İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Husi terörü ve İran’ın vekâlet savaşları

Husiler, “Cemaate bağlı füze gücü, Abha Havalimanı’na cruise füzesi fırlattı. Füze hedefe tam isabet etti” açıklamasında bulunduğu zaman bu sözler, tek bir durumu ifade ediyor; İran, gerçekten bölgede vekâlet savaşlarına başladı.
Ayrıca bazılarının İran ve ABD arasında ateşkesten ve askeri gerilimi azaltmaktan bahsettiği bir zamanda Tahran, sahip olduğu şer ve yıkım silahlarını herkese açıklıyor.
İnsan, Husilerin ne zamandan beri füze gücüne sahip olduğunu merak edebilir.
Abha Havalimanı’na isabet eden ve onlarca kişinin özellikle de çocukların yaralanmasına sebebiyet veren füze, Husi saldırılarının köklü-ölümcül atılımını ve tehlikeli süreci temsil ediyor. Ayrıca bu durum, kesin bir şekilde savaş suçu kapsamına girmektedir. Biz, cruise füzesiyle karşı karşıyayız. Cruise füzesi, Arapça’da ‘seyir füzesi’ olarak adlandırılan füzenin bilimsel ismidir. Bu füze, askeri ve bilimsel anlamda balistik füzenin karşılığıdır.
Husi milisleri üzerinden İran terörüyle çatışma noktasında nicel ve nitel değişimle birlikte üzerinde durulması gereken çeşitli değerlendirmeler mevcut. En başta biz, uluslararası güvenliği ve barışı tehdit eden sınır ötesi İran terörüyle karşı karşıyayız. Sadece Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) mollaların hedefinde değil. Aksine İran füzesi, tüm dünyayı tehdit etmeye başladı.
Bu tehdidin başında İranlılarla barışçıl çözümlere kapı açmaya çalışan Avrupa ülkeleri gelmektedir. Avrupa ülkeleri, mevcut ve gelecek felaketi görmüyor ya da görmezden geliyor. Belki de Abha Havalimanı’na atılan füze, İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa şehirlerini vuran Hitlerin füzelerini hatırlatıyor. Savaşta ABD’nin rolü olmasaydı, Naziler, nükleer silahlarına kavuşacaktı. Hiç kimse de korkunç terörün yayılmasına mani olamayacaktı.
Bugün Husiler tarafından yürütülen bir felaket mevcut. Biz, kaos ve terör milislerinin küresel bir silaha sahip olduğunu görüyoruz. Hiç kimse, yarın bu silahın kime yöneltileceğini bilmiyor. Bu defa hedefin tam isabet alınması, Husilere gelişmiş teknolojik destek verenlerin olduğunu doğruluyor.
Bir ay ya da bir aydan daha fazla süre önce insansız hava araçlarıyla Aramco tesislerine ve ardından da Cizan ve Necran’a kasıtlı ve mesaj içerikli saldırılar yapıldı. Bu saldırılar, asıl savaş yürütenlerin kalplerinde ve zihinlerindeki gizli kötülüğün boyutunu göstermektedir. Onlar, savaş alanını merkezden uzaklaştırmak için uyarı olarak militan tarafları harekete geçiriyor.
Husiler, İran destekli organize ve sistematik bir terör yürütürken, onların barışçıl müzakerelere hazır bir taraf olduğuna kim inanabilir ya da onlarla yapılan anlaşmalara kim güvenebilir?
Husilerin kararı Yemen’de değil, Tahran’dadır. Bunun dışında başka bir şeyi işaret eden kimse gafildir. Stockholm Anlaşması’ndan bu yana Husilerin yaklaşık 5 bin ihlal gerçekleştirdiği gözlemlendi. Uluslararası engel ve kınamayla karşılaşmadan Husilerin tehlikeli türde silah ve özellikle de uzun menzilli füze kaçakçılığı yapmak için Hudeyde Limanı’na hâkim konumunu istismar ettiği ayan-beyan ortadadır.
Birleşmiş Milletler’in (BM), müzakerelerini tamamlaması için BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths’e destek vermesi dikkat çekici ve tuhaf bir durumdur. BM, ülkenin asli hükümetine ve Husilerin her geçen gün haydut bir cemaat olduğunun ortaya çıkmasına rağmen Husileri meşru bir taraf olarak gördü. Bu da insanı BM’nin Yemen’de ve çevresinde olanlara karşı niyetinin ve amacının ne olduğu ve tam olarak ne istediği konusunda şüphelenmeye sevk ediyor.
Birkaç gün önce İngiltere, Londra’da can kaybına yol açacak bir terör saldırısını deşifre etti. Bu da İran’ın kollarının (bu defa Hizbullah yanlıları aracılığıyla) Avrupa’da düzenlediği ve ayarladığı diğer bir nitelikli operasyondur. Bu durum, İran’ın dünya çevresinde vekâlet savaşı yürüttüğünü teyit etmektedir.
Kesin gerçek şu ki bugün İran terörü, DEAŞ terörünü geçti. Çünkü DEAŞ, Abha Havalimanı’nda gördüğümüz şekilde gelişmiş silahlarla kıtalararası operasyonlar gerçekleştirmedi. Bunun için Başkan Donald Trump’ın ABD ordusunun Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap Koalisyonu’na farklı türde destek vermeye devam edeceğini belirtmesi mantıklı bir durumdur. Nitekim Başkan Trump, birkaç gün önce Kongre’ye yönelik mesajında bunu açık bir şekilde dile getirdi.
Yemen topraklarında yaşananlar, tüm sınırları aşarak tehlikeli bir boyuta ulaştı. Belki de bu, önce Hudeyde Limanı’ndaki Husi hâkimiyetini ve sonra da diğer olayları bitirmek amacıyla uluslararası koalisyon için kesin bir karar alma zamanıdır.
Kritik meseleleri gündeme getirmek, başkalarından değil kendinden başlar.