Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Trump Osaka’ya egemen oldu, Veliaht Prens ise meyvelerini topladı

Uluslararası GSYH’nin  % 85’ni yöneten ülkelerden oluşan G20 Zirvesi’ne katılmak için Japonya’nın Osaka şehrine giderken ABD Başkanı, her yöne tehdit savuruyor gibi göründü. Elbette tehditleri, uranyum zenginleştirme ile ilgili taahhütlerinden geri çekileceğini açıklayan ve Trump’ın “İran ateşle oynuyor” karşılığını verdiği İran rejimi ile sınırlı kalmadı. ABD’ye ek gümrük vergileri getiren Hindistan’a da uzandı. Trump, buluşmalarından önce Hindistan Başbakanı Narendra Modi’yi uyardı.
Japonya Başbakanı Şinzo Abe, iki ülke arasında karşılıklı ekonomik yaptırımlar nedeniyle yükselen gerilimi düşürmek amacıyla Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping arasında önceden bir görüşme düzenlemeye önem verse de bu tehditlerde Çin’e de önemli bir gönderme vardı. NitekimTrump zirveye katılmadan önce bütün Çin ürünlerinin ithalatına katı gümrük vergileri getirme tehdidinde bulundu. Fox Business News kanalına verdiği demeçte, Çin ekonomisinin çökmek üzere olduğunu ve ABD ile anlaşmak istediğini belirtti.
Yine Osaka’da Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile görüşmesinin arifesinde Almanya’yı “başarısız bir ortak” olarak niteledi ve onu Rusya’dan enerji satın almak için milyarca dolar harcamakla suçladı. Ardından da “ama buna rağmen onu savunmamız gerekir” ifadesini kullandı. Kargaşa çıkarmaktaki bilinen üslubu ile tek kelimeyle şunu söyledi: “Dünyanın bütün ülkeleri ABD’yi sömürüyor. Bu inanılmaz bir şey!”
Ancak Rusya ve Devlet Başkanı Vladimir Putin’i bu tehdit ve açıklamaların dışında tuttuğu da dikkatlerden kaçmadı. Bazı analistlere göre bunun nedeni; Kremlin’in İsrail’de düzenlenen üçlü toplantının sonuçlarını öven ve Suriye, İran’ı Suriye’den çıkarma çabaları, terörle mücadele ve Ortadoğu’daki durumu yeniden düzenleme başta olmak üzere Ortadoğu’daki önemli ve hassas bazı meselelerde ABD-Rusya  arasında bir uzlaşıya varıldığını deklare eden açıklamasıdır.
Zirve öncesinde tüm korkuların kaynağında; ABD’nin birçok büyük ülke ile olan anlaşmazlıklarının -bilhassa Trump’ın bu güçlü açıklamalarının ardından- zirvenin başarısız geçmesine yol açması olasılığı vardı. Fakat ABD’deki bazı analistler bu açıklamaları Trump’ın her zaman kasıtlı olarak takip ettiği politikaya bağladı. Trump bu şekilde  ülkesinin“siyasi ve ekonomik koruyuculuğunu” yapıyormuş gibi görünerek büyüklerin zirvesi G20 Zirvesi’nden birkaç gün önce başlattığı ikinci dönem başkanlık dönemi seçim kampanyasında popülerliğini arttırmaya çalışmaktadır.
Nitekim Osaka’da durum tamamen değişti ve Trump bu önemli zirveye egemen olmayı başaran uzlaşmacı bir lider gibi oldu. Bu zirve vesilesi ile başta ABD yaptırımlarına misliyle karşılık vermeye çalışan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping olmak üzere diğer liderler ile birçok olumlu görüşme gerçekleştirdi.
Trump, zirvenin sona ermesinin hemen ardından Pazartesi günü, Cinping ile yaptığı görüşmenin bir sonucu olarak ABD-Çin arasında bir ticari anlaşma imzalanması için yürütülen müzakarelerin yeniden başlatılacağı açıklamasını yaptı. Bundan şüphe duyan gazetecilere ABD’ye büyük zararlar verdiğini düşündüğü iki ülke arasındaki dev ticaret açığına atıfta bulunarak şunu vurguladı: “İki ülke arasındaki müzakereler gerçekten de yeniden başladı ama ulaşmak istediğimiz anlaşma onlardan çok bizim yararımıza olmalıdır. Çünkü Çin, yıllardır büyük bir avantajdan faydalandı.”
Trump’ın bu açıklaması, uluslararası ekonomi topluluğunda ani bir memnuniyet yarattı. Özellikle de Trump’ın Çin ürünlerine, 300 milyar dolar değerinde ek gümrük vergisi getirme tehdidinden dolayı endişeli olan Avrupa ekonomilerinde bir rahatlamaya yol açtı. ABD’nin olası güvenlik endişeleri nedeniyle yasakladığu Çinli Huawei şirketi ile ilgili bile Trump, şirket ile işbirliğine dönüldüğünü ve ABD’li şirketlerin kendisine teknoloji satmayı sürdüreceğini vurguladı ve: “Her şey yoluna girdi... Çin devlet başkanı ile çok iyi hatta mükemmel diyebileceğim bir görüşme gerçekleştirdik” dedi.
Zirvenin ikinci önemli durağı; nükleer silahların yayılmasını önlemekle ilgili görüşmeleri başlatma konusunda anlaşma ile sonuçlanan Trump-Putin arasındaki zirveydi. İki ülkenin dışişleri bakanları Mike Pompeo ve Sergey Lavrov, Start 3 Anlaşması’nın uzatılması için çalışmalara başlamak ile görevlendirildiler. Buna ek olarak; Beyrut’a ulaşan diplomatik raporlarda yer aldığına göre Trump ve Putin arasındaki zirve; İsrail’de John Bolton, Nikolay Patruşev ve Meir Ben-Shabbat arasında gerçekleşen üçlü görüşmede ele alınan Suriye, İran ve bölge ile ilgili ele aldığı meselelerde varılan sonuçlara ilişkin bir teklif belki de bunun bir onayını içermektedir.
Her halükarda toplantı boyunca Trump ve Putin arasındaki dostluk açıkça görülüyordu. Gazeteciler önünde kasıtlı olarak yan yana oturdular. Uydurma haberler ve Rusya’nın ABD seçimlerine müdahalesi ile ilgili karşılıklı olarak şakalaşmaktan kaçınmadılar. Geleneksel aile fotoğrafı çekimi sırasında iki lider  yan yana durdu. Yine Trump,Putin ile yürürken onun sırtını okşadı.
Zirvenin üçüncü önemli durağı; Trump’ın aniden Osaka’dan iki Kore sınırında yer alan Panmunjom sınır köyüne geçmesiydi. İki ülkeyi ayıran sınır çizgisini geçen Trump; ABD ve Kuzey Kore arasındaki bir dizi nükleer tehdit ve iki devlet başkanı arasında birincisi Singapur ve ikincisi şubat ayında Hanoi’de gerçekleşen başarısız zirvelerin ardından Kuzey Kore topraklarına ayak basan ilk ABD lideri oldu.
İki ülke arasındaki nükleer anlaşmazlıklar ve tehditler nasıl ve neden bir anda yok oldu da Trump âdeti olduğu üzere abartılı bir şekilde Kuzey Kore lideri Kim ile “büyük dostluğunu” övmeye başladı, bilmiyoruz. Sınırı geçmesini dünya için harika bir gün olarak niteleyen Trump;  “Bu görüşmenin bir mucize eseri” olduğunu belirtti. Ancak Kim,  gazetecilerin duyacağı şekilde; “Benimle görüşmek istediğinize dair mesajınızı okuduğumda çok şaşırdım. Aramızdaki harika ilişkiden yararlanarak herkesin karşısına beklemedikleri iyi haberler ile çıkmak konusunda istekliyim” sözlerini söylediğinde aslında ortada bir mucize olmadığı ortaya çıktı.
Kim’in bahsettiği bu haberler nedir elbette belirsiz. Özellikle Trump’ın Kuzey Kore’ye yönelik yaptırımların devam edeceğine yönelik açıklaması göz önünde alınırsa iki lider arasında gerçekleşecek üçüncü bir zirvenin bir önceki iki zirveden farklı sonuçlanması da kesin değildir. Yine ABD Başkanı’nın durmuş olan nükleer müzakerelerin tekrar başlayacağı ve bunun için özel heyetler kurulacağı açıklaması, Kim Jong’un hemen yarın nükleer denemelerini durduracağı ve nükleer silahlarından vazgeçeceği anlamına gelmemektedir.
Ancak Trump yine de ABD seçmenlerine, zirve boyunca büyük ve etkin ülkelerin liderleri ile düzenlediği bir dizi görüşme aracılığıyla Japonya’dan dolu bir sepet ile döndüğünü söyleyebilir. Çin ile müzakerelere döndü. Kuzey Kore’ye gitti ve nükleer müzakereleri yeniden başlattı. Putin ile Start 3 Anlaşması’nın uzatılması, Suriye ile ilgili ortak düzenlemelerde bulunma, kendisine uygulanan ve artan boğucu yaptırımlara paralel olarak İran’ı Suriye’den çıkarma konusunda anlaştı.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile görüşmesi ise en başarılı görüşmelerdendi. Trump Suudi Arabistan’ın rolünü överek; “Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile bir araya gelmek büyük bir onur. O ülkesi için çok şey yapan ve yapmaya da devam eden bir dosttur. Yaptıkları  müthiştir” dedi. Veliaht Prens de iki ülke arasındaki güçlü işbirliğini överek; “Terörle mücadelede göstermiş olduğunuz çabalara bütün dünya minettardır” karşılığını verdi.
Gelecek G20 zirvesine Suudi Arabistan ev sahipliği yapacağı için Veliaht Prens son oturumda yaptığı konuşmada sözlerine “Riyad’a hoşgeldiniz” diyerek başladı. Ardından insan merkezli, demografik ve teknik zorluklar ile yüzleşmeye dayalı bir ekonomik geleceğin inşa edilmesinin önemine derin bir şekilde odaklandı. Bunu başarmanın; sağlam bir genişletilmiş diyalog ilkesi, ortak çıkarlara ve ilkelere dayalı uluslararası sistem ile uluslararası uzlaşının güçlendirilmesine bağlı olduğunu vurguladı.