmak ve normal hayata dönmek için bu aşılar gerekliydi, göz ardı edilemezdi. Bu aşılardan olmanın yararı riskinden çok daha ağır basıyordu. Koronavirüse yakalananların başına gelenlerle kıyaslandığında risk bile ihmal edilebilir düzeydeydi” şeklinde konuştu.

dse vfde
Pfizer’in aşısı dünyada ve özellikle Lübnan'da en yaygın kullanılan aşıydı (Getty Images)

Şu an Kuzey Avrupa’daki bazı ülkeler düzenli olarak aşılamaya devam ederken, aralarında Lübnan’ın da olduğu bazı ülkelerse pandeminin kontrol altına alınmasından ve gerekli toplumsal bağışıklık sağlandıktan sonra zorunlu aşı uygulamasına son verme kararı aldılar. Ayrıca hastalığın yönetimi de pandemi dönemine kıyasla daha iyi hale gelirken artık sağlık sistemi üzerinde aşırı bir baskı söz konusu değil. Lübnan, daha önce kontrol altına alınabilen diğer hastalıklar karşısında aşı kampanyalarını güçlendirme eğilimi de dahil olmak üzere, sağlık sisteminde belirli kriterlere öncelik veren ülkelerden biri. Ancak ülkede kovid-19 pandemisi ve ekonomik kriz nedeniyle aşılama oranlarındaki düşüşün yanı sıra bilimsel araştırmaların yetersizliği gerekçe gösterilerek aşılara olan güvenin azalmasına yol açan aşı karşıtı propaganda kampanyası nedeniyle onlarca yıldır kontrol altında tutulan kızamık, çiçek, hepatit ve çocuk felci gibi bazı hastalıklar yeniden görülmeye başladı. Kızamığın koronavirüse kıyasla çok daha bulaşıcı bir hastalık olduğunu belirten Bizri, asılsız söylentilere itibar etmek yerine doktorlara ve onların aşı konusundaki rehberliğine güvenilmesi gerektiğini vurguladı.

Her aşının yan etkileri vardır

Dünyada hiç yan etkisi olmayan bir aşının olmadığını vurgulayan Mikrobiyoloji uzmanı Doç. Dr. Jacques Choucair ise şunları söyledi:

“Dünyada yan etkisi olmadan piyasaya sürülebilecek bir aşı yok ama yan etki riski milyonda ikiyi geçmez. AstraZeneca aşısı, Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) ve resmi sağlık makamlarının onayı olmadan piyasaya sürülemezdi. Masaya yatırılan onlarca aşıdan sekiz ya da dokuzunun kullanımı ve dağıtımı onaylandı. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar aşılanmamış olsaydı, çok daha fazlası yollarda ölecekti. Şu anda dünyayı kasıp kavuran yeni varyantlarla virüsün beş yıl içinde bir pandemi olarak geri dönme riski bulunduğundan, insanların yeniden aşılanması üzerinde duruluyor. Aşıya karşı çıkanların olması, bunun güvenilebilecek bilimsel bir gerçek olduğu anlamına gelmiyor.”

Dolayısıyla hastalıklardan korunmak için aşının önemi büyük. Zira virüs hiçbir zaman kalıcı olarak ortadan kaldırılamaz. Doç. Dr. Choucair, çocuk felci, kızamık ve hepatit B aşıları piyasaya sürüldüğünde, bu aşılarla ilgili pek çok söylentinin ortaya atıldığını, ancak daha sonra bunların asılsız olduğunun ortaya çıktığını ve aşılarla birlikte bu hastalıklara bağlı ölümlerin durduğunu hatırlattı. Genellikle bu tür aşıların EMEA, COVAX, FDA vb. kuruluşların onayı olmadan kullanılmalarına izin verilmez. Yine aynı kurumlar tarafından söz konusu aşılarla ilgili deneyler ve çalışmalar yapılır.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre koronavirüs aşılarının üretim hızına değinen Doç. Dr. Choucair, şu ifadeleri kullandı:

“Grip aşısı her yıl yenileniyor ve üç ay içinde hazır hale geliyor. Tıp alanındaki tüm teknolojik gelişmelere rağmen bundan kimsenin şüphesi yok. Parasetamol gibi en basit ilaçlar bile, karaciğer fonksiyonlarının durmasına yol açabiliyor. Örneğin, bir kerede çok miktarda alındığında ölüme neden olabiliyor. Aspirin bile bir pıhtıdan hayatınızı kurtarabilir ama diğer yandan beyin kanamasına sebep olabilir. Koronavirüs aşısına gelince, eğer yüzde 96 etkili ise yan etkileri sınırlı ve nadir olduğundan ve uzun vadeli yan etkileri olmadığından hastalığı önlemek için yaptırmak gerekir. Öte yandan Kovid-19'un hafıza kaybı, yorgunluk ve kas ağrıları gibi uzun vadeli semptomlara neden olduğu bilimsel olarak kanıtlandı. Tıpta her zaman fayda-zarar dengesi için kullanılması gereken belli bir miktar vardır.”


Tarihi dramadan fragman: Ünlü oyuncu tanınmaz halde

2023'te Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, geçen ay İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu (Amazon Prime Video)
2023'te Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, geçen ay İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu (Amazon Prime Video)
TT

Tarihi dramadan fragman: Ünlü oyuncu tanınmaz halde

2023'te Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, geçen ay İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu (Amazon Prime Video)
2023'te Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, geçen ay İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu (Amazon Prime Video)

Başarılı kariyeri boyunca çeşitli rollerde oynayan Hollywood'un aranan aktörü, yeni tarihi filmi Firebrand için Britanya Kralı VIII. Henry'ye dönüştü.

Brezilyalı yönetmen Karim Aïnouz'un yeni filmi Firebrand'in yeni yayımlanan fragmanında Jude Law'la Alicia Vikander, Kral VIII. Henry ve 6. eşi Catherine Parr rolünde.

Film, 16. yüzyılda yaşanmış gerçek olaylara dayanıyor ve kralın ilk 5 eşiyle yürümeyen fırtınalı ilişkilerinin ardından, Parr'ın evliliğini kurtarma çabalarını anlatıyor.

Fragmanın anlatıcısı, "Catherine'in kaderi krallığı sonsuza dek değiştirecekti" diyor.

Firebrand'in resmi tanıtımında filmin konusu kısaca şöyle özetleniyor: 

Henry, denizaşırı savaşa gittiğinde yokluğunda ülkenin yöneticisi olarak Catherine'i Naip olarak atadığında, onun için tehlikeli bir yol çiziyor.

Dramanın sinopsisi şöyle ilerliyor:

Catherine'in krallıkta kök salmış radikal Protestan inançlara sempati duyduğundan ve kendi iktidarları için bir tehdit oluşturduğundan şüphelenen Henry'nin saray mensupları, giderek hastalanan ve paranoyaklaşan krala sadakatinden şüphe duyuyor ve ona karşı entrikalar çeviriyor.

Catherine ve Henry, 1543'ten kralın 1547'deki ölümüne kadar evli kalmıştı. VIII. Henry'yle dünya evine girmeden önce iki evlilik yaşayan Katherine, kralın ölümünden sonra 4. ve son kez evlenmiş, 1548'de 36 yaşındayken doğum sırasında ölmüştü.

Prömiyerini Cannes'da yaptı

Firebrand geçen yıl mayısta, 76. Cannes Film Festivali'nde prömiyerini yapmıştı. Film, gösteriminin ardından 8 dakika boyunca ayakta alkışlanmıştı.

Tarihi dramanın Birleşik Krallık ve ABD'de 14 Haziran'da sinemalarda gösterime girmesi bekleniyor. Filmin Türkiye'de ne zaman gösterime gireceğiyse henüz belli değil.

Henrietta ve Jessica Ashworth tarafından yazılan film, Elizabeth Fremantle'ın 2013 tarihli romanından uyarlandı.

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, Daily Mail


Netflix izleyicileri "kusursuz" yeni dizinin ikinci sezonu için yalvarıyor

Ünlü fantezi yazarı Neil Gaiman tarafından yaratılan DC çizgi romanlarına dayanan dizi 8 bölümden oluşuyor (Netflix)
Ünlü fantezi yazarı Neil Gaiman tarafından yaratılan DC çizgi romanlarına dayanan dizi 8 bölümden oluşuyor (Netflix)
TT

Netflix izleyicileri "kusursuz" yeni dizinin ikinci sezonu için yalvarıyor

Ünlü fantezi yazarı Neil Gaiman tarafından yaratılan DC çizgi romanlarına dayanan dizi 8 bölümden oluşuyor (Netflix)
Ünlü fantezi yazarı Neil Gaiman tarafından yaratılan DC çizgi romanlarına dayanan dizi 8 bölümden oluşuyor (Netflix)

Netflix izleyicileri, yayın platformunda yeni gösterime giren korku dizisini seyretmeye doyamıyor. "Herkesin izlemesi gerektiği" konusunda ısrarlı olan kullanıcılar, dizi için "10 üzerinden 10" yorumunu yapıyor.

DC Comics Sandman evreninin bir parçası olan Dead Boy Detectives, Edwin Paine ve Charles Roland adlı iki hayaleti merkeze alıyor.

İki hayalet gizemli cinayetleri çözüyor

Netflix, 18 yaşından küçüklere uygun olmadığını belirttiği dizinin konusunu şöyle özetliyor:

İki genç hayalet bir medyumla birlikte çalışarak doğaüstü müşterileri için gizemli vakaları çözmektedir. Derken güçlü bir cadı, bütün planlarını karmaşıklaştırır.

Karanlık ve ilgi çekici dizi, eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da 100 üzerinden 93 gibi kusursuza yakın bir puan almayı başardı. Dizinin izleyici skoru da eleştirmenlerinkine yaklaşıyor. 100'den fazla seyircinin yorumuna göre dizi, 100 üzerinden 88 puana sahip.

Genç bir oyuncu kadrosuna sahip dizide Edwin Payne'i George Rexstrew ve Charles Rowland'ı Jayden Revri canlandırırken, Crystal Palace rolünde de Kassius Nelson var.

Birinci sezonun gösterime girmesinden kısa süre sonra izleyiciler, sosyal medyaya akın ederek yeni diziye duydukları sevgiyi dile getirdi.

Bir izleyici 25 Nisan'da Netflix kullanıcılarıyla buluşan diziyle ilgili "Dead Boy Detectives'i izliyorum ve benim için 10 üzerinden 10" diye yazdı.

"Herkesin izlemesini istiyorum"

İkinci bir izleyici şimdiden yeni sezonun gelmesini talep etti:

Dead Boy Detectives'i çok sevdim, ikinci sezon onayını verseler iyi olur yoksa isyan edeceğim.

Başka bir kullanıcı ekledi:

Bu konuda susmak bilmeyeceğim. Herkesin Netflix'te #DeadBoyDetectives'i izlemesini istiyorum.

Bir diğeri de dizinin kusursuz olduğunu ima etti:

Geç kaldığımı biliyorum ama Dead Boy Detectives 10 üzerinden 10.

"İkinci sezonunun olmayacağını düşünemiyorum"

"Karakterlere şimdiden bağlandığını" söyleyen bir izleyici de şöyle yazdı:

Dead Boy Detectives'in ikinci sezonunun olmayacağını düşünemiyorum, yoksa beni akıl hastanesine yatıracaklar.

Başka bir izleyici diziyi tam anlamıyla övmeye doyamadı:

Dedektiflik hikayesi ÇOK iyi, 10 üzerinden 10'luk bir dizi, tek bir kusuru bile yok. Bu bir televziyon mucizesi mi?

"Netflix'e yalvarıyorum"

Bir izleyici "Umarım Netflix bu dizinin büyük potansiyelini görebilir" derken bir diğeri ekledi:

Dizinin bu platform için çok büyük bir kazanç olacağını garanti edebilirim çünkü sadece 10 gün içinde çok hızlı bir şekilde büyüdü.

Yayın devine yalvaran bir hayran da şöyle yazdı:

Netflix'e 197494748475. kez #DeadBoyDetectives'e ikinci sezon onayını vermesi için yalvarıyorum çünkü gerçekten harika.

Independent Türkçe, Daily Mail, Rotten Tomatoes


Bilim insanları uyardı: "Yapay zekayla diriltilenler psikolojinizi bozabilir"

Araştırmacılar, ölülerin verilerinin kullanıldığı yapay zeka tabanlı sistemlere yaş sınırı getirilmesini öneriyor (Unsplash)
Araştırmacılar, ölülerin verilerinin kullanıldığı yapay zeka tabanlı sistemlere yaş sınırı getirilmesini öneriyor (Unsplash)
TT

Bilim insanları uyardı: "Yapay zekayla diriltilenler psikolojinizi bozabilir"

Araştırmacılar, ölülerin verilerinin kullanıldığı yapay zeka tabanlı sistemlere yaş sınırı getirilmesini öneriyor (Unsplash)
Araştırmacılar, ölülerin verilerinin kullanıldığı yapay zeka tabanlı sistemlere yaş sınırı getirilmesini öneriyor (Unsplash)

Bilim insanları, ölülerin yapay zeka destekli sohbet botlarıyla "tekrar canlandırılmasının" etik sorunlara ve psikolojik rahatsızlıklara yol açtığını söyledi.

Birleşik Krallık'taki Cambridge Üniversitesi'nden araştırmacılar, "ölübotları" (deadbots) ya da "yasbotları" (griefbots) adı verilen yapay zeka tabanlı uygulamaların özellikle çocuklar için risk yaratabileceğini belirtti.

Hakemli dergi Philosophy and Technology'de bugün yayımlanan çalışmada, bu tür hizmetlerle çocukların yas tutma süreçlerinin sekteye uğrayabileceğine dikkat çekildi. 

Araştırmada, "Bu tür hizmetleri sağlayan hiçbir firma, çocukların 'ölübotlarla' etkileşime girmesinin faydalı olduğunu veya en azından bu hassas gruba zarar vermediğini kanıtlayamaz" dendi. 

Akademisyenler, bu tür yapay zeka destekli hizmetlerin net yönetmeliklerle denetim altında tutulması gerektiğini belirtti.

Çalışmanın ortak yazarlarından Katarzyna Nowaczyk-Basińska, şu değerlendirmeleri paylaştı: 

Üretken yapay zeka alanındaki hızlı gelişmeler, internet erişimine ve bazı temel bilgilere sahip neredeyse herkesin ölen bir sevdiğini canlandırabileceği anlamına geliyor. Yapay zekanın bu alanı etik açısından tam bir mayın tarlası.

Bilim insanları "dijital öte dünya endüstrisi" adını verdikleri bu sektörün hızla büyüdüğünü belirterek, firmaların botları üretmek için topladıkları verileri reklam amaçlı kullanabileceğine de işaret etti. 

Araştırmanın ortak yazarlarından Tomasz Hollanek, yapay zeka destekli simülasyonların şirketlerin reklamlarında oynayabileceğini ya da kullanıcılara çeşitli ürünler satmaya çalışabileceğini söyledi. 

Hollanek, "İnsanlar bu tür simülasyonlarla güçlü duygusal bağlar geliştirebilir, bu da onları manipülasyona karşı savunmasız hale getirebilir" dedi.

Independent Türkçe, Guardian, Science Alert,