BM'nin Yemen personeli hakkında 'gizli' yolsuzluk soruşturmaları

Yemenli çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşuyor (AP)
Yemenli çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşuyor (AP)
TT

BM'nin Yemen personeli hakkında 'gizli' yolsuzluk soruşturmaları

Yemenli çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşuyor (AP)
Yemenli çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşuyor (AP)

“Milyonlarca kişinin aç kalmasının tek suç olmadığını söylediğimi asla unutmuyorum. Aksine insani kuruluşların binalarının, arabalarının kullanılması ve kaçakçılık da birinci dereceden savaş suçudur. İlgili çalışanlar kendilerinden utanmalıdır.”
AP haberine göre bu ifadeler, Yemen Gençlik ve Spor Bakanı Yardımcısı Dr. Hamza el-Kemali’ye ait. Kemali, yaptığı açıklamada Husi milislerle yapılan yolsuzluk, işbirliği ve savaşlarda onlara katılma suçlamasıyla Birlemiş Milletler’in (BM), Yemen’deki ofislerinde çalışan yetkili ve görevliler hakkında yürüttüğü soruşturmaların açığa çıktığını ifade etti.
10 Eylül 2017 tarihinde Şarku’l Avsat, “Uluslararası insani kuruluşların Yemen’deki rolüne dair eleştiriler ve sorular” başlıklı bir haber yayınladı. Haber, Yemen’deki kilitli BM yardım kapısını çaldı. Yemen’le ilgilenen Yemenli ve Körfez bölgesinden aktivistlerin yardım kuruluşlarının rolüne dair görüşlerine yer verdi.
Bu haber iki yıl önceye aitti. Yemenli aktivistlere “krizin uzamasının sırrının ortaya çıktığı ve savaşın, dar ve kişisel amaçlar uğruna besleyenlerin var olması sebebiyle uzadığı” açıklaması uyarınca soruşturmanın gürültüsü gelmeden önceydi.
BM yetkilileri, Şarku’l Avsat’a soruşturmaların devam ettiğini açıkladı. Ancak gizli şekilde yapıldığını da belirttiler. Soruşturmaya ve sonuçlarına dair gizliliğin kalkacağı hususunda da emin değiller.
BM kaynaklarının Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Yemen’deki İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA), soruşturmalara cevap vermeye hazır.
Yemen hükümeti yetkilileri de soruşturmaların gizliliğinin kaldırılması ve sorumluların cezalandırılması çağrısında bulundu.
Bu çerçevede Yemenli Bakan Yardımcısı Hamza el-Kemali, “Bu raporların ayrıntılarının tam olarak açıklanması, kamuyla paylaşılması ve faillerin cezalandırılması gerekiyor. Ama ilk önce hükümet, doğru yolu takip ettiğinden emin olması için tüm bu kuruluşlarla ilişkilerinin yolunu ve mekanizmasını değiştirmek zorunda” ifadelerini kullandı.
Yemenli siyasi analist Bera Şiban da Şarku’l Avsat’a, “Birçok Yemenli aktivistin ve bizim kayda değer yolsuzluğun varlığına dair uyarılarımıza rağmen, BM ofislerinin Sana’nın içerisinden çalışmakta ısrar etmesi dolayısıyla bu büyük skandal ortaya çıktı. Husiler, kuruluşların gruba faydası olmadan çalışmalarına izin vermez” dedi. Şiban ayrıca, “Kanıtların varlığı şimdi BM raporlarının güvenilirliğini tehlikeye sokuyor. Bu raporların geçmiş dönemde siyasallaştırılmadığına inanmamız mümkün değil” şeklinde konuştu.
Kanıtlara el koyma
Hikaye, Ekim 2018’de yaşanan dramatik bir sahne ile başlıyor. BM’ye bağlı soruşturmacılar, Sana Havalimanı içerisindeki gidiş salonunda toplanarak, yanlarında taşıdıkları (Dünya Sağlık Örgütü (WHO) mensup personellerden toplanan dizüstü bilgisayarlar ve harici bellekler) önemli kanıtları terk etmeye hazırlanıyordu. Soruşturmacıların, Yemen’deki BM ofisi içerisinde yolsuzluk ve dolandırıcılık yapıldığına dair kanıtları bu bilgisayarlarda barındırdığına inanılıyor. Ama 6 eski yardım personeli ve analistin AP’ye açıklamasına göre, uçağa binmeden önce, Yemen’in kuzey bölgelerini kontrol eden Husi milislerden silahlı adamlar, havalimanının salonuna baskı yapmış ve bilgisayarlara el koymuştu. Söz konusu soruşturmacılar, bu saldırıdan zarar görmemişti, ancak yanlarında herhangi bir kanıt olmadan seyahat etmişti.
İsminin verilmesini istemeyen söz konusu 6 yetkiliye göre Husi milisler, isyancı gruba bağlı Dünya Sağlık Örgütü personelleri tarafından “yardım paralarında dolandırıcılık yapıldığının açığa çıkmasına dair endişe duydukları” hususunda bilgilendirilmişti.
Bu sahne, Yemenlileri 5 yıllık bir iç savaşın ortasında kendilerine bağışlanan gıda, ilaç ve paralardan mahrum bırakan yolsuzluğa karşı devam eden mücadelenin bir başka bölümü.
BM milisleri
BM’de devam eden iç soruşturmalara ve gizli belgelere aşina bazı isimlere göre, savaşın neden olduğu insani krizle başa çıkmak için gönderilen BM’ye bağlı 12 yardım çalışanı, ülkeye akın eden yardımların milyarlarca dolarıyla zenginleşmek için çeşitli taraflardan Husi milislerin saflarına katılmakla suçlanıyor.
Aynı şekilde Hamsa el-Kemali de “Savaşın ilk anından itibaren BM kuruluşlarının Husi milisleri destekleyerek savaşı beslediği ve uzattığına dair uyarı yapıyoruz. Bu raporun açıklamaları şok edici ve trajik” ifadelerini kullandı.
Anlaşma belirsizliği
AP, soruşturma belgelerine ulaştığını ve eski 8 yardım personeli ve iki hükümet yetkilisiyle görüşmeler gerçekleştirdiğini açıkladı. Ana fikir, WHO içerisindeki mali denetçilerin, vasıfsız kişilerin yüksek maaşlı pozisyonlara atanması, milyonlarca doların kurum personellerine ait kişisel banka hesaplarına yatırılması, uygun belgelerin bulunmadığı şüpheli anlaşmaların onaylanması ve tonlarca ilaç ve yakıtın Yemen dışındaki kuruluşlara bağışlanması iddialarına dair soruşturma yürütmesi etrafında dönüyor. 
Yemenli bir aktivist, yaptığı açıklamada, BM kuruluşları tarafından ortaya koyulan uygulamaların memnuniyetle karşılandığını, ancak bu memnuniyetin “iç savaşın başlamasından bu yana her iki çatışma tarafındaki yerel yetkililerin kasalarına giren veya kaybolan yardım programlarından temin edilmiş mallar ve fonlardaki milyarlarca doları takip etmek için” gerekli soruşturma düzeyinin gerisinde kaldığını ifade etti.
Geçen 3 ay boyunca internet üzerinden “Para nerede?” adıyla başlatılan bir kampanya çerçevesinde çok sayıda aktivist, yardımların şeffaflığına dair baskı yaptı. Aktivistler, BM’den ve uluslararası kuruluşlardan, 2015 yılından bu yana Yemen’e ödenen milyarlarca doların nereye gittiğini gösteren mali raporlar yayınlanmasını istedi. Geçen yıl da AP, uluslararası bağışçıların, Yemen’deki insani çabalar için 2 milyar dolar taahhüt ettiğini açıkladı.
BM, Yemen’de faaliyet yürüten programları ortaya koyan “Sonuçları açık hale getirin” adlı bir kampanyayla yanıt verdi. Ancak kampanya, yardım fonlarının nasıl harcandığına dair finansal raporlar sunmadı.
Aynı şekilde Bera Şiban, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Yemenli aktivistler tarafından başlatılan kampanyanın haklı çıktığını, soruların meşru olduğunu ve BM ofislerinin, bazı kuruluşların personelleri tarafından yapılan yolsuzluğun net kanıtlarının varlığı dolayısıyla bu soruları cevaplayamadığını belirtti.
Bir köpeğe bakmakla sorumlu personeller
Soruşturmaya aşina 3 kaynağa göre Yemen’deki WHO ofisinin yürüttüğü bir soruşturma, 2016 yılından Eylül 2018’e kadar kuruluşa bağlı Sana ofisi başkanlığını yürüten İtalyan doktor Nevio Zagaria tarafından yanlış yönetilme iddiasıyla Kasım ayında başladı.
Soruşturmaya dair tek açıklama, 2018 yılında iç mali denetçilerin küresel faaliyetler hakkındaki yıllık bir raporun 37 sayfasında yapıldı. Rapor, Zagaria ismini ise kapsamıyor.
Mayıs ayında yayınlanan rapor, Yemen ofisinde yapılan mali ve idari kontrollerin “yetersiz” olduğu sonucuna vardı. Rapor ayrıca, atama prosedürlerinde usulsüzlükler yapıldığına ve uygulamalarda kontrol eksikliği olduğuna dikkati çekti.
Öte yandan WHO sözcüsü Tarık Jasarevic de soruşturma başlatıldığını doğruladı. Jasarevic, Zagaria’nın Eylül 2018’de emekli olduğunu ifade ederken, ancak AP’nin yayınladığına göre Zagaria’nın soruşturma altında olup olmadığını ne doğruladı ne de inkar etti.
Tarik Jasarevic, “İç Kontrol Hizmetleri Ofisi, şu anda gündeme getirilen tüm sorunları araştırıyor. Bu sürecin gizliliğine saygı göstermeliyiz. Belirli konuların ayrıntılara dair açıklama yapamıyoruz” şeklinde konuştu. Aynı şekilde Nevio Zagaria da AP’nin kendisine gönderdiği e-postaya yanıt vermedi.
Zagaria’nın, 20 yıldır WHO’da görev yaptığını hatırlatan Jasarevic, yetkilinin Filipinler’deki 4 yıllık görevinin ardından Aralık 2016’da Yemen’e geldiğini ifade etti.
İsminin verilmesini istemeyen 3 kaynağa göre Zagaria, daha önce Filipinler’de yanında çalışan 2 genç personeli işe aldı ve bu personellerin, yüksek maaşlı işlere terfi etmesini sağladı.
Biri Filipinli bir üniversite öğrencisi diğeri eski bir stajyer olan söz konusu 2 personelin tek işlerinin, Zagaria’nın köpeğine bakmak olduğu belirtildi. Yardım alanında çalışan eski bir çalışan, “Verimsiz olan, ancak yüksek maaşla çalışanlar iş kalitesini zayıflattı” dedi. İddiaya göre Zagaria, bir personel tarafından sunulan şüpheli sözleşmeleri de prosedürleri yerine getirmeden onayladı.
Husiler, BM ile çalışıyor
Belgeler, yerel şirketlerin WHO’ya bağlı Aden ofisine hizmet vermek üzere sözleşme yaptığını, daha sonra WHO’daki personellerin arkadaş ve akrabalarının işe alındığını, verilen hizmetler karşısında yüklü maaşların ödendiğini ortaya koydu. Belgelere göre bu şirketlerden birini sahibi, ofisin bir personeline nakit para teslim etti. Ofisin faaliyetlerine aşina dört kişi, Tamima el-Guli adlı bir WHO personelinin, en tehlikeli Husilerden biri olduğunu ifade etti. Kaynaklar, kendisinin dizüstü bilgisayarlarla seyahat ettiğini, sahte isimler kullandığını, kendi maaşlarının yanı sıra kişileri terfi ettirmek için de rüşvet aldığını belirtti. Kaynaklar, Tamima el-Guli’nin kocasının da Husiler arasında önde gelen bir üye olduğuna dikkati çekti.
Kaynaklara göre el-Guli, işten uzaklaştırıldı, ancak WHO’nun bir personeli olmaya devam ediyor. AP’nin kendisiyle iletişim kurma girişimlerine ise yanıt vermedi.
Doğrudan fonlar
WHO’nun prosedürlerine göre yardım fonları, kriz durumunda mal alım ve hizmet hızını artırmaya yönelik bir önlem olarak, doğrudan personel hesaplarına aktarılabilir. Bu çerçevede WHO yaptığı açıklamada, bu durumun Yemen’deki bankacılık sektörünün tam olarak faaliyet göstermediği göz önüne alındığında uzak bölgelerdeki faaliyetleri korumak için gerekli olduğunu belirtti.
Bu tür önlemler, acil durumlarla sınırlı olduğundan dolayı bu tür doğrudan transferler için harcama koşullarını belirtmeye gerek duyulmuyor. Bu bağlamda iç belgelere göre Zagaria, belirli personeller için 1 milyon dolarlık doğrudan fon transferini onayladı. Bununla birlikte, çoğu durumda da fonların nasıl harcandığı bilinmiyor.
Öte yandan iç belgelere ve yetkililerle yapılan görüşmelere göre, Zagaria’nın kontrolü altında faaliyet gösteren, WHO’ya bağlı Aden ofisi başkanı Ömer Zeyn de kişisel hesabında yüz binlerce dolarlık yardım fonu bulunduruyor. Zeyn ayrıca, bu fonun yarısından fazlasının ne için harcandığını da açıklayamıyor.
Yemen’in güneyindeki yardım faaliyetleri hakkında birinci elden bilgi sahibi 4 kişi, Zeyn’in Aden merkezli Yemen hükümetindeki Sağlık Bakanı’na resmi danışman olarak hizmet ettiğini, el-Mukelle şehrinde gıda programları yürütmek için BM ile 1,3 milyon dolarlık bir sözleşme imzalayarak, kar amacı gütmeyen bir kuruluşu yönettiğini ifade etti. Kaynaklar, bu düzenlemelerin çıkar çatışmasına yol açtığını da söyledi.
Ömer Zeyn, AP’ye bu konuya dair açıklama yapmayı reddederken, Sağlık Bakanlığı’ndaki görevinden istifa ettiğini belirtti. Yolsuzluktan dolayı soruşturulup soruşturulmadığına ilişkin bir soruya da “Bu haberi size kim sızdırdıysa, bu soruyu cevaplayabilir” yanıtını verdi.
Darbeciler, BM araçlarını kullanıyor
WHO, Yemen’deki personelleri tarafından ihlallerin yapıldığı iddialarını araştıran tek BM kuruluşu değil. Soruşturmaya aşina 3 kaynağa göre, UNICEF de Husi bir yetkiliye kuruluşa ait aracını kullanma izni verdiğinden şüphelenilen Pakistanlı Horam Cavid’i soruşturuyor.
Bu durum, Husi yetkilisine Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyonun hava saldırılarından etkili bir şekilde koruma sağlamıştı. Zira UNICEF, çalışanlarının güvenliğini sağlamak amacıyla araç hareketleri hakkında koalisyona sürekli olarak bilgi verir.
Yardım alanında çalışan eski bir yetkiliye göre Cavid, Husilere ait güvenlik birimleriyle olan yakın bağlantısıyla biliniyor. UNICEF’in mali denetçilerinin ülkeye girişini önlemek için de bağlantılarını kullanıyor.
AP, konuya dair görüşmek için Cavid’e ulaşmaya çalıştı, ancak bu girişiminde başarısız oldu. Fakat UNICEF’e mensup yetkililer, devam eden soruşturmanın bir parçası olarak, soruşturma ekibinin bu iddiaları araştırmak için Yemen’e gittiğini belirtti. Yetkililer, Cavid’in bir başka ofise transfer edildiğini söylerken, yerini açıklamayı ise reddetti.
Birçok kişiye göre, BM ile her iki çatışma tarafından yerel yetkililer arasındaki ilişkiler, oldukça yaygın.
Personelleri takip etmek için izinler
Yemen’deki bir BM komitesi tarafından yayınlanan bir rapor, Husi makamların sürekli olarak yardım kuruluşlarına baskı yaptığını ve onlara yandaş atamaya zorladıklarını ortaya koydu.
Yetkililer, kaç personelin Husilere yardım sağlandığının bilinmediğini ifade ederken, son yıllarda yaşanan bazı olayların BM personellerinin Yemen’e sağlanacak yardımlara yönelik hırsızlık faaliyetlerine karıştığını gösterdiğini belirtti.
2016- 2017 yılları arasında yayınlanan bir BM raporu, Taiz vilayeti içindeki Husi milisler tarafından tıbbi edevat taşıyan kamyonların kaçırıldığı birçok olaya dikkati çekti. Aktarılana göre bu yardımlar, daha sonra Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyonla savaşan ya da Husi kontrolündeki bölgelerdeki milislere dağıtılmıştı.
Yetkililer ayrıca, bu durumların olaya maruz kalan tüm kuruluşlar açısından skandal olduğunu ve BM’nin tarafsızlığını baltaladığını vurguladı.



Trump'tan Biden yönetimine Gestapo benzetmesi

(Elise Stefanik/Facebook)
(Elise Stefanik/Facebook)
TT

Trump'tan Biden yönetimine Gestapo benzetmesi

(Elise Stefanik/Facebook)
(Elise Stefanik/Facebook)

Donald Trump, cumartesi günü Florida'da Cumhuriyetçi bağışçılara yaptığı bir buçuk saatlik daldan dala atlayan konuşmasında Biden yönetimini Nazi gizli polisine benzetti.

Cumhuriyetçi Ulusal Komite'nin (RNC) Florida'daki bağışçı etkinliği için toplanan kalabalığa konuşan Trump, kendisine yönelik çeşitli iddianamelerden şikayet etti ve temelsiz bir şekilde bunların koordineli bir Biden yönetimi komplosunun parçası olduğunu iddia etti.

The New York Times tarafından elde edilen ses kaydına göre Trump, "Bunlar bir Gestapo yönetimi yürütüyor" dedi.

Trump, "Sahip oldukları tek şey de bu" diye ekledi.

Onlara göre kazanmalarının tek yolu bu ve bu onları gerçekten öldürüyor. Ama bu beni rahatsız etmiyor.

Etkinliğe katılan ve Trump'ın potansiyel başkan yardımcısı adayı olduğu düşünülen Kuzey Dakota Valisi Doug Burgum daha sonra bu kışkırtıcı karşılaştırmayı savundu.

Pazar günü CNN'e verdiği bir röportajda Burgum, Trump'ın Gestapo açıklaması için "kısa bir yorum" diyerek bunu önemsiz gibi gösterdi ve "[Trump'ın] bahsettiği şeyin özünde bu yoktu" dedikten sonra pek çok Amerikalının bu sözlerin altında yatan düşünceye katıldığını söyledi.

Kuzey Dakota Cumhuriyetçisi, "Amerikalıların çoğunluğu Trump'ın davasının siyasi amaçlı olduğunu ve başka biri olsaydı bu davanın açılmayacağını düşünüyor. Kendisine haksızlık yapıldığını düşünmesini anlıyorum" dedi.

Muhtemel aday olarak seçim kampanyasından uzak tutulan birinin biraz hayal kırıklığı yaşaması anlaşılır bir durum.

Trump'ın sözlerinin geri kalanı da benzer şekilde saldırgandı; düşman olarak gördüğü çeşitli kişilere hakaretler yağdırdı ve kendi konumuyla övündü.

Eski Başkan, "aşağılık herif" ve "hem içi hem de dışı çirkin" diye nitelendirdiği özel danışman Jack Smith'e ayrı bir öfke besliyordu. 

Trump, başkan yardımcısı olmak için "yalvardığını" iddia ettiği çeşitli Cumhuriyetçiler hakkında daha olumlu şeyler söyledi. Ayrıca geniş çapta izlenen bir oturumda üniversite rektörlerini antisemitizm hakkında şiddetle sorgulayan Temsilci Elise Stefanik ve "gerçekten etkileyici" bulduğu Vali Burgum gibi potansiyel başkan yardımcısı adaylarını da övdü.

Bir başka tuhaf anda Trump, Cumhuriyetçi Parti'ye 1 milyon dolar bağışta bulunan herkesin sahneye çıkıp konuşabileceğini söyledi.

Nihayetinde iki bağışçı sahneye çıktı ve bunlardan biri "Donald J. Trump, Tanrı'nın seçtiği kişidir" dedi.

Trump, Palm Beach'teki RNC etkinliğinde savunmasız görünse de mahkemelerde ağır bir incelemeyle karşı karşıya kalmaya devam ediyor.

Bu hafta eski üst düzey yardımcısı Hope Hicks, Trump'ın Manhattan'da görülen sus payı davasında ifade veren eski Başkan'ın çevresince en çok tanınan kişi oldu. 

Beyaz Saray'ın eski iletişim direktörü, Trump'ın müttefiklerinin 2016 Access Hollywood kasetinin yayımlanmasına ve daha sonra porno film yıldızı Stormy Daniels'la ilgili ilişki iddialarına dehşetle tepki verdiğini anlatan ifadesinde gözyaşlarına boğulmuştu.

Independent Türkçe


"Tanrı bizimle" diyen Zelenski'ye Rusya'dan yanıt gecikmedi

Zelenski, konuşmasında "Rusya'nın yaptıklarını tüm dünya görüyor, Tanrı biliyor" dedi (@ZelenskyyUa/Twitter)
Zelenski, konuşmasında "Rusya'nın yaptıklarını tüm dünya görüyor, Tanrı biliyor" dedi (@ZelenskyyUa/Twitter)
TT

"Tanrı bizimle" diyen Zelenski'ye Rusya'dan yanıt gecikmedi

Zelenski, konuşmasında "Rusya'nın yaptıklarını tüm dünya görüyor, Tanrı biliyor" dedi (@ZelenskyyUa/Twitter)
Zelenski, konuşmasında "Rusya'nın yaptıklarını tüm dünya görüyor, Tanrı biliyor" dedi (@ZelenskyyUa/Twitter)

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin "Tanrı bizim yanımızda" sözlerine Rusya'dan yanıt gecikmedi.

Zelenski, Paskalya yortusu için pazar günü Kiev'deki Ayasofya Katedrali'nden yayımladığı mesajda "Tanrı, Ukrayna'nın tarafında. Arma olarak bizim bayrağımızı kullanıyor. Böyle bir müttefikle yaşam, ölüme karşı zafer kazanacaktır" dedi.

"Biz işgalcilerin ve istilacıların önünde değil sadece dua ederken diz çökeriz" ifadelerini de kullanan Zelenski, Rusya'nın savaşta Hıristiyanlığın tüm temel ilkelerini çiğnediğini iddia etti.

Rus Ortodoks Kilisesi ise Zelenski'nin mesajına şu yanıtı verdi: 

Efendimiz, Kiev'de yaşamıyor. Zelenski onu seferberlik kapsamında orduya alıp cepheye gönderemez. Zelenski'nin söylediklerini dikkate almaya gerek yok.

Kilisenin halkla ilişkiler direktörü Vahtang Kipsidze, Zelenski'nin Tanrı'yla ilgili açıklamalarının "kafirce" olduğunu savundu.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova da Ukrayna liderine çıkışarak, bu açıklamaları ancak "uyuşturucudan kafayı bulmuş birinin yapacağını" söyledi. Zaharova, Zelenski'nin açıklamalarının hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığını öne sürdü. 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 24 Şubat 2022'de verdiği emirle başlayan savaşın ardından Ukrayna Ortodoks Kilisesi, Moskova Patrikhanesi'yle bağlarını kopardığını açıklamıştı. 

Ukrayna istihbaratı, kilisedeki bazı din görevlilerinin Rus ajanı olarak çalıştığını ileri sürmüştü.

Ukrayna Parlamentosu'nda ekimde yapılan oylamada, Rusya'yla bağlantılı faaliyet gösteren din görevlilerinin vatan haini olarak yargılanmasının önünü açan bir yasa onaylanmıştı. Moskova'ya bağlı haber ajansı TASS'ın aktardığına göre bunun ardından en az 19 Ukraynalı piskopos yurttaşlıktan çıkarılmıştı.

Independent Türkçe, RT, New Voice of Ukraine


Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
TT

Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)

Tony Francis

Gazze’deki savaş pazar günü itibariyle 213’üncü gününe girerken halen bir ateşkes anlaşması ihtimali ufukta görünmüyor. Çatışmalar ve İsrail’in bombardımanları bugüne kadar yaklaşık 35 bin Filistinlinin ölümüne, on binlerce Filistinlinin kaybolmasına, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olurken ateşkes görüşmeleri halen devam ediyor. Esir takası ve Gazze Şeridi’ne insani yardımların ulaştırılmasının kolaylaştırılması meseleleri ise İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma hedefiyle Hamas Hareketi’nin 7 Ekim saldırısı öncesine dönme talepleri arasında sıkışıp kalmış durumda.

Ölüm makinesi (İsrail) Gazze Şeridi'ndeki en yoğun nüfuslu Refah şehrine kara saldırısı düzenleme tehdidini sürdürürken, son birkaç haftadır tabloda pek fazla değişiklik olmadı. Aynı arabulucular; Katar, Mısır ve ABD, yeni bir ateşkes için arabuluculuk yapmaya devam ediyor.

Nisan ayı neredeyse ateşkesle ilgili formüllerin sunulması ve yanıtların beklenmesiyle geçerken, İran-İsrail çatışmasının ardından bazı gelişmeler netleşmeye başladı. Bunların başında Türkiye’nin rolünün yeniden aktifleşmesi geliyor. Öyle ki Hamas, Türkiye'den yeni bir eleştiri dalgası ve boykot tedbirleriyle karşı karşıya kalan İsrail ile Hamas Hareketi arasında varılması beklenen ateşkes anlaşmanın dördüncü garantörü olarak Ankara'yı önerdi.

İran-İsrail gerilimi, baskılandı ve Tahran’ın Tel Aviv'e yönelik füze saldırısının Filistinlileri savunmak için değil, Şam'daki İran konsolosluğunun hedef alınmasına misilleme olarak yapıldığını açıklamasıyla, ‘Filistin boyutunun’ dışında tutuldu. ABD’de ve Batı ülkelerinde özgürlüklerin bastırılmasını kınamaya odaklanan ve yine eski sloganlarını dillendirmeye dönen Tahran, Gazze ile dayanışma kampanyasını sürdürdü.

Gazze’de ateşkes için yapılan müzakereler ve izlenen yol, mollaların başkentinin umurunda değildi, zira kendi projesi bunun ötesindeydi. Tahran, geçtiğimiz hafta başlarında İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani’nin dilinden ‘Filistin krizine denizden nehre kadar bağımsız bir Filistin devleti kurulması dışında bir çözüm olmadığını’ vurgulama konusunda istekli görünüyordu. Ancak bu, mevcut gerçekler, güç dengeleri ve Filistin halkının doğrudan çıkarları için değeri olmayan bir tutumdu.

İran ‘kamil bir kurtuluş’ sloganıyla Gazze'de, Lübnan'da, Husilerin Akdeniz'deki ticaret gemilerinin seyrüsefer özgürlüğünü tehdit ettiği Yemen'de ve Tel Aviv'i Irak’tan ve Suriye’den vurma görevini yerine getirmek üzere Saraya el-Eşter'in filizlendirdiği Bahreyn’de, vekillerini savaşa iterken, kendisinin açıkça uzak durduğu ‘sonsuz savaş’ tarifi veriyordu.

Hamas, İran'ın İsrail'e misillemesinin boyutundan ve kısıtlı olmasından memnun değildi ve Hamas lideri, devletlerin kendilerini savunmalarının doğal bir hak olduğunu söylemekle yetindi. Hamas’ın Gazze'deki liderleri, İsrail'i ülke genelinde birkaç cephede birden savaşmaya zorlayacak bir gerilim başlatmayı umuyorlardı, fakat olmadı.

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, “İsrail karşılık vermediği sürece İran konuyu kapanmış sayacaktır” diyerek, ülkesinin tutumunu net bir şekilde ortaya koydu. Ne Bakıri’nin ne de başka bir İranlı liderin açıklamasında, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesi bir yana, Gazze'de ateşkes, insani yardımların arttırılması ve yerinden edilen Gazzelilerin evlerine geri dönmesi gibi herhangi bir şart yer almadı. İran, basitçe “Bitti” yanıtı verdi.

İran’ın İsrail’e misillemesi, Hamas'ın Tahran’a büyük ölçüde bel bağlamış olmasına rağmen müzakerelerde lehine olmadı. Tüm bunlar olurken Hamas liderlerine ev sahipliği yapan Katar’a, sunulan tekliflerde bazı tavizler vermeyi kabul etmesi için Hamas’ı ikna etmede daha güçlü bir rol oynaması yönünde baskılar arttı ve Hamas liderlerinin başka bir ülkeye taşınması konuşulmaya başladı.

Amaç, fikri ve dini olarak Hamas’a ve Katar'a yakın bir siyasi parti tarafından yönetilen, İran ve onun bölgesel mezhepçi projesine karşı büyük bir mücadele veren bir ülke olan Türkiye'yi öne çıkarmaktı. Türkiye, Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana aylarca süren tereddütten sonra öne çıkma fırsatı buldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüşmek üzere Katar'a gönderdi. Ardından Heniyye İstanbul'a gelecek ve Erdoğan, kendisine ‘Filistin davasının lideri’ olarak hitap edecekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra yaptığı bir konuşmada, Hamas'ı ‘bir terör örgütü’ olarak değil, bir ‘milli kurtuluş hareketi’ olarak tanımladı ve Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan milli kurtuluş hareketi Kuvayi Milliye’ye benzetti.

Şarku’l Avsat’ın TurkPress haber sitesinden aktardığına göre Türk analistler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze’deki ve bölgedeki savaşa ilişkin tutumundaki değişikliği birkaç faktörle açıklıyorlar. Bu faktörlerin ilki, çok sayıda gücün Hamas'ın kendi ipini çektiğini düşünmesinin ardından, Hamas'ın kararlı tutumuydu. İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerel seçimlerdeki yenilgisiydi. Bu yenilgi, bir bakıma Türk halkının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarından duyduğu memnuniyetsizliğin işaretiydi. Üçüncüsü, İran'ın İsrail'e yaptığı ve bölgeyi neredeyse topyekun bir savaşa sürükleyecek olan misillemesiydi. Türkiye, bu misillemenin ardından ‘olaylardan uzak durmanın kendisine yönelik yansımalarından kurtarmayacağını’ anladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın ‘İsrail'e misilleme işinin şimdilik bittiğini’ açıklamasından sonraki 72 saat boyunca ‘Hamas'la uyumlu’ yeni bir tutum ortaya koymasını bekledi ve ardından Hamas liderlerini İstanbul'da ağırladı. Böylece hem İran'a hem de ilgili taraflara Türkiye'nin Filistin'in yanında yer aldığı ve ‘çok geç olmadan gerilimin tırmanmasını engellemeye yardımcı olacak siyasi bir rol oynamaya hazır olduğu’ mesajını verdi.

Filistin meselesi üzerinden somut bir siyasi sürece girmeye istekli görünen Türkiye'nin bu tutumu, herhangi bir müzakereye ya da savaşın ertesi gününe dair açıkça bir ilgi göstermeyen ve önceliğinin kendi çıkarlarını ve hedeflerini korumak olduğunu yineleyen İran'ın tutumuna ters düşüyor.

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, 1 Mayıs’ta Gazze'deki durumu ve yansımalarını ele alan bir konuşma yaptı. Konuşmada, yaşananların İran'ın bakış açısının geçerliliğini kanıtladığını öne sürdü. Hamaney’e göre ABD’deki üniversitelerde Gazze’deki savaşı protesto eden öğrenci hareketleri de Gazze’de on binlerce kişinin öldürülmesi de İran’ın tutumunun doğruluğunu kanıtlıyordu. Hamaney özetle, her şeyin ‘İran’ın ABD yönetimine güvenilemeyeceği ve güvenilmemesi gerektiği yönündeki tutumunun’ ne kadar doğru olduğunun kanıtladığını savundu.

Türkiye ise tam tersi bir çizgide ve dikkate değer bir pragmatiklikle meseleye dair yeni adımlar attı. İki devletli çözüm olasılıkları konusunda Arap ülkelerinin görüşüyle yakın bir vizyon geliştiren Türkiye, siyasi bir çözüm için ABD ve Avrupa ile birlikte oynayabileceği bir rol olduğunu düşünüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hesap yaparken (Washington ziyaretinin tarihinin değiştirileceğine dair söylentilere rağmen), Başkan Joe Biden ile yakında görüşeceğini ve bu görüşmenin kendisine ‘savaşın sona ermesi için baskı yapma ve siyasi bir çözüm arama fırsatı vereceğini’ dikkate alıyor.

Bu görüşme ve sonrasında Türkiye'nin oynayacağı rol için yapılan hazırlıklar, birkaç gündür İstanbul'da bulunan ve Ankara'nın siyasi ve ekonomik ağırlığı, NATO üyeliği ve Batı ülkelerinin yanı sıra Rusya ve Çin ile olan iyi ilişkileri sayesinde daha büyük bir rol oynayabileceğine, savaşın durdurulması, insani yardımların ulaştırılması ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için baskı uygulayabileceğine, hatta Filistin'in iç durumuyla ilgili olumlu bir rol üstlenebileceğine ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına yönelik Filistinlilerin tutumunu savunacağına inanan Hamas liderleriyle yapılan istişarelerle birlikte devam ediyor.

Türkiye üstlendiği misyonun İran'ın endişelerini arttıracağını dikkate alıyor. Bu misyon sadece Filistin meselesiyle ilgili değil, aynı zamanda Irak, Suriye ve hatta Lübnan'la da ilgili. Ankara, söz konusu ülkelerin her birinde İran'ın müdahalesini dengeleyici bir etki yaratmaya çalışıyor.  Bu etki de bazı açılardan ABD'nin stratejisine cevap verebilir.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak’a son ziyaretinin ardından Bağdat ile Ankara arasında önemli anlaşmalar imzalandı. Suriye'de ise Türkiye silahlı muhalif grupları birleştirme çabalarına destek veriyor. Bu gruplar son günlerde ülkenin kuzeyi için ortak bir komutanlık oluşturmak üzere iki toplantı düzenlediler. Ülkenin güneyindeki gruplar da kuzeyle koordinasyonu sağlayacak ortak bir komutanlık oluşturmak üzere Amman'da bir toplantı düzenlemeye hazırlanıyor.

İstanbul’daki toplantılara katılan bir kaynak, ‘yeni komutanlığın Suriye rejimi güçleri, rejim sadık milisler ve radikal örgütlerle mücadele edeceğini’ açıkladı. Burada ‘sadık milisler’ ifadesiyle neyin kastedildiğini söylemeye gerek olmadığına inanıyorum.

Türkiye'nin Irak açılımı, Basra'dan Türkiye sınırına uzanan kara ve demir yolu ulaştırma koridoru fikrinin yeniden canlanması, Suriyeli muhalif grupları birleştirme çabalarının yeniden başlaması ve İsrail'e karşı koyma başlığı altında Lübnan'daki Cemaat-i İslami grubunun harekete geçirilmesinde Türkiye'nin parmağı olması İran ve İran’ın bahsi geçen ülkelerdeki vekilleri için iyi bir haber değil. Bu, kısmen İran projesinin hesaplarının teyidi üzerinden, kısmen Erdoğan'ın bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu topraklarının bir parçası olduğunu söylediği Gazze’ye müdahale üzerinden, kısmen de Ankara'nın Rusya ve ABD ile aynı anda yürüttüğü Atlantikçi ilişkilerin yanı sıra Mısır ve Körfez Arap ülkeleriyle başlattığı normalleşme ve açılım üzerinden Türkiye'nin bölgede yeniden rol almaya hazırlanmasının bir parçası olarak görülecek.


Macron'dan Şi'ye: Ukrayna ve Ortadoğu konularında Çin ile koordinasyon ‘çok önemli’

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i bugün (pazartesi) Elysee Sarayı'nda kabul etti. (AP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i bugün (pazartesi) Elysee Sarayı'nda kabul etti. (AP)
TT

Macron'dan Şi'ye: Ukrayna ve Ortadoğu konularında Çin ile koordinasyon ‘çok önemli’

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i bugün (pazartesi) Elysee Sarayı'nda kabul etti. (AP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i bugün (pazartesi) Elysee Sarayı'nda kabul etti. (AP)

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisinin 60’ıncı yıldönümü münasebetiyle Fransa'ya gerçekleştirdiği iki günlük resmi ziyaretin başlangıcında bugün (Pazartesi) Elysee Sarayı'na geldi ve burada Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından karşılandı.

Macron, görüşme sırasında, Pekin ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında ticaret alanında ‘herkes için adil kurallar’ benimsenmesinin önemini vurgulayarak, “Kıtamızın geleceği, Çin ile ilişkilerimizi dengeli bir şekilde geliştirmeye devam etme becerimize bağlı olacaktır” dedi.

Macron ayrıca Ukrayna ve Ortadoğu'daki ‘büyük krizler’ konusunda ‘Çin ile koordinasyonun kesinlikle çok önemli’ olduğunu vurguladı.

İki lider, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in de hazır bulunacağı ilk toplantılarında Pekin'le yaşanan bazı ticari anlaşmazlıklara değinecek.

2024 yılı Paris ve Pekin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 60’ıncı yıldönümü; zira Fransa Çin Halk Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk Batılı ülke olmuş ve yıllar sonra onu 1978 yılında Çin ile diplomatik ilişkiler kuran ABD başta olmak üzere diğer Batılı ülkeler izlemiştir.

Cinping, 2014 yılında Fransa ile ilişkilerin 50’nci yıldönümünde ve 2019 yılında 55’inci yıldönümünde Fransa'ya geldi. Bugün gerçekleştirilen ziyaret, Macron'un 2017 baharında cumhurbaşkanı seçilip Elysee Sarayı'na gelişinden bu yana Çinli mevkidaşını ikinci kez kabul edişi.


CIA Direktörü Refah Operasyonu’nu görüşmek üzere İsrail'e gidiyor

Resim: CIA Direktörü William Burns Kongre önünde ifade veriyor, 11 Mart 2024 (Reuters)
Resim: CIA Direktörü William Burns Kongre önünde ifade veriyor, 11 Mart 2024 (Reuters)
TT

CIA Direktörü Refah Operasyonu’nu görüşmek üzere İsrail'e gidiyor

Resim: CIA Direktörü William Burns Kongre önünde ifade veriyor, 11 Mart 2024 (Reuters)
Resim: CIA Direktörü William Burns Kongre önünde ifade veriyor, 11 Mart 2024 (Reuters)

İsrail i24 televizyonu bugün (Pazartesi), CIA Direktörü William Burns'ün  Refah'a askeri operasyon ve Hamas'la görüşmelerin sona ermesini görüşmek üzere bugün ilerleyen saatlerde İsrail'e gideceğini bildirdi.

Televizyon, üst düzey bir İsrailli kaynağın, Hamas'la anlaşmaya varma olasılığı konusunda "aşırı bir karamsarlık durumu" bulunduğunu ve bu nedenle İsrail hükümetinin Refah'ta askeri operasyon başlatmak için harekete geçtiğini söylediğini aktardı. Arap Dünyası Haber Ajansı'na göre i24, İsrail'in Refah'ın doğusundaki bölgelerden sivilleri tahliye etmeye başlama kararını ABD'ye bildirdiğini duyurdu.

Burns, Hamas ile İsrail arasındaki görüşmelere ilişkin istişarelerde bulunmak üzere cuma günü Kahire'ye geldi, ardından Katar Başbakanı ile görüşmek için Kahire'den Doha'ya geçti.


İsrail, Türkiye’den yapılan 5 milyar dolarlık ithalata alternatif arayışında

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
TT

İsrail, Türkiye’den yapılan 5 milyar dolarlık ithalata alternatif arayışında

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)

Emel Şehade

İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Türkiye'nin İsrail ile ticari ilişkileri askıya alma ve gemilerin İsrail'e ulaşmasını engelleme kararına yönelik tedbirleri kararlaştırırken İsrailli yetkililer, Türkiye'nin Ceyhan Limanı üzerinden İsrail'e petrol sevkiyatının halen devam ettiğini açıkladılar.

İsrail'in başlıca petrol tedarikçisi olan Azerbaycan petrolü, Türkiye-İsrail ilişkilerinin askıya alınması kararına rağmen Türkiye üzerinden bir boru hattıyla İsrail'e taşınmaya devam ediyor.

Boykotun sonlandırılmasının şartı

İsrailli yetkililer İsrail merkezli ekonomi gazetesi Globes’e yaptıkları açıklamada Türkiye’den geçen petrol tankerlerinin Hayfa Limanı’na petrol taşımaya devam ettiklerini ve ekonomik açıdan en kazançlı olan bu faaliyetin kesilememesinin nedeninin sadece Türkiye ile Azerbaycan arasındaki çıkar ilişkilerinden kaynaklandığını belirttiler.

Türkiye’nin boykotu sona erdirmek için öne sürdüğü şart, Gazze’ye sınırsız insani yardım akışının sağlanmasıydı. Tel Aviv, Gazze Şeridi’ne her gün yardım ulaştığı gerekçesiyle bu şartı ‘temelsiz bir bahane’ olarak değerlendirdi.

İsrailli analist Itamar Eichner’in İsrail Maliye Bakanlığı yetkililerinden aktardığına göre Bakan Bezalel Smotrich, Türkiye ile tüm ilişkilerle ilgili bakanlarla anlaşmazlık yaşıyor. Smotrich, toplantılardan birinde Ankara'nın esir takası anlaşması müzakerelerinde arabuluculuk rolü oynadığını vurguladı.

Eichner, Smotrich'in Başbakan Netanyahu’ya gönderdiği bir mektupta Türkiye'nin arabulucu olmasına izin verilmesini ‘ulusa bir hakaret’ olarak değerlendirdiğini ifade etti.

İsrailliler Türkiye’nin kararını Hamas’ın 7 Ekim’deki Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana iki ülke arasında gerilen ilişkilerin devamı olarak görürlerken, Dışişleri Bakanı Katz'a göre Türkiye’ye bu kez kararlı bir siyasi yanıt verilmesi gerekiyor.

Türkiye ekibi

Katz, Dışişleri Bakanlığı’nda acil bir toplantı yaparak bakanlıklar arası bir koordinasyonla uluslararası faaliyetler yürütecek ‘Türkiye Ekibi’ adlı bir takım kurmaya karar verdi. Özel ekip, Ankara’ya yönelik yaptırımları araştırmak üzere uluslararası ekonomik forumlara katılacak.

Bakanlık Ankara’nın kararlarına misilleme olarak Türkiye’nin Filistin Yönetimi ve Gazze Şeridi ile ekonomik ilişkilerini kısıtlama kararı aldı. Türkiye, Filistin Yönetimi’nin en büyük tedarikçisi konumunda ve Filistin Yönetimi’nin toplam ithalatının yaklaşık yüzde 18'ini gerçekleştiriyor.

Türkiye'nin kararının yol açtığı ciddi ekonomik zararın ardından İsrail, bu karardan etkilenen ihracat sektörlerini desteklemek üzere harekete geçti. Dışişleri Bakanı Katz, Maliye Bakanı Smotrich’ten Türkiye’nin kararından etkilenecek olan İsrail'in ihracat sektörleri için bir yardım paketi hazırlamasını istedi.

sdfbt
İsrail’den Türkiye'nin Filistin'e ihracatını ablukaya alma kararı (AFP)

Katz, Bakanlığın ekonomi departmanına İsrail'in Türkiye'den ithalatını yasaklayacağı ürünlerin bir listesini hazırlaması talimatını verdi. Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Türkiye'nin İsrail ile ticaret anlaşmalarını tek taraflı olarak ihlal ettiği ve Tel Aviv'in buna karşı İsrail'i destekleyen ABD’ye ve kuruluşlarına Ankara'daki yatırımlarını durdurmaları ve ürünlerinin ithalatını engellemeleri için baskı yapmak da dahil olmak üzere gerekli tüm önlemleri alacağı belirtildi.

Katz, Bakanlığının İsrail'in ABD Kongresi'ndeki dostlarını Türkiye'nin İsrail'in boykot yasalarını ihlalini incelemeye ve buna göre Ankara'ya yaptırım uygulamaya çağırdığını söyledi. İsrailli bakan, “ABD'yi Türkiye'deki yatırımları durdurmaya ve Türkiye'den ürün ithalatını önlemeye, ABD Kongresi'ndeki arkadaşlarımızı da boykot yasalarının ihlallerini incelemeye ve buna göre Türkiye'ye yaptırım uygulamaya çağırıyorum” ifadelerini kullandı.

İsrail Dışişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Türkiye Ekibi tarafından alınan kararlar arasında, Türkiye ile Filistin Yönetimi ve Gazze Şeridi arasındaki ekonomik ilişkilerin en aza indirilmesi için çalışılması, ticaret anlaşmalarını ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye'ye uygulanabilecek yaptırımların araştırılması için uluslararası ekonomik forumlara katılım gösterilmesi ve yakın gelecekte İsrail ekonomisi için çeşitli alanlarda ve ürünlerde alternatifler bulmanın yanı sıra Türkiye’nin kararından etkilenen İsrail’in ihracat sektörlerine destek olmak amacıyla Ekonomi Bakanlığı ile iş birliği yaparak alternatiflerin çoğaltılması yer alıyor.

54 ticari ürüne yasak

Türkiye, özellikle çimento ürünlerine büyük ihtiyaç duyan İsrail’in en büyük beşinci ithalatçısı konumunda. İsrail kaynaklı bir rapora göre Tel Aviv'den Ankara'ya yapılan ticari mal ihracatı, bu kalemdeki ithalatın yüzde 2,5’ini ve yüzde 5,8'ini oluşturuyor. Bu durum, söz konusu kararın İsrail'e verebileceği ciddi zararı da ortaya koyuyor.

İsrail Üreticiler Sendikası tarafından yapılan bir inceleme, İsrail'in özellikle çimento ürünlerinde dışa bağımlı olduğunu ve Türkiye’den bu kalemde yapılan ithalatın geçtiğimiz yıl tüm ithalatın yüzde 29’unu oluşturduğunu gösteriyor.

Türkiye'nin İsrail’e ithal edilen plastik ve kauçuk ürünlerindeki ithalat payı yaklaşık yüzde 11’ken tekstil ürünlerinde ise bu oran yaklaşık yüzde 10’u buluyor.

Dünyanın en büyük yatırım bankası JP Morgan’ın Türkiye’nin İsrail ile ticareti dondurma kararının ardından müşterilerine gönderdiği bir raporda, Ankara'nın birkaç hafta önce 54 ayrı emtiaya ticaret yasağı getirdiği ve böylece ticaret akışındaki ayarlamaların daha kademeli ve daha az yıkıcı olmasının amaçlandığı ortaya çıktı.

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli JP Morgan’dan aktardığı rapora göre Türkiye'den yapılan ithalatın çelik (yüzde 17), çimento (yüzde 10) ve diğer inşaat malzemeleri gibi düşük katma değerli ürünlere yönelmiş ve bu ürünler için daha yüksek maliyetli de olsa alternatif bir tedarik kaynağı bulmanın nispeten kolay olması, Türkiye'nin kararının etkisini azaltabilecek bir diğer faktör.

İsrail Ticaret Bakanlığı'na göre Türkiye'den yapılan hammadde ve ticari ürün ithalatının hacmi yıllık yaklaşık beş milyar dolar.

İthalat ve ihracat kombinasyonu

Türkiye'den inşaat malzemeleri ihracatının yasaklandığının duyurulmasının yanı sıra şimdi de metal, makine, otomobil, enerji ürünleri, kauçuk, plastik, sağlık ve tarım ürünleri ithalatının durdurulması söz konusu. Aynı zamanda İsrail’deki onlarca fabrikanın Türkiye'ye toplam 1,5 milyar dolarlık ihracatını durdurması bekleniyor.

xsdv
Gazze’deki savaş, İsrail’in ve Gazze Şeridi'nin ekonomisine darbe indirdi (AFP)

Eichner’in aktardığına göre İsrail hükümetinden bir ekonomi kaynağı, Türkiye’nin İsrail'in en büyük ticari ortaklarından biri olduğunu söyledi. Kaynağa göre Türkiye’nin kararı sonrası İsrail'e gerekli ticari malları ve hammaddeleri ihraç edecek şirketlerin ve fabrikaların bir an önce bulunması gerekiyor.

İsrailliler, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) bir raporuna dayandırarak, iki ülke arasındaki ticaretin 2023 yılında 6,8 milyar dolara ulaştığını ve bunun yüzde 76'sını Türkiye'den yapılan ithalatın oluşturduğunu belirttiler.

İsrail Ticaret Odaları Federasyonu Ekonomi Departmanı verilerine göre Türkiye’den İsrail’e yapılan ithalatın yüzde 27'sini metaller, yüzde 13'ünü elektrikli makineler ve ekipmanlar, yüzde 9'unu plastik ve kauçuk, yüzde 8'ini taş, alçı, cam ve çimento ve yüzde 7’sini çalışma aletleri ve otomobil parçaları oluşturdu.

Buna karşın yapılan ihracatın yüzde 44’ünü kimyasal ürünler, yüzde 14’ünü metaller, yüzde 13’ünü plastik ve kauçuk malzemeler ve yüzde 10’unu elektrikli makine ve ekipmanlar oluşturdu.

İsrail, bir yandan da Türkiye’nin boykotu kapsamındaki bazı ürünlerin ithalatı için Almanya ve İngiltere'nin yanı sıra Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Yunanistan gibi alternatif ülkeler arıyor.


Gallant Netanyahu'ya Mısır'ın Gazze önerisini kabul etmesi çağrısında bulundu

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
TT

Gallant Netanyahu'ya Mısır'ın Gazze önerisini kabul etmesi çağrısında bulundu

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)

İsrail Yayın Kurumu dün (Pazar), Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Siyasi ve Güvenlik İşleri Bakanlar Konseyi oturumunda Başbakan Binyamin Netanyahu'ya, Mısır'ın Gazze Şeridi'ne ilişkin önerisini kabul etmesi çağrısında bulunduğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Arap Ajansı’ndan (AWP) aktardığı habere göre İsrail Yayın Kurumu Gallant'ın Bakanlar Konseyi toplantısı sırasında sarfettiği ifadeleri yayınladı: “Bu iyi bir anlaşma ve kaçırılanları eve geri getirmek için bir şans. Özellikle siz (Netanyahu) ve ben, 7 Ekim'den bu yana Başbakan ve Savunma Bakanı olduğumuzdan, ahlaki ve etik olarak kaçırılanları geri getirmemiz gerekiyor. Bedeli yükseltmemek için kamuoyu önünde konuşmuyorum ama bu anlaşma onaylanmalı.”

İsrail Yayın Kurumu, Mısır'ın girişiminin “güvenlik güçleri de dahil olmak üzere kabinenin tüm üyeleri tarafından desteklendiğini” belirtti.

Netanyahu konuyla ilgili ‘çekincelerini dile getirdi, ancak sonuçta Mısır girişiminin ana hatları’ onaylandı.

İsrail Yayın Kurumu, Netanyahu ve güvenlik servisleri başkanlarının, Siyasi ve Güvenlik İşleri Bakanlar Konseyi oturumundan sonra yapılan genişletilmiş kabine oturumunda, ‘müzakerelere zarar verecek sızıntılardan korktukları için’ ana hatları kabine üyelerine sunmamaya karar verdiklerini bildirdi.

Diğer taraftan Hamas, İsrail ile olası bir ateşkes anlaşması ve esir takası konusunda hareketin liderliğiyle istişarelerde bulunmak üzere bir dizi müzakerenin ardından heyetinin Kahire'den ayrıldığını duyurdu.

Hamas'tan yapılan açıklamada, heyetin, Mısır ve Katar'daki arabuluculara “derinlemesine ve ciddi görüşmelerde bulundukları Hamas'ın cevabını” ilettiği belirtildi.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Hareket olumlu ve sorumlu yaklaşımını, halkımızın ulusal taleplerini karşılayacak, saldırıyı tamamen sona erdirecek, Gazze Şeridi'nin tamamından çekilmeyi sağlayacak, yerinden edilenleri geri getirecek, yardımları yoğunlaştıracak, yeniden inşayı başlatacak ve esir takası anlaşmasını tamamlayacak bir anlaşmaya varma konusundaki istek ve kararlılığını yinelemektedir.”

Bu arada el-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalı, müzakereler hakkında bilgi sahibi olduğunu belirttiği bir kaynağın Hamas heyetinin, müzakerelere devam etmek üzere yarından sonra Kahire'ye döneceğini söylediğini aktardı.

Kanal daha sonra üst düzey bir kaynağın Hamas heyetinin 48 saat içinde ‘nihai bir yanıtla’ Kahire'ye döneceğini söylediğini aktardı.

Kaynak, Mısır güvenlik heyetinin Hamas heyetiyle ‘tüm detayları’ görüştüğünü ve iki taraf arasında ‘uzlaşı konusunda büyük ilerleme’ kaydedildiğini bildirdi.


Putin, Batı'nın "tehditlerine" yanıt olarak nükleer tatbikat emri verdi

Tatbikatlar, stratejik olmayan nükleer kuvvetlerin savaş görevlerini yerine getirmeye hazır olup olmadığını test edecek (arşiv- Reuters)
Tatbikatlar, stratejik olmayan nükleer kuvvetlerin savaş görevlerini yerine getirmeye hazır olup olmadığını test edecek (arşiv- Reuters)
TT

Putin, Batı'nın "tehditlerine" yanıt olarak nükleer tatbikat emri verdi

Tatbikatlar, stratejik olmayan nükleer kuvvetlerin savaş görevlerini yerine getirmeye hazır olup olmadığını test edecek (arşiv- Reuters)
Tatbikatlar, stratejik olmayan nükleer kuvvetlerin savaş görevlerini yerine getirmeye hazır olup olmadığını test edecek (arşiv- Reuters)

Savunma Bakanlığı'nın bugün (Pazartesi) yaptığı açıklamaya göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Batılı liderlerin Moskova'ya yönelik "tehditlerine" yanıt olarak, özellikle Ukrayna yakınlarında konuşlandırılan kuvvetlerin de katılımıyla "yakın gelecekte" nükleer tatbikatların düzenlenmesi talimatını verdi.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin haberine göre Bakanlık, Telegram'da yaptığı açıklamada "tatbikatlar sırasında stratejik olmayan nükleer silahlara hazırlanmak ve kullanmak için bir dizi önlem alınacağını" belirtti. Açıklamada, tatbikatların "bazı Batılı yetkililerin Rusya'ya yönelik kışkırtıcı açıklamaları ve tehditleri" sonrasında ordunun "hazırlık seviyesini" korumayı amaçladığı kaydedildi.

Tatbikatlara, Güney Askeri Bölge ve Deniz Kuvvetlerinden füze formasyonları da katılıyor.


Boris Johnson oy kullanabilmek için kimlik yerine bir dergiyi göstermiş

Johnson, oyunu kullanmasına izin verilmeden önce oy verme merkezine birkaç kez gitmek zorunda kaldı (Reuters)
Johnson, oyunu kullanmasına izin verilmeden önce oy verme merkezine birkaç kez gitmek zorunda kaldı (Reuters)
TT

Boris Johnson oy kullanabilmek için kimlik yerine bir dergiyi göstermiş

Johnson, oyunu kullanmasına izin verilmeden önce oy verme merkezine birkaç kez gitmek zorunda kaldı (Reuters)
Johnson, oyunu kullanmasına izin verilmeden önce oy verme merkezine birkaç kez gitmek zorunda kaldı (Reuters)

Boris Johnson bu hafta sandık başına gittiğinde siyasi bir dergiyi seçmen kimliği olarak kullanmaya çalıştığını söyledi.

Johnson perşembe günü Güney Oxfordshire'da yapılan yerel seçimlerde oyunu kullanmaya çalışmış ancak Başbakan'ken kendisinin çıkardığı yasaya takılmıştı. 

Görevliler, geçerli bir seçmen kimliği ibraz edemediği için eski Muhafazakar Parti liderini geri çevirmişti. 

Olayın ardından Daily Mail için yazı kaleme alan Johnson, Prospect dergisinin bir nüshasını kimlik olarak kullanmaya çalıştığını iddia etti.

Johnson, "Perşembe günü, üzerinde adımın ve adresimin yazılı olduğu Prospect dergisinin kapağı dışında kimliğimi kanıtlayacak hiçbir şey olmadan oy verme merkezine geldiğimde beni haklı olarak geri çeviren üç köylüye özellikle teşekkür etmek istiyorum" dedi.

Dergiyi onlara gösterdim ve hayli şüpheyle baktılar... Birkaç dakika içinde ehliyetimle geri döndüm ve Muhafazakar Parti'ye oy verdim.

Mayıs 2023'ten bu yana Birleşik Krallık'taki bazı seçimlerde seçmenlerin yanlarında fotoğraflı kimlik getirmeleri gerekiyor.

Prospect'in editörü Alan Rusbridger, Johnson'ın dergiye verdiği destekten "memnuniyet duyduğunu" tweetledi ancak okuyuculara derginin kimlik kanıtı olarak kullanılmasındaki kısıtlamaları hatırlattı.

Eski Guardian editörü Twitter/X'te "Potansiyel abonelere uyarı: Dergi birçok açıdan mucizevi ama fotoğraflı kimlik olarak kullanılamaz" diye yazdı.

O dönemin başbakanı Johnson, 2021'de yasayı çıkarırken şöyle demişti:

Amacımız demokrasiyi, seçim sürecinin şeffaflığını ve bütünlüğünü korumak. İlk kez oy kullanacaklardan kimliklerini göstermelerini istemenin mantıksız olduğunu düşünmüyorum.

Bakanlıklarda görev alanlar, Johnson'ın yasalaştırdığı bu değişikliğin seçim sahtekarlığını azaltmak için gerekli olduğunu savunmuştu.

Seçmen kimliği yasasının kurallarını eleştirenler, Birleşik Krallık'ta seçim sahtekarlığı vakalarının nadir görüldüğüne dikkat çekmişti. Seçim Komisyonu'nun son verilerine göre 2018'le 2022 arasında 1386 seçim sahtekarlığı vakasından sadece 11'i mahkumiyetle sonuçlandı.

Seçmen kimliği yasalarının marjinal toplulukların oy kullanma imkanını orantısız bir şekilde etkileyebileceğine dair endişeler de var. 
Independent Türkçe


Yeni romantik filmin yazarı, Harry Styles benzetmesinden pişman

Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor (Amazon Prime)
Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor (Amazon Prime)
TT

Yeni romantik filmin yazarı, Harry Styles benzetmesinden pişman

Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor (Amazon Prime)
Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor (Amazon Prime)

Robinne Lee'nin 2017'de kaleme aldığı çok satan kitabından uyarlanan Sen İhtimali (The Idea of You), Amazon Prime Video'da gösterime girdi. 

Sen İhtimali, popüler bir erkek grubunun 24 yaşındaki solistiyle aşk yaşamaya başlayan 40 yaşındaki bekar bir annenin hikayesini anlatıyor.

Film, sık sık "Harry Styles hayran kurgusu" diye anılıyor ancak yazar Lee, bunun eserini tanımlamak için doğru bir yol olmadığını düşünüyor.

49 yaşındaki Lee, bir keresinde baş karakter Hayes Campbell için Harry Styles'dan ilham aldığını belirtmiş, bu da sinemaseverlerin kitabı hayran kurgusu olarak etiketlemesine yol açmıştı.

Amerikalı yazar, dünyaca ünlü pop yıldızından esinlendiğini söylediğine pişman olduğunu açıkladı.

Entertainment Weekly'ye verdiği röportajda Lee, "Bunu hayran kurgusu olarak görmüyorum" diyerek ekledi:

Harry, Hayes Campbell'ı yaratan birden fazla kişiden biriydi. Sanırım o zamanlar güncel olan Britanyalı bir erkek grubundaki tek kişiydi ve bu yüzden insanlar buna takıldı. Bu talihsiz bir durum çünkü tık tuzağı olarak kullanılıyor ve ben Hayes'i yazarken Harry Styles'ı hayal etmiyorum.

Robinne Lee, kitabı yazarken Prens Harry ve Eddie Redmayne'in yanı sıra özel hayatındaki kişilerden de ilham almış.

Daryl Hannah'yla çıktığı ve Hamptons'da takıldıkları zamanki JFK Jr'a çok benziyor. Ve sonra Helena Christensen'la çıktığı dönemde Michael Hutchence seksiliği de var. Ve gençken Duran Duran'a takıntılıydım, bu yüzden çok fazla Simon var, çok fazla John var.

2 Mayıs'ta gösterime giren romantik filmde 41 yaşındaki aktris Anne Hathaway, kendisinden çok daha genç ve ünlü bir adama aşık olan boşanmış anne Solène'i canlandırıyor.

Independent Türkçe, Entertainment Weekly, JustJared