Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Netanyahu ve Nasrallah… Dürüstlük ve kader savaşı

Güney banliyösünü istila eden drone fırtınasının ardından şu soru sorulabilir: Hasan Nasrallah’ın yanıtı nasıl, ne zaman ve nerede olacak?
Bu sorudan belki de daha önemli bir soru türüyor: Hasan Nasrallah’ın yanıt vermesinden dakikalar sonra İsrail ne yapacak?
Denklemin iki tarafından (Nasrallah ve Netanyahu) çıkan sonuçlar, yukarıdaki sorular hakkında şeffaf cevaplar sunmuyor. Ancak her zaman olduğu gibi İsrail tarafı, istihbari önerilere göre güvenlik önlemleri aldı. Nitekim Nasrallah’ın maksimum ölçüde bir tepki vermesi bekleniyor.
İsrail’de tehditlerin ve meydan okumaların nasıl giderileceği konusunda bir görüş birliğinin netleşmesi nadir, hatta imkânsız olsa da drone fırtınasının ve Hasan Nasrallah’ın tehditlerinin ardından ortaya çıkan tek bir görüş var: “Tüm oluşumlarıyla İsrail devleti, Nasrallah’ın tehditlerini dikkate alıyor.”
Tüm rivayetler, Hasan Nasrallah’ın söylediğini yapma konusunda Kasım Süleymani dâhil birçok kimseden farklı olduğunu gösteriyor. Ancak kendi içerisinde ateşli müzayedelerle dolu bir seçim ortamında gözlem ve hazırlığa bağlı kalan İsrail’deki atmosferin karşısında Lübnan’da özellikle de Hasan Nasrallah cephesinde karmaşık bir atmosfer mevcut.
İsrail işgali ve güneyi kurtarma sırasında tüm Lübnanlılar tarafından sevilen konuşmalar yapsa da Nasrallah, şu an farklı pozisyonda bulunuyor. Nasrallah, bu yeni pozisyonu göz ardı etmemelidir. Nasrallah, tehditlerini uyguladığı zaman İsrail, tüm Lübnan’ı tehdit eder etmez Lübnan’daki güçler ile rejim ve zayıf koalisyon içerisindekiler, Nasrallah’ın ülkeyi Lübnan dışına uzanacak yıkıcı bir savaşa yani nüfuz savaşına soktuğunu görecekler. Bütün Lübnanlılar -ki Nasrallah buna açık bir şekilde işaret etti- Hizbullah unsurlarının Suriye topraklarında hatta Lübnan sınırında öldürülmesinin; ülkenin birliğini, egemenliğini ve bağımsızlığını savunma savaşının bir parçası olduğunu düşünmüyor.
Güvenirliğini kanıtlamakta kararlı olan Hasan Nasrallah, kendisini reaksiyonu kontrol edilemez bir etki ağının karşısında buldu. Nasrallah, tepkiyi belirlemekle görevli servisin çözümü zor bir bilmeceyle karşı karşıya olduğundan şüphelendi: “Nasrallah, güvenirliğini doğruladığı çatışmalara benzeyen kapsamlı bir çatışmaya ulaşmadan nasıl karşılık verebilir?”
Ortaya konulacak muhtemel tepki şudur: Ya üçüncü taraf aracılığıyla İsrail’le bir anlaşma yapılır. Bu anlaşmada Netahyahu’nun sindirebileceği ve kapsamlı bir çatışmaya girmeden bir gösteriyle yetinebileceği bir tepki düzeyi belirlenir. Ya da Nasrallah’ın yanıtı, İsrail’in tepki vermeyi seçimlerden sonraya erteleyeceği şekilde küçük olabilir. Durum, başbakanlık koltuğunda kalması karşılığında tüm ovayı yakmaya hazır Netanyahu’nun hesaplarıyla ilgili olduğu sürece bu seçenek, garanti bir olasılık değildir.  
Güven ve güvenini kurtarma noktasında Hasan Nasrallah’ın tutumu, mantıklı ve haklı olduğu kadar zordur da. Çünkü İsrail’in Güney Lübnan’a düzenlediği kapsamlı savaşın ardından Nasrallah, “Tepkinin böyle olacağını bilseydim, yaptığım şeyi yapmazdım” şeklinde bir açıklama yapmıştır.  
Bu tutumun -Amerikan tarzı bir tehdit altında bulunan- Lübnan’a yönelik sonuçlarını analiz etmeye çalışanlara başka bir soru sorulmalıdır: İsrail’in saldırılarının Hizbullah dışındaki hedefleri kapsamayacağına dair bir teminat var mı?
Denklemin karşı tarafındaki kişi, operasyon dürtüsünde Nasrallah’la özdeş Netanyahu olduğu zaman bunu kim bilebilir ve bu konuda kim emin olabilir ki?
Nasrallah'ın dürüstlüğünü ve Netanyahu'nun da kaderini savunması gerekiyor. Böyle bir ortamda bize de “Allah’ım! Sen Lübnan’ı koru” şeklinde dua etmek kalıyor.