Sam Mensa
TT

​Hariri'ye tutunmak: Tepenin arkasında ne var?

Lübnan’daki siyasi otoritenin üç haftadan fazla bir süredir sokakları dolduran yüz binlerce vatandaşın taleplerine gösterdiği utanç verici inatçılığı anlamak güç.
Bu inadı, Hizbullah’ın cumhurbaşkanlığını, parlamentoyu ve hükümeti kontrol etmesini sağlayan darbesi ve Lübnan’daki siyasi hayat üzerindeki ağırlığını pekiştirmek amacıyla sürdürdüğü faaliyetler bağlamına yerleştirdiğimizde, son derece anlaşılır olduğunu görebiliriz.
Ayrıca Lübnan’da yaşananlar ile neredeyse aynı olan başka bir bölgesel gelişmeyi -ki bu Irak’taki protesto hareketidir- nazara alarak meseleyi okumadığımızda da bu inadı anlamak aynı şekilde zor.
Her iki hareketin benzerliğine dikkat çektik fakat, Iraklı göstericilerin dile getirdikleri şu sloganları onların siyasi taleplerinin ne kadar açık olduğunu gösteriyor:
“İran dışarı dışarı! Bağdat'a özgürlük özgürlük!”
Lübnan ve Irak makamlarının inatçılığı ve protestoları görmezden gelme husundaki ısrarları arasındaki ortak payda ise ana kaynaklarının İran olması ve yerel olmaktan ziyade bölgesel bir nitelik taşımasıdır.
Tahran, Lübnan başta olmak üzere her iki ülkenin yerel ortamlarına sızabildiği ve devletinkine paralel bir güç yaratabildiği onlarca yıllık bir ekimden sonra hasadını kolay kolay bırakmayacak.
İran rejimi, ajanlarını bölgeye yerleştirme ve kendi ideolojik, politik ve askeri ideolojisini hâkim kılmak amacıyla büyük çabalar sarf etti.
Nitekim 4 Arap başkentinin elinin altında olduğunu açıkladı. Bugün, Tahran’dan, kara yoluyla Lübnan’ın güneyine ve Hürmüz Boğazı'ndan Babu'l Mendeb’e uzanan stratejik alanı kolayca terk edeceğine inanmak gülünç olur. İran’ın, sadece sokaklarda halk hareketleri patlak verdiği için her iki ülkeyi terk etmesi pek olası değil.
Aynı şekilde İran’ın, genişleme projesini ve bölgesel silah kartını bırakacağına inanmak da bir o kadar safça olur.
Öte yandan İran’ın, Irak ve Lübnan’ın kendisine sağladığı ve böylece ABD yaptırımlarının üstesinden gelmesine izin veren alternatif ekonomiyi terk edeceğine inanmak da gülünç.
İran’ın tek seferde her iki kartı da elinden bırakması mümkün değil!
Bu çizdiğimiz resim, bir hafta önce The Guardian'da yayınlanan ve Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü tarafından hazırlanan bir raporda daha net görünüyor. Raporda şu ifadeler yer alıyor: “İran'ın bölgedeki kollarına yaptığı yatırımlar, balistik füzeler ve nükleer bombalardan daha önemli. Bu yatırım ile İran, bu devletlerin iç siyasi sahnelerini istikrarsızlaştırmayı başardı ve uluslararası savaşlara veya uluslararası hukuka dokunmaksızın onları kontrol altına aldı. İran, bu devletlerin içerisinde, aynı vatanın çocukları arasında savaş çıkardı.
İran’ın Irak’ı kaybetme korkusu, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin Bağdat ziyaretinden ve Irak başbakanının istifa etmesini engellemesinden anlaşılıyor.
İran’ın Lübnan’ı kaybetme korkusu ise Hizbullah’ın istifa eden Saad Hariri’nin başkanlığında siyasi bir hükümet kurma konusundaki ısrarında görünüyor.
Hizbullah, müttefikleriyle birlikte kontrolü tamamen ele alabileceği bir çoğunluk hükümeti oluşturma imkanına sahipken neden Hariri’ye tutunmaya devam ediyor?
Aslında Hariri konusundaki bu ısrar ne ona olan düşkünlükten ne de onun toplumundaki gücünden kaynaklanıyor.
Bununa başka nedenleri var. Bu nedenlerin başında, onun icra makamının başında yer alması yatıyor. Zira Cumhurbaşkanı Avn tarafından Hristiyan topluluğun kontrol altına alınmasını temin etmesi gibi Hariri de ülkedeki Sünni topluluğun kontrol edilmesinin teminatı olarak görünüyor.
İkincisi sebep, onun Batı ile olan ilişkileri ve uluslararası yardımın onun ismi üzerinden Lübnan'a bağlanmasıdır.
Üçüncü sebep ise şudur: Uluslararası toplum, Hizbullah tarafından kontrol edilen ve bir İran hükümeti gibi olan tek partili bir hükümet görecek. Böylece hükümet Batı yaptırımlarının oklarına doğrudan hedef olacak.
Öte yandan Hizbullah, kendisine bağlı olan bir başbakan ve siyasi ekibin, Hariri gibi kendisine hizmet edemeyeceğini düşünüyor. Bu nedenle bugün, son siyasi uzlaşmanın bağlarını sıkılaştırmak ve öncekine benzer bir güç elde etmek amacıyla çalışıyor.
Hariri'nin baskı altında olduğu ve geri çekilmesine izin verilmeyeceği anlaşılıyor.
Hasan Nasrallah’ın, hükümetin istifası sonrasında genel olarak politikacılara ve özellikle Hariri’ye hitaben yaptığı konuşmada, sorumluluklardan kaçınılmamasının gerekliliğine dair ifadeleri bunu teyit ediyor.
Elbette Hizbullah kendi siyasetinden parmak ucu kadar taviz vermeden bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor.
Bazıları Hizbullah’ın, Özgür Yurtsever Hareketi, Amal Hareketi ve Başbakan Hariri’yi içeren siyasi tarafların yanı sıra ‘halk hareketinin’ bazı sembol isimlerinin de katılacağı hükümeti kabul edebileceğini düşünüyor.
Bugün Lübnan için en tehlikeli şey, siyasi iktidarın yeni isimler aracılığıyla halk hareketini kuşatması ve bu isimlerin merkezden uzakta konumlandırılmasıdır.
Bu durum, Hariri'nin Cibran Basil, Hizbullah'ın bir temsilcisi ve Cumhurbaşkanı Avn ile anayasa ve geleneklere aykırı bir hareketle Temsilciler Meclisi’ni marjinalleştirerek yaptığı görüşmelerde görünüyor.
Bütün bunlar, Lübnan’daki demokrasinin bir hayalden ibaret olduğunu gösteriyor.
Diğer bazı kişiler ise Hizbullah’ın, temsil edildiği siyasi bir hükümette ısrar edeceğini düşünüyor. 
Bunun anlamı, Irak’taki durumun kopyasından ibaret olan bir çıkış dışındaki bütün çıkışların kapatılmasıdır.
Tahran, Irak’ta olduğu gibi -çok fazla kan dökülmesine sebep olsa bile- bir savaş çıkarmaksızın zarar görmeyi kabul etmeyecek.
Bütün bunların, uçuruma düşmeye başlayan ekonomik durum üzerindeki etkisi nedir?
Aslında Hizbullah ekonomik ve finansal çöküşlerden endişe duyuyor olabilir. Ancak, önceki ekonomik yapıya ve finansal sisteme karşı olduğunu da dikkate almak zorundayız.
Hizbullah için bunların çöküşü, kendi ideolojisi ve çıkarları doğrultusunda tüm siyasi sistemi yeniden şekillendirmesi için bir başlangıç olabilir.
Lübnan için yarın ne olursa olsun bu devrim, İran’ın hem Lübnan’da hem de Irak’taki siyasi rejimleri kontrol etmekte başarılı olabileceğini, ancak halklarının kontrolünü kaybettiğini kanıtlıyor.
Devrimin ışığı azalabilir fakat, asla sönmeyecek!