Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Trump ile Johnson arasındaki sıkıntılar zirvesi

ABD Başkanı Donald Trump, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile BM Genel Kurul etkinlikleri kapsamında salı günü New York’ta bir araya geldiği sırada kameralara verilen gülümseme görüntüleri, ikilinin karşılaştığı siyasi zorlukları gizleyemedi. Trump, artan suçlamaların yankısıyla yakında kasırgaya dönüşmekle tehdit eden siyasi bir fırtına ile yüzleşiyordu. Söz konusu suçlamalara göre Trump, eski Başkan Yardımcısı ve ABD başkanlık seçimlerinde önde gelen olası rakiplerden biri olan Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’in faaliyetlerini soruşturması için Ukrayna Cumhurbaşkanı Vlodimir Zelensky’ye baskı yapmaya çalıştığı ve bununla Biden’ın seçim kampanyasına zarar verecek bir skandal koz elde etmeyi amaçladı. ABD Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Başkanı Nancy Pelosi, Kongre’de Başkan’ın görevden alınma sürecinin başladığına dair kararı duyurarak Trump’ın seçim kampanyasını desteklemesi için yabancı bir devletin yardımını talep etmesinin başkanlık yeminine bir ihanet sayılacağını ve kanunun üstünde kimsenin olmadığını ifade etti.
Johnson’a gelince o da İngiltere’nin tarihi için emsal oluşturacak şiddetli bir darbe aldı. Nitekim Londra’daki Yüksek Anayasa Mahkemesi, onun parlamentoyu askıya alma kararının ‘yasadışı ve geçersiz’ olduğuna oy birliği ile karar vererek bu kararı, yasama erkinin görevini yerine getirmesine engel olma girişimi olarak değerlendirdi. Bu gelişme, onun hükümetini, onun görevden uzaklaştırılmasını ya da alınmasını talep eden seslerin yükselmesi ile birlikte şiddetini artıran siyasi bir fırtına ile yüzleştirdi. Bu kararın ardından bu adamın Brexit konusundaki manevra kabiliyeti daraldı ve önümüzdeki ekim ayının sonunda AB’den çıkılacağına dair sözünü gerçekleştirme gücü oldukça sınırlı hale geldi. Bu durum, bazılarının onun başbakanlıkta en kısa süreyi geçiren kişi olabileceğine dair öngörülerde bulunduğu bir zamanda, onun başbakanlığını Westminster rüzgârına kaptırabilir.
Trump ile Johnson arasındaki benzerliğe rağmen iki ülkenin koşulları ve siyasi gelenekleri, İngiltere’deki Başbakan’ın görevden alınması meselesini Amerika’daki Başkan’ın azledilmesi meselesinden daha kolay kılıyor. Nitekim pek çok başbakan ya parlamentoda ya da partileri içinde devrildi. Johnson’un bizzat kendisi de partinin Theresa May’i çekilmeye mecbur etmesinden sonra göreve geldi. Ancak ABD’de durum bundan tamamen farklı bir görüntü çiziyor. Devrilmesini öncekinden daha fazla ümit ederek, bir sonraki seçimlerde tekrar aday olmasını engelleyebilecek mevcut baskılara rağmen Trump, görev süresini tamamlayabilir. Başkan’ın azledilme sürecini başlatma kararı alan Demokrat Parti, üzerinde çalışılmış gibi görünen bir maceraya daldığının farkında. Ancak başarısız olursa bu macera kendilerine dönecek ve Trump’ı siyasi bir yargılamanın kurbanı gibi görebilecek olan destekçileri ve sempatizanlarının tabanlarını harekete geçirmek suretiyle seçim konusunda Trump’ı destekleyecek.
Kongre’de başkanın görevden alınmasına dair uygulamaların başlatılması genelde büyük bir gürültü ve siyaset ve basın çevrelerinde bir hareketlilik meydana getirir. Bununla birlikte bu süreç öyle kolay olmayıp, dikenli ve çetrefillidir. ABD, tarihinde bir başkanın, Kongre’deki sorgulama neticesinde görevden alındığı vaki değildir. Trump’ın bu konuda ilk olacağına dair bir işaret de yok. Demokratlar, Temsilciler Meclisi’nin egemenliğini elinde bulunduruyor ve bu yolla uygulamaları başlatıyorlarsa da Senato’daki çoğunluk Cumhuriyetçiler elinde ve Trump’ın azledilmesine ve bir sonraki başkanlık seçimlerinin ufukta görünmesine izin vermeyeceklerdir. Üstelik son kamuoyu yoklamalarına göre Amerikalıların çoğunluğu, Başkan’ın azledilmesi desteklemiyor. Evet, karar Kongre’de alınacak. Ancak insanların çoğunun görevden almaya meyletmemesi, siyasi partilerin 2020 seçimlerine hazırlandığı bir zamanda önemli bir göstergedir. Ayrıca Cumhuriyetçiler de bu durumda başkanları etrafında daha fazla kenetleneceklerdir.
ABD Anayasası’na göre azil uygulamaları, Temsilciler Meclisi’nde suçlama yöneltme ve Meclis’teki özel komisyonlar üzerinden soruşturma yürütme ile başlar ve suçlamaların çoğunluk tarafından benimsenmesi için Meclis’te oylama ile devam eder. Sonrasında süreç, ‘meclis yargılamasına’ başlayan Senato’ya iletilir ve burada senatörlerin bir kısmı iddia makamında bulunurken diğer bir kısmı savunma konumunda yer alır. Ardından azil kararının senatörlerin üçte iki çoğunluğunu elde etmesi zorunlu olduğundan Meclis’te oylama yapılır. İşte, mevcut verilere göre Trump’ın durumunda bu sağlanamayacak.
Azil sürecinin, Temsilciler Meclisi’nde suçlama yöneltme aşamasından Senato’da yargılama aşamasına taşındığı iki tarihi emsalde, azlin gerçekleşmesi için istenen üçte iki çoğunluk sağlanamadı. (Demokrat) Başkan Andrew Johnson’a ilişkin ilk durumda Temsilciler Meclisi, yöneltilen suçlamaların onanması için büyük bir çoğunlukla (47’ye karşılık 126) oylama yaptı. Başkan, yasayı ihlal etmek ve Kongre’nin kararına aykırı hareket ederek Savaş Bakanı’nı görevden alma ve anayasal kurallara uymadan onun yerine birini yerleştirme çabasıyla yetkiyi kötü kullanmak ile itham ediliyordu. Ancak suçlamalar, takip edilen uygulamalara göre mahkemeyi yürüten Senato’ya iletildikten sonra Johnson, istenen üçte iki çoğunluktan bir oy farkla azledilmekten kurtuldu. Şöyle ki senatörlerden 35’i onun suçluluğu yönünde oy kullanırken 19’u masum olduğuna karar verdi. Böylece Johnson, siyasi yargılamadan ötürü gücü eksilse de başkanlık görev süresini tamamlayabildi. Bugün Demokratların, Trump’ın mecliste yargılanması ile umdukları şey de budur.
ABD tarihindeki ikinci emsal Başkan Bill Clinton ile ilgili. Bu olay, Clinton’un Monica Lewinsky ile olan ilişkisinden ötürü yaşanan skandaldan ve yalan söyleyerek adaleti engellemekle suçlanmasından sonra gerçekleşti. Temsilciler Meclisi, jüriye yalan söylemek ve adaleti engellemek suçlamaları yöneltilmesi lehine çoğunluk oyu kullansa ve dava Clinton’un yargılanması için Senato’ya iletilse de Clinton da aynı şekilde azledilmekten kurtuldu. Zira Senato oylamasında üçte ikilik orana ulaşılamadı. Bununla birlikte o da Johnson gibi sürecin siyasi etkilerinden zarar gördü ve başkanlığını skandalın gölgesinde ve Kongre’de yargılanmasının yankıları eşliğinde tamamladı.
Watergate skandalının krizini ve onun Richard Nixon’un başkanlığı üzerindeki etkilerini hatırlayanlar vardır. Başkan Nixon, 1974 yılında, Kongre’de azledilmesine yönelik uygulamaların tamamlanmasından önce istifa etti. Trump, Nixon’a benzemiyor. Karşılaştıkları sorunlar da siyasi koşullar da farklılık gösteriyor. Trump, Demokratların kendisinin azledilmesi için attığı adımlar karşısında kararlı görünüyor ve 2016 başkanlık seçimlerinde Rus müdahalesine ilişkin davanın en azından şimdiye kadar nasıl üstesinden geldiyse bu meseleyi de aşabileceğini umuyor. Üstelik Robert Mueller’in komisyonunun soruşturmaları karşısındaki tutumu da ortada. Andrew Johnson ve Clinton’un durumlarında olduğu gibi kendisinin azledilmesi uğraşılarının da fayda vermeyeceğini bilerek ya da ümit ederek suçlamalara karşı koymaya devam edecek. Ancak elbette bu çabaların, onun ikinci kez başkanlık arzusuna son vermesini istemeyecektir.
Boris Johnson’un durumunda ise resim tamamen farklı gözüküyor. Özellikle Meclis’te peş peşe aldığı yenilgilerden sonra Yüksek Mahkeme’den de aldığı darbe birlikte, David Cameron ve Theresa May’in başkanlıklarına sonra veren uzun Brexit dizisinden ötürü halkın memnuniyetsizliği de artıyor. Trump’ın görevden alınmasına dair karmaşık sürecin ilk aşaması bile tamamlanmadan Johnson’un başbakanlığı sona erebilir.