Kaddafi ed-Dem: Kaddafi’nin adamlarıyla silahlı kuvvetler arasında yapılmış herhangi bir anlaşma yok

Kaddafi'nin adamları nereye gitti?

Kaddafi ed-Dem, Mısır-Libya İlişkileri Özel Koordinatörü ve Kaddafi’nin özel elçisi olarak görev yapıyordu (Hüssam Ali, IndependentArabia)
Kaddafi ed-Dem, Mısır-Libya İlişkileri Özel Koordinatörü ve Kaddafi’nin özel elçisi olarak görev yapıyordu (Hüssam Ali, IndependentArabia)
TT

Kaddafi ed-Dem: Kaddafi’nin adamlarıyla silahlı kuvvetler arasında yapılmış herhangi bir anlaşma yok

Kaddafi ed-Dem, Mısır-Libya İlişkileri Özel Koordinatörü ve Kaddafi’nin özel elçisi olarak görev yapıyordu (Hüssam Ali, IndependentArabia)
Kaddafi ed-Dem, Mısır-Libya İlişkileri Özel Koordinatörü ve Kaddafi’nin özel elçisi olarak görev yapıyordu (Hüssam Ali, IndependentArabia)

Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu 4 Nisan’da, ‘silahlı milisler ve radikaller’ olarak nitelendirdiği kimselere karşı başkent Trablus’ta sürpriz bir askeri operasyon başlattı. Günler geçtikçe silahların dilinin yerini yavaş yavaş siyaset ve diplomasinin dilinin almasıyla birlikte Arap ve Batı başkentlerinin yakından takibi altında Libyalı taraflar arasında görüşmeler gerçekleştirildi.
Kulislerde neler oluyor? Taraflar nasıl hareket ediyorlar veya nasıl ittifakla oluşturuyorlar? Ya da nasıl iki ay içerisinde müttefiklerini değiştiriyorlar? Bu sorular, gerek ülkenin doğusundan gelen adamlar için gerekse de uluslararası arenada tanınan Fayiz es-Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) üyeleri için de geçerli. Albay rejiminin kabileleri ve destekçileri ne olacak?
Independent Arabia, bütün bu soruların ortasında Albay Muammar Kaddafi'nin eski muhafızlarından biri olan, halihazırda Mısır’da ikamet eden ve gerek yurtiçi gerekse de yurtdışındaki çok sayıda Libyalı taraf arasında bağlantı noktası olan Ahmed Kaddafi ed-Dem ile gerçekleştirdiği diyalogda, son günlerde Libya kulislerinde yaşananlara ışık tutmaya çalıştı.
Yurtdışından liderlik edenler dışındaki tüm Libyalı taraflarla temasları bulunduğunu dile getiren Kaddafi ed-Dem’i,  eski rejimin on binlerce asker ve polisinin Libya Ulusal Ordusu’na katılmış olmasına rağmen, eski rejimin destekçilerinin ne Libya silahlı kuvvetleriyle ne de uluslararası arenada tanınan Tobruk Parlamentosu ile herhangi bir siyasi anlaşma yapmadıklarını belirtti. Bu kimselerin halihazırdaki en mühim öncelikleri üzerinde fikir birliği ettiklerini belirten ed-Dem, siyasi çatışmalara girişmeden evvel devleti yeniden ele geçirme girişimlerini bulunduğunu söyledi. Ayrıca vatanın çalındığını ve geri alınması halinde siyasi bir savaştan ve seçimler için yapılacak hazırlıklardan bahsedileceğini belirtti.
Diyalog sırasında, Libya devrimi geçekleştiği zaman yaşanan olayların ardında idare ettiği temaslardan bahseden Kaddafi ed-Dem, 20 Ekim 2011’de öldürülmesinden saatlerce önce kuzeni Albay Muammer Kaddafi ile son kez iletişime geçtiği zamanı anlattı.
Batı, Libya’daki krizin kötüleşmesinden sorumlu
Kaddafi ed-Dem, kendisini dört yıl önce muhalif bir cephe olarak kurduğu Ulusal Mücadele Cephesi’nin siyasi lideri olarak tanımlıyor. Halihazırda Trablus çevresinde dönüp dolaşan savaşların, kontrolü ele geçirmeye yönelik bir savaş veya Libyalı gruplar arasında yaşanan bir çatışma olmadığını dile getiren Kaddafi ed-Dem, bilakis bu savaşın vatansever Libyalı şahsiyetler tarafından desteklenen Libya ulusal ordusu ile başkenti kontrol eden aşırılık yanlısı çeteler arasında yaşandığını söylüyor.
Libya'daki durumun kötüleşmesini ve ülkede devam eden bölünmeyi, NATO’nun gerçekleştirdiği askeri operasyonlarının ilk anlarına kadar geri götüren Kaddafi ed-Dem, “Gerçeklerin araştırılması amacıyla bir komite gönderilmeksizin birkaç gün içinde Arap Birliği tarafından onaylandıktan sonra adaletsizce bir karar alındı. 40 ülkenin uçağı ve yine yaklaşık 30 bin kadar filo Libya'ya baskın düzenledi. Şehirlere ve köylere isabet eden bu baskınlar, on binlerce sivil ve askerin hayatını kaybetmesine ve altyapının tamamen tahrip olmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.
Kaddafi ed-Dem, mevcut durumun sorumluluğunun büyük bir bölümünün NATO, BM Güvenlik Konseyi ve Libya'nın işgaline katılan ülkelere ait olduğunu dile getirerek, söz konusu sorumluların hatalarını düzeltmeleri ve müdahalelerinden dolayı ülke halkından özür dilemeleri gerektiğini dile getirdi.
Silahlı kuvvetler ile milisler arasındaki savaş
Kaddafi ed-Dem sözlerini şöyle sürdürdü:
“Libya parlamentosunun doğuda teşkil edilmesinden ve uluslararası arenada tanınmasının ardından Hafter’in ordunun liderliğini üstlenme ve yeniden yapılandırma sorumluluğunun yanı sıra ordunun da ülkenin doğusundaki tüm şehirlere ve köylere dağılması icap ediyordu. Çetelerden ve milislerden temizlemek üzere ordunun başkente girmesi doğaldır. Çünkü ordunun başlıca görevi ülkeyi korumak, yabancı müdahalelerin önüne geçmek ve milislerle yüzleşmektir. Libya silahlı kuvvetleri aşiretçi veya partizan değildir. Bu yüzden orduya destek olduk ve yanında yer aldık. Mareşal Halife Hafter ile ilgili daima bir karışıklık söz konusuydu. Hafter, seçilen tek meşru organ olan Libya parlamentosu tarafından ordu komutanlığına atandı. Bu halk ve parlamento tarafından verilen bir karardı.”
Kaddafi ed-Dem, Trablus çevresinde süregelen savaşın, meşru silahlı kuvvetlerle silahlı çeteler arasında vuku bulduğunu belirterek  şu açıklamalarda bulundu:
“Bu politik bir savaş değil. Bu savaş, ordu ile sekiz yıl boyunca Libya'nın zenginliklerini sekiz yıl boyunca silah zoruyla kontrol eden çeteler arasında gerçekleşiyor. Radikalizm ve silahlı çetelerin kalıntıları ile mücadele eden silahlı kuvvetler tarafından gerçekleştirilen operasyonlar ile siyasi arena arasında bir ayrım yapmalıyız. Ordu, özellikle Katar, Tunus, Türkiye, Çad ve Sudan'dan gelen gruplarla mücadele ediyor.  Libyalılar arasındaki diyaloglar farklı cihetlerle sürdürülüyor. Bu diyaloglar, ülke güvenliğin sağlanmasıyla ilgili olan hususlardan farklıdır.”
Kaddafi ed-Dem şöyle devam etti:
“Libya'daki savaş yeni değil, 8 yıldır devam ediyor. İnsanlar sokaklarda öldürüyor ve ölüyorlar. Libya’nın zenginliği ve kaynakları boşa harcanıyor. Bütün bu yıkımın neye hizmet ettiğini bilmiyoruz. Ancak sorumluluk, öncelikle Libya'yı istila etmeye ve imha etmeye karar vermiş olan Batı ülkelerine aittir. 2011'de Libya'yı istila etmeye karar veren Batı ülkeleri bu kararın Libya'yı bu sonuca götüreceğini bilmiyorlar mı? Batı'nın aptal olduğunu sanmıyorum. Bu planlanmış bir şeydi ve şu ana kadarda devam etti. Ülkede yaşananlar hakkında ciddi ve şeffaf soruşturmalar yapmaları gerekiyor. Ayrıca hala ülkeye her taraftan silah, milis ve paralı asker akını var. Dünya bütün bunları görmüyor mu? Dünya bütün bu kaçakçılık faaliyetlerini izliyor. Bütün bunlar onların gözlerinin önünde gerçekleşiyor. Bununla birlikte Katar gibi bazı ülekler Libya'daki aşırılık yanlısı milisleri destekleme konusunda ısrar ediyor. Libya'yı başarısız olmuş bir devlet pozisyonuna sürüklemek istiyorlar.”
Kaddafi'nin adamları nereye gitti?
Albay Muammer Kaddafi rejiminden binlerce asker ve polisin Libya silahlı kuvvetlerinin saflarına dahil olduğunu reddetmeyen Kaddafi ed-Dem, ülkenin silahlı kuvvetlerinin tüm Libyalılara ait olduğunu, tüm parti ve kurumları içerdiğini ve bütün vatandaşlara açık olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ordu bir kabile yahut parti değil. Odu içerisinde ülkenin her yerinden gelen askerler var. Bundan dolayı orduya destek verdik ve yanında olduk. Bir kez daha söylüyorum, Kaddafi’nin adamlarıyla silahlı kuvvetler arasında yapılmış herhangi bir anlaşma yok. Ayrıca ordunun saflarından herhangi birinin de Libya'yı yönetme gibi bir niyeti söz konusu değil. Onlar sadece ülkelerini, ülke sınırlarını ve vatandaşlarını savunmak gibi ulusal bir görevi yerine getiriyorlar. Kaddafi destekçilerinive Lübnanlı vatanseverleri Libya ordusunu mevcut savaşlarında desteklemeye iten tek şey,suçlu çeteler, terörist milisler ve paralı askerler tarafından ele geçirilen vatanlarını kurtarmaktır. Ülkeyi silahlı çatışma kabusundan ve kaostan kurtarmaya çalışıyorlar. Muammer Kaddafi'nin Libya monarşisini devirdiği Eylül Devrimi'nin destekçileri olarak değerlendirilen eski rejimin liderlerinin serbest bırakılması ve üzerlerindeki kısıtlamaların kaldırılması çağrısında bulunuyorum.”
Trablus savaşlarının akıbeti
“Libyalıların ellerinde olmuş olsaydı,silahlı kuvvetler Trablus'a saatler içerisinde girerdi” ifadesini kullanan Kaddafi ed-Dem sözlerine şöyle devam etti:
“Ancak karar artık Libyalıların elinde değil. Batı savaşın bir çözüme kavuşmasını reddediyor. Trablus ele geçirildi. Bunu gerçekleştiren herkes Batı’nın gündemine hizmet ediyor ve onun çıkarlarını yerine getiriyor. Batılı ülkeler Libya meselesinin bir çözüme kavuşması konusunda ciddilerse, hatalarını düzeltmek zorundalar. Fakat onlar çatışmayı idare etmekle birlikte çatışmanın sona ermesini istemiyorlar. İstisnasız tüm rakiplerimizle ve hatta Fayiz el-Serrac hükümetine yakın olan kimselerle sürekli görüşüyor ve istişarelerde bulunuyoruz. Kahire'de ve başka yerlerde herhangi bir arabulucu olmaksızın toplantılar yaptık. Libyalılarla konuşmak için herhangi bir arabulucuya ihtiyacımız yok. Trablus'u kontrol eden silahlı gruplarla bile temaslarda bulunduk ve hala görüşmeler yapıyoruz. Hepimiz birbirimizi tanıyoruz ve hepimiz bir çıkış yolu arıyoruz.”


Kaddafi ed-Dem ile o zamanlar Savunma Bakanı olan Abdülfettah es-Sisi arasında gerçekleşen bir toplantıdan (Kaddafi ed-Dem’in özel arşivinden)

“Tüm Libyalılar şimdi krizden kurtulmanın bir yolunu arıyor”
Herkesin bedel ödediğini ve eve dönmek istediğini belirten Kaddafi ed-Dem, “Batılı ülkeler, ellerini ülkenin üzerinden kaldırmalı. Diyalogu bozan taraf onlar” ifadelerini kullandı. Yabancı büyükelçilerin bazı Libyalı tarafları kontrol altına almasından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getiren Kaddafi ed-Dem, aralarında iktidarda bulunan kimselerinde bulunduğu bu tarafların elçiliklerden emir beklediklerini söyledi.
Kaddafi ed-Dem, başkalarının müdahalesi olmaksızın ciddi diyalog geçekleştirmek için çaba sarf etmek gerektiğini belirterek, “Bütün Libyalı taraflarla bir araya geliyoruz. Buraya Kahire'ye geliyorlar ve onlarla görüşüyoruz. Bu kişiler arasında bize karşıt kutupta bulunanlarda var. Kendileriyle savaştığımız kimseler buraya, Kahire’ye geliyorlar ve onlarla görüşmelerde bulunuyoruz. İnsanlar çözüm için hazırlar, fakat Libya’da barış olmasını istemeyenler var. Bu kimseler ülkede kaos ve şiddetin devam etmesini istiyorlar. Sadece Libya'da da değil, tüm bölgeyi kuşatan bir durum bu.


Ahmed Kaddafi ed-Dem’in özel arşivinden

Libya ve diğer ülkeler

40 yıldır siyasi ve diplomatik çalışmalarda bulunan ve ayrıca Mısır-Libya İlişkileri Özel Koordinatörü ve Albay Muammer Kaddafi’nin özel elçisi olarak görev yapan Kaddafi ed-Dem,Libya meselesinde yer alan devletlerin ve niyet ve hedefleriyle ilgili bakış açısını şu açıklamalarıyla ortaya koydu:
“Fransa, Libya ordusunun birleşmesini ve terörizm ve aşırılıkçılıkla mücadelesini destekleyerek ülkeye yönelik tutumunu düzeltmeye başladı. Türkiye ve Katar ise başkent Trablus ve diğer bölgelerdeki milisleri desteklemeye devam ediyor. İtalya bu devlet arasında en şiddetli olanlarından. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de Libya’yı sömürülecek bir ülke olarak görüyor. İtalya’nında aralarında bulunduğu bazı Batı ülkeleri Libya’ya petrol veya gaz variliymiş gibi muamele ediyor. İtalya'nın bu sömürgeci zihniyeti reddediyoruz. Yalın ayak olduğumuz zamanlarda onlara karşı direndiğimizi ve onları ülkeden kovduğumuzu söylüyoruz. Bugün ise adamlarımız, yeterli tecrübemiz ve yeteneklerimiz var.Ama elimizi barışa uzatıyoruz. Herhangi bir şekilde nefret gütmüyoruz. Onlara sömürgeciliklerinin başarısız bir proje olduğunu hatırlatıyoruz. Fransa, Libya ordusunu destekleyerek ve Libyalı taraflarla temaslarda bulunarak takip ettiği yolu düzeltmeye başladı. Londra, kartlarını İslami radikalizm üzerine oynamaya devam ediyor. Bizimle gerçekleştirdikleri her görüşmede terörist grupları hükümete dahil etme gereği konusunda ısrar ediyorlar. Oysa onların sayısı Libya halkının yüzde 5’ini geçmiyor. Libya krizinden en çok etkilenen ülkeler arasında Mısır ve Cezayir bulunuyor. Tunus ise hala limanları arcılığıyla Libya içlerine silah ve milis geçirmeye devam ediyor. Mısır’daki hükümet, Libya halkını birleştirmek, silahlı kuvvetleri desteklemek, terörizm ve aşırılıkçılıkla mücadele etmek için Libyalı taraflar arasında yoğun diyalog oturumları düzenlemeye çalışıyor. Burada tüm rakiplerimizle bir araya geliyoruz. Ancak bazı Batılı ülkeler duruma müdahale eder etmez süreç çıkmaza giriyor.”

Kaddafi ed-Dem,IndependentArabia editörüyle yaptığı röportaj sırasında(Hüssam Ali, IndependentArabia)

“Milisler, hükümetin bilgisi dahilinde Tunus ve Katar’ın yardımlarıyla ülkeye giriyorlar. Katar rejimi Türkiye ile işbirliği içinde Libya'daki milisleri finanse etmeye devam ediyor. İktidardaki aileye mensup kimselerin de aralarında bulunduğu Katarlılarla temaslarda bulunuyoruz. Bu kişiler Katar’ı Körfez ülkeleri arasında yalnız bırakan ve Arap dünyasındaki bütün devletlerin düşmanlığını kendine çeken mevcut ülke politikasından rahatsızlar. ABD başından beri diğer Avrupa ülkelerinden farklı bir yol takip ediyor. ABD 2011’de savaşın başlamasından bu yanahava savunmasına ve deniz kuvvetlerine yönelik baskınlarda bulundu. Sonra geri çekildi. Şu anki ABD Başkanı Donald Trump'ın gelmesiyle birlikte ABD'nin gerçek yüzü ortaya çıktı. İnsanlar Trump’ın politikaları karşısında şok oluyorlar. Fakat Trump, Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta veya başka bir yer fark etmeksizin bölgedeki tüm meselelerde maske takmaksızın hareket ediyor. Bununla başa çıkmak daha kolay.”
Kaddafi ed-Dem kimdir?
Albay Muammer Kaddafi’nin yakınında bulunan isimlerden biri olan Kaddafi ed-Dem, Kaddafi’nin özel elçisi olarak görev yapmasının ve 100’den fazla devlet başkanına gizli ve açık mektup vermesinin yanı sıra, siyasi, diplomatik ve askeri kariyeri ile gurur duyuyor.
Kaddafi ed-Dem, doğudan batıya ve kuzeyden güneye dünyanın çoğu hükümetiyle çalıştığını ve şu ana kadar bu ülkelerin çoğuyla olan temaslarını koruduğunu söylüyor. Ayrıca Libya'yı bu cehennemden çıkarmaktan başka bir şey düşünmediğini dile getirerek, halkın bir an önce istikrara kavuşmasını istediğini belirtti.
Libya devriminde gizli görevler
Albay Kaddafi’nin Ekim 2011’de Sirte’de öldürülmesinden birkaç ay önce rejim etrafındaki savaşların kızışmasıyla birlikte o dönem kulislerde neler olup bittiğine değinen Kaddafi ed-Dem, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Albay’ın öldürüldüğü sırada Mısır’da bulunuyordum. Bana Batı ve Libya muhalefetiyle iletişim kurma görevi verilmişti. Batı’nın Libya’ya müdahalesinin ardından, savaşı durdurmak, bir çözüm ve çıkış yolu bulmak üzere özellikle Fransa, İngiltere, İtalya, Rusya, ABD ve Güvenlik Konseyi olmak üzere Batı’yla bir dizi girişimlerde bulunduk. Batı'nın öne sürdüğü en önemli girişim, savaşı durdurma karşılığında Kaddafi'nin bütün güvenceleriyle birlikte istediği ülkeye girebilmesiydi. Bu, krizin başlangıcından son güne kadar kabul edilebilir bir öneri olmadı.
Savaşı durdurma girişimlerini kim engelledi?
Kaddafi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Batı ve Arap hükümetleri ile olan temaslarım aracılığıyla Batı, Kaddafi'nin -özellikle Aziziye’deki evine yönelik gerçekleştirilen baskından ve oğlu Seyf'ulArab’ın öldürülmesinin ardından- ülkeden kaçacağını düşünüyordu. Daha sonra Kaddafi, iktidarın veya Güvenlik Konseyi'nin savaş kararları dışında NATO’ya gidip bombardımanların durdurulmasını içeren bir girişim başlattı. Libyalıların hangi rejimi istediklerine karar vermeleri gerekiyordu. Fakat Batı teslim olmasını istedi. Oysa Kaddafi gibi bir adam teslim olmazdı. Kaddafi ile görüşmelerimizden birinde, Güvenlik Konseyi kararlarının kaldırılmasının hemen akabinde Sirte'ye gideceğini söyledi. Fakat Batı önce gitmekte ısrar etti. Kaddafi bunun sadece kendisi için değil bütün Libyalılar içinde bir utanç olduğunu düşünüyordu. Bana, “Görevimi yapacağım. Libya’daki bu güçlerin hepsine karşı zafer kazanamayacağımızı biliyoruz. Fakat üzerimize düşeni yapacağız” dedi. Ruslar ve Afrikalılar ile de görüşmeler yaptık ve bu felakete çözüm bulmaya çalıştık. Ne yazık ki Batı, Kaddafi'den kurtulmaya kararlıydı, bu yüzden Sirte'de Kaddafi'yi öldürdükten sonra ülkeyi kendi kaderine terk ettiler.”
Albay’ın öldürüldüğü an
Kaddafi ed-Dem Albay'ın ölüm anıyla ilgili şunları söyledi:
“Kahire'den Libya’daki en son gelişmeleri izliyor ve takip ediyordum. O günün şafağında Kaddafi ile iletişim kurduk. Bana o sabah çıkacaklarını söylediler.  Kaddafi’nin Sirte'den ayrılmasıyla birlikte her an hedef alınacağı beklentisi içerisindeydik. Kaddafi, Trablus'un yok edilmesini istemediği için Trablus'tan ayrılan bir asker ve siyasidir.


Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz ve Kaddafi ed-Dem (Kaddafi ed-Dem’in özel arşivinden)

“Batı, daha büyük bir proje olan Afrika Birliği’nden dolayı Muammer Kaddafi’yi öldürdü. Çünkü Kaddafi, Birleşmiş Milletler (BM) Afrika projesi üzerinde çalışıyordu ve uzun bir yol kat etmişti. Birleşik Afrika Hükümeti'ni ilan etmemize ramak kalmıştı. Batı, Kaddafi’nin çalışmalara öncülük ettiğini görüyordu. Bu, Batı hegemonyası ve sömürüsü için kabul edilemezdi.”
Kahire'de 10 saat süren çatışmalar
Albay Kaddafi'nin öldürülmesinden sonraki rolü hakkında açıklamalarda bulunan Kaddafi ed-Dem sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kaddafi'nin hedef olduğunu ve onun ölümüyle birlikte savaşın bittiğini düşünüyorduk. Daha sonra kararı Libyalılara bıraktık. Fakat olayların bu raddeye varacağını hiç düşünmemiştik. 14 Kasım 2012 ile 11 Mart 2014 tarihleri ​​arasında Mısır'daki Müslüman Kardeşler'le aynı tarihe denk gelen Ali Zeydan hükümetinin yönetimde olduğu sırada, öldürülmem için iki milyar dolar ödül konulmuştu. Gece saat 24:00’da evim basıldı ve gelen kimseler güvenlikten olduklarını söylediler. Yaklaşık 10 saat süren silahlı çatışmalara girdik. Bazı Libyalılar mekanın etrafına toplandılar. Onlardan bazıları yaralandı. Etrafımda bulunan dört Libyalının yaralandığını öğrendim. Havaalanındaki uçaklar iki milyar dolarlık ödemenin ardından beni Libya'ya götürmek için bekliyorlardı.”
Bu aşamada kendisinin büyük bir rol oynadığını belirten Kaddafi ed-Dem, “Bana mevcut felaketin önüne geçmek için tüm dünya ülkeleri, doğudaki Libyalılar ve muhaliflerle temaslarda bulunma görevi verildi” dedi.


Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ve Ahmed Kaddafi ed-Dem (Kaddafi ed-Dem’in özel arşivinden)

“9 ay hapis yattım. Mahkeme tarafından beraat ettikten sonra, Libya’ya iade edilmem veya ölümümle ilgili bir dizi şok edici gerçek ortaya çıktı. Neler olup bittiğini yakından takip etmeye başladım. Bu aptallar (Libya'nın yeni yöneticileri) insanları tasfiye etmek için nasıl oluyor da yüz milyonlar harcıyorlardı? Libya’yı kontrolü altında alan bu kimselerin Batı'nın ajanları olduğunu düşünmeye başladım. Libya’nın onurunu korumak ve bir çözüm bulmak için tüm Libyalılarla tekrar iletişim kurmak zorundaydık. Bu bağlamda elimizden geleni yaptık ve Ulusal Mücadele Cephesi'ni kurduk.”
2012 Geçiş Konseyi ile müzakereler
Kaddafi ed-Dem, siyasetten uzaklaşma kararı aldıktan sonra geri dönüşünü söz sözleriyle dile getiriyor:
“Albay Kaddafi’nin öldürülmesinin ardından politikadan uzak durmayı tercih ettim. Ancak, 2012 yılında Mısırlı kardeşler aracılığıyla Geçiş Konseyi üyeleri ve Konsey Başkanı Mustafa Abdülcelilile diyalog kurmaya çalıştım. Konsey daha sonra görüşmek üzere Kahire'ye bir delegasyon gönderdi. Tek bir mesajım vardı: Nasıl oluyor da Mısır'da bir milyon Libyalı göçmen bulunuyordu? Ayrıca hiçbir günahı olmadığı halde Tunus'ta olduğu gibi hapishanelerde bulunan onbinlerce kadın, çocuk ve erkek? Yeni yöneticilerin bu felakete hızlı bir çözüm bulması gerekiyordu. Fakat yine çirkin yüzlerini açığa çıkardılar ve cevap vermediler. Daha sonra Mart 2013 tarihinde hedef alındım ve bunu takiben Kahire’de hapishaneye girdim.”
Seyfü’l İslam ve kurtarma projesi
Başta Seyfü’l İslam Kaddafi olmak üzere Albay’ın aile fertleriyle olan temaslarına değinen Kaddafi ed-Dem, bütün siyasi güçlerle temaslarda bulunduğunu ve Seyfü’l İslam ile sürekli bir şekilde iletişim halinde olduğunu söyledi. Kaddafi ed-Dem, temaslarının ailevi mi yoksa daha ziyade siyasi mi olduğuna dair bir soruya, “Öncelikli hedefimiz vatandır. Seyfü’l İslam vatanın bir parçasıdır ve ülkenin yarınına ilişkin bir planı var. Libya'da birçok destekçisi bulunuyor. Libya'da barış ve güvenliğin sağlanmasında büyük katkılar sağlayabilir. Ayrıca diğer güçlerle, destekçilerimizle ve yoldaşlarımızla görüşmelerde bulunuyoruz” diyerek cevap verdi.
Seyfü’l İslam’ın Libya cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday olma niyetine değinen Kaddafi ed-Dem, “Aday olmak istediğini söylemiyor, fakat insanlar… Bugünün savaşı kimin yöneteceği meselesi değil, vatanın kurtarılması meselesidir. İktidar mücadelesi için zaman yok. Gemi batıyor. Geminin kurtarılmasının ardından güneş yeniden doğacak ve Libya halkı barış ve hayır vahasına geri dönecek” ifadelerini kullandı.
Sözlerini bitirirken, bu ayın sonunda Mekke’de gerçekleştirilecek olan üç zirveye ilişkin umudunu ve iyimserliğini dile getiren Kaddafi ed-Dem, “Başkalarına saygıyı öngören ve milletimizin kendine olan güvenini yeniden kazandıracak cesur kararlar bekliyoruz” dedi.



Burhan'ın ‘hayırları’ Cidde Platformu müzakerelerinin kaderini nasıl etkiler?

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (arşiv)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (arşiv)
TT

Burhan'ın ‘hayırları’ Cidde Platformu müzakerelerinin kaderini nasıl etkiler?

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (arşiv)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (arşiv)

Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında bu ay Cidde’de yapılması beklenen müzakerelerin kaderi, Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın çarşamba günü yaptığı ve “HDK yenilgiye uğratılana kadar müzakerelere, barışa ve ateşkese hayır” gibi üç maddeyi içeren sert açıklamalarının ardından belirsizliğe sürükleniyor.

ABD'nin Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello, Sudan'la ilgili Cidde Platformu müzakerelerinin Mayıs ayında yeniden başlayacağını bildirdi.

Üst düzey siyasi ve diplomatik kaynaklar, Burhan'ın açıklamalarını “sahadaki askerlerini harekete geçirmek için yapılan bir konuşmadan başka bir şey değil” olarak nitelendirdi. Kaynaklar, Perriello’nun daha önce belirlediği süre olan bu ay içerisinde Cidde Platformu müzakerelerine geri dönülmesi için iki taraf arasında ‘masa altında gizli müzakereler yürütüldüğünü’ açıkladı.

Burhan, çarşamba günü Egemenlik Konseyi'nin medya platformları tarafından da yayınlanan konuşmasını, ülkenin kuzeyinde bulunan Nil Nehri eyaletindeki ordu güçlerini teftiş ettikten sonra gerçekleştirdi.

Burhan, “Terörist isyancı milislere (HDK) karşı mücadelemiz, bu ülke bu suçlu isyancılardan kurtarılana kadar durmayacaktır. Bu onurlu ülkeyi yok eden, vatandaşların mallarına saygısızlık eden, en iğrenç ihlalleri gerçekleştiren ve Hartum, el-Cuneyne ve El Cezire'de özgür kızlarımıza tecavüz eden bu canileri mağlup edene kadar mücadeleyi bırakmayacağız” şeklinde konuştu.

HDK Sözcüsü el-Fatih Kuraşi ise Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Burhan'ın konuşmasının art arda yenilgiler alan güçlerinin moralini yükseltmeye yönelik olduğunu” söyledi.

Kuraşi, Burhan'ın ‘ordunun genel komutanlığını kuşatan ve başkanlık sarayı ile başkent Hartum'un merkezindeki stratejik askeri bölgeleri kontrol eden HDK'yi yenemeyeceğine’ inanıyor. Kuraşi, HDK liderliğinin “Sudan halkının çektiği acılara son vermek için uzlaşma ve barıştan yana olduğunu ve hedeflerinden birinin de savaşı sürdürmemek olduğunu” ifade etti.

“HDK delegasyonu her an Cidde müzakerelerine katılmaya hazırdır” diyen Kuraşi, Sudan ordusunun savaşı sürdürmeye karar vermesi halinde güçlerinin ‘hazır ve sahada konuşlanmış’ olduğunu vurguladı.

HDK Sözcüsü, Burhan’ı karar alırken, ülkeyi yönetmek üzere yeniden iktidara gelmek için savaşı sürdürmek isteyen Müslüman Kardeşler'den (Sudan İslamcı hareketi) müttefiklerinden etkilenmekle suçladı.

Kuraşi, “Sudan Ordu Komutanı’nın savaşı sürdürecek askeri kapasiteye sahip olmadığını ve kuvvetlerinin son iki gün içinde Kordofan ve El Cezire eyaletlerinde büyük yenilgiler aldığını bildiğini” belirtti.

Diğer yandan adının açıklanmasını istemeyen siyasi kaynaklar “Burhan'ın çağrılarının Sudan ordusundaki gerileme durumunu yansıttığını ve yeterli askeri destek bulamadığını, bu nedenle Rusya ile ilişkileri düzeltmek için son hamlelerinin geldiğini ve asıl amacının HDK'ye karşı savaşı sürdürmek için savaş pozisyonunu güçlendirmek üzere Rusya’dan askeri destek almak olduğunu” söyledi.

Kaynaklar Burhan'ın askeri gerilimi artırma açıklamasını, “uluslararası ve bölgesel toplumdan karşı tarafın (HDK) Cidde Platformu'nda üzerinde anlaşmaya varılanlara uyacağına ve müzakere masasına dönmesinin önünü açacağına dair garanti arayışı” olarak yorumladı.

Şarku’l Avsat'a konuşan diplomatik kaynaklar, Sudan ordusu ile HDK arasında devam eden savaşı durdurmak için Cidde Platformu'ndaki görüşmeleri sürdürmek üzere dolaylı istişareler yapıldığını belirterek, arabulucuların ‘tarafları kısa süre içinde doğrudan müzakere masasına itmek için yoğun baskı uyguladığını’ bildirdi.


Hızlı Destek Kuvvetleri ‘etnik temizlik’ yapmakla suçlanıyor

Sudan'ın Darfur eyaletindeki şiddet olaylarından kaçan Sudanlı mülteciler, Sudan-Çad sınırı yakınlarına göç ediyor. (Reuters)
Sudan'ın Darfur eyaletindeki şiddet olaylarından kaçan Sudanlı mülteciler, Sudan-Çad sınırı yakınlarına göç ediyor. (Reuters)
TT

Hızlı Destek Kuvvetleri ‘etnik temizlik’ yapmakla suçlanıyor

Sudan'ın Darfur eyaletindeki şiddet olaylarından kaçan Sudanlı mülteciler, Sudan-Çad sınırı yakınlarına göç ediyor. (Reuters)
Sudan'ın Darfur eyaletindeki şiddet olaylarından kaçan Sudanlı mülteciler, Sudan-Çad sınırı yakınlarına göç ediyor. (Reuters)

Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir’de patlak veren çatışmalarla ilgili uluslararası uyarıların arttığı bir dönemde, HDK bir insan hakları örgütü tarafından Batı Darfur eyaletinin başkenti el-Cuneyne'de ‘etnik temizlik’ yapmakla suçlandı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) dün (Perşembe) yayınladığı kapsamlı bir raporda, HDK’yi Batı Darfur eyaletinin başkenti el-Cuneyne'de Masalitlere karşı ‘etnik temizlik ve soykırımın gerçekleştiğini veya gerçekleşmekte olduğunu gösterebilecek’ cinayetler işlemekle suçladı. Geçen yıl Nisan ayında HDK ile Sudan ordusu arasında çatışmaların başlamasından bu yana geçen bir yıl içinde tekrarlanan ihlallerin incelendiği raporda, ‘HDK ve Arap milislerin geçen yıl sürekli saldırılarla Masalit halkının çoğunlukta yaşadığı el-Cuneyne mahallelerini hedef aldığı’ belgelendi.

Rapora göre, HDK ve müttefik milislerin el-Cuneyne'deki saldırıları, binlerce insanı öldürdü ve yüz binlercesini mülteci olarak bıraktı. Raporda ayrıca, ‘Batı Darfur'dan yarım milyondan fazla mültecinin Nisan ile Ekim sonu arasında Çad'a kaçtığı ve bunların yüzde 75'inin el-Cuneyne'den geldiği’ belirtildi.

Diğer yandan Sınır Tanımayan Doktorlar’a bağlı sağlık personeli, HDK tarafından kontrol edilen El Cezire eyaletinde yüz binlerce hastaya hizmet veren başkentteki Vad Medeni Hastanesi'nden saldırılar nedeniyle çekildi. Kuruluş, hastanedeki sağlık ekiplerinin ‘son üç ay içinde yağmalama ve araç hırsızlığı da dahil olmak üzere tekrarlanan güvenlik olaylarıyla karşı karşıya kaldığını’ belirtti.


Hizbullah azami baskı stratejisine geçiyor

Güneydeki İsrail saldırısında 4 Hizbullah üyesinin öldürüldüğü araba (sosyal medyada yayıldı)
Güneydeki İsrail saldırısında 4 Hizbullah üyesinin öldürüldüğü araba (sosyal medyada yayıldı)
TT

Hizbullah azami baskı stratejisine geçiyor

Güneydeki İsrail saldırısında 4 Hizbullah üyesinin öldürüldüğü araba (sosyal medyada yayıldı)
Güneydeki İsrail saldırısında 4 Hizbullah üyesinin öldürüldüğü araba (sosyal medyada yayıldı)

Hizbullah, Gazze savaşı sonrası aşamaya hazırlık olarak İsrail'e yönelik askeri operasyonlarını artırarak, İsrail üzerinde "maksimum baskı" stratejisine geçti.

Tel Aviv'in Refah sınır kapısını ele geçirdiğini duyurması ve ateşkes görüşmelerinin tıkanması üzerine şehrin doğusunda operasyonlara başlamasından bu yana Hizbullah, İsrail askerlerini öldürmek ve yaralamak amacıyla İsrail'in kuzeyine yönelik operasyonlarını daha önce görülmediği bir şekilde yoğunlaştırdı.

Konu hakkında bilgi sahibi bir kaynak "(Hizbullah'ın) Gazze savaşının son aşamasında caydırıcılık denklemlerini istikrara kavuşturmak amacıyla (kontrollü) politikasından (azami baskı) stratejisine geçtiğini" söyledi. Kaynak, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada "mevcut ordunun performansı, İsrail'in her zaman istediği gibi geniş çaplı bir savaşa yol açması için çok kısıtlı olduğunu" belirtti.

"Emekli Tuğgeneral Bassam Yassin; "Hizbullah, İran ve müttefikleri Refah savaşına müsamaha gösterilmeyeceğini başından beri açıkça ifade ettiler. Bu nedenle İran doğrudan müdahalesi olmadan başta güney Lübnan cephesi olmak üzere tüm cephelerden baskı yapacaktır. Çünkü doğrudan müdahalesi iki ülke arasında bir savaş anlamına gelir" değerlendirmesinde bulundu.

Bassam Yassin, Şarku'l-Avsat'a yaptığı açıklamada, "Refah üzerindeki baskı arttıkça, sözde destek cephelerinden gelen baskı da artacaktır" dedi. Her ne kadar bu durum Refah'ı askerî açıdan etkilemese de her bölgenin kendi muharebe birimleri var. Ancak İsraillilerin ölüm ve yaralanmalarının İsrail kamuoyunun İsrail hükümetine sakinleşmesi ve ateşkesi sürdürmesi yönünde baskı oluşturmasını umuyoruz" ifadelerini kullandı.


Hamas: Ateşkes topu tamamen İsrail'in sahasında

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (Reuters)
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (Reuters)
TT

Hamas: Ateşkes topu tamamen İsrail'in sahasında

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (Reuters)
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (Reuters)

Hamas hareketi, bugün (Cuma), heyetinin görüşmelerin yapıldığı Mısır'dan ayrılmasının ardından yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasına varılması konusunda "topun tamamen İsrail'in sahasında" olduğunu duyurdu.

Hamas, Filistinli gruplara hitaben yaptığı açıklamada, "Müzakere heyeti Kahire'den ayrılarak Doha'ya doğru yola çıktı. Uygulamada işgal, arabulucular tarafından sunulan öneriyi reddetti ve birçok temel konuda itirazlarda bulundu. Bizim tutumumuz, arabulucuların son teklifi üzerinde mutabakata varılan ulusal pozisyona bağlı kalmaktır. Dolayısıyla top artık tamamen işgalcilerin sahasındadır” ifadeleri yer aldı.


UNRWA, çevresi iki kez ateşe verildikten sonra Doğu Kudüs'teki genel merkezini kapattı

Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini - (Reuters)
Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini - (Reuters)
TT

UNRWA, çevresi iki kez ateşe verildikten sonra Doğu Kudüs'teki genel merkezini kapattı

Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini - (Reuters)
Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini - (Reuters)

Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, İsrail'in, çevresini iki kez ateşe vermesinin ardından ajansın Doğu Kudüs'teki genel merkezini kapatma kararı alındığını duyurdu.

UNRWA Komiseri, "X" platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, "Doğu Kudüs'teki karargâhımızın yakınlarının ateşe verilmesi sonucu çıkan yangında çalışanlarımız arasında herhangi bir yaralanma yaşanmadı, ancak binanın dış cephesinde ağır hasar meydana geldi" ifadelerini kullandı.

İsrail polisi ve itfaiye ekiplerinin gelmesinin biraz zaman aldığını kaydeden Lazzarini, ofis çalışanlarının yardımıyla yangının söndürüldüğünü belirtti.

Genel merkezin önünde toplanan ve bazıları silah taşıyan kalabalık,"(BM'yi) yakın" diye slogan attı.

UNRWA Komiseri, "Doğu Kudüs'teki genel merkezimizin yakınlarında yangın çıkarılması, (BM) personelinin hayatını ciddi şekilde riske atan çirkin bir gelişmedir" dedi.

İsrail'in BM personeli ve tesislerinin korunmasını sağlamakla sorumlu olduğunu belirten Lazzarini, "Saldırılardan sorumlu olanlar hesap vermelidir" ifadelerini kullandı.


Hizbullah, Malikiye'de İsrail ordusuna ait bir üssün bombalandığını duyurdu

Kiryat Şmona'da bir arabanın güney Lübnan'dan atılan roketler nedeniyle alev almasını izleyen İsrail askeri
Kiryat Şmona'da bir arabanın güney Lübnan'dan atılan roketler nedeniyle alev almasını izleyen İsrail askeri
TT

Hizbullah, Malikiye'de İsrail ordusuna ait bir üssün bombalandığını duyurdu

Kiryat Şmona'da bir arabanın güney Lübnan'dan atılan roketler nedeniyle alev almasını izleyen İsrail askeri
Kiryat Şmona'da bir arabanın güney Lübnan'dan atılan roketler nedeniyle alev almasını izleyen İsrail askeri

Lübnan "Hizbullahı" bugün (Cuma) günü erken saatlerde Lübnan'ın güneyindeki El Malikiye'de İsrail ordusuna ait bir mevziyi bombaladığını ve "teyit edilmiş yaralanmalar" kaydettiğini duyurdu.

Hizbullah, yaptığı açıklamada, bombalamanın "Gazze Şeridi'ndeki kararlı Filistin halkımızı desteklemek ve onların yiğit ve onurlu direnişini desteklemek için" yapıldığını belirtti.

Açıklmada, "İsrailli düşman kuvvetlerini izleyip ve bekledikten sonra, araçları Malikiye bölgesine ulaştığında, İslami Direniş Mücahitleri onları top mermileriyle hedef aldı ve doğrulanmış kayıplar verdirdi."

Irak silahlı grupları da bugün yaptıkları açıklamada, İsrail Eilat'ında "hayati hedef" olarak tanımladıkları bir yeri insansız hava araçlarıyla bombaladıklarını duyurdu.

Kendilerini "Irak'taki İslami Direniş" olarak adlandıran gruplar, bombalamanın Gazze halkına destek amacıyla yapıldığını belirtti."


Neuralink'in beyin çipi taktığı ilk kişide sorunlar çıktı

Neuralink, cihazın metin girişiyle imleç kontrolünü geliştirmek için çalıştığını belirtiyor (Reuters)
Neuralink, cihazın metin girişiyle imleç kontrolünü geliştirmek için çalıştığını belirtiyor (Reuters)
TT

Neuralink'in beyin çipi taktığı ilk kişide sorunlar çıktı

Neuralink, cihazın metin girişiyle imleç kontrolünü geliştirmek için çalıştığını belirtiyor (Reuters)
Neuralink, cihazın metin girişiyle imleç kontrolünü geliştirmek için çalıştığını belirtiyor (Reuters)

Neuralink'in beyin çipini denediği ilk kişide problemler baş gösterdi. Cihazın, hastanın beyninden aldığı veri miktarında azalma yaşanırken, bunun neden kaynaklandığı açıklanmadı. 

Geçirdiği dalış kazası nedeniyle 2016'dan beri omzundan aşağısı felç olan Noland Arbaugh, bu yıl ocakta Neuralink'in beyin çipi taktığı ilk kişi olmuştu. Şirketin sahibi Elon Musk, ameliyattan bir ay kadar sonra Arbaugh'un bilgisayar faresini beyniyle hareket ettirebildiği açıklamış, martta da hastanın satranç oynadığı görüntüler paylaşılmıştı.

Nöroteknoloji şirketi dün yaptığı açıklamada, operasyondan birkaç hafta sonra Arbaugh'un beynindeki implantın bazı ipliklerinin yerinden çıkmasıyla bir miktar verinin kaybolduğunu belirtti. Neuralink'in blog yazısında 29 yaşındaki hastanın imleci kontrol etme hızı ve hassasiyetinde azalma olduğu aktarıldı. 

sdc
8 yıldır felçli olan Noland Arbaugh, Neuralink'in beyin çipi taktığı ilk kişi oldu (Neuralink)​​​​​

Öte yandan şirket implantı daha hassas hale getirerek performansını ilk baştakinden daha ileri seviyeye taşımayı başardığını açıkladı. 

Musk'ın şirketi bu arızaya neyin yol açtığını açıklamasa da bazı tahminler var. Wall Street Journal'ın (WSJ) olaya yakın kaynaklardan aktardığı üzere ipliklerin çıkmasına, ameliyattan sonra Arbaugh'un kafatasının içinde hava sıkışması yol açmış olabilir. Bu durum hastanın sağlığını tehdit etmese de çipin çıkarılmasının gündeme geldiği bildirildi. 

Beyin implantı alanında çalışan bazı uzmanlar da ipliklerin bağlandığı cihazın beyin dokusunun yüzeyine değil, kafatası kemiğine konması sonucu bu sorunun çıkmış olabileceğini düşünüyor. 

Başka bir beyin implantı şirketi Paradromics CEO'su Matt Angle, genellikle doğrudan beyin dokusunun üzerine yerleştirilen beyin implantlarının, burada "su üzerindeki bir tekne gibi" hareket ettiğini söylüyor. Angle'a göre beyin implantının ipliklerin çıkması "normal değil".

Neuralink daha önce domuz, koyun ve maymunlara N1 adlı beyin çipini takmıştı. Arbaugh henüz tek insan denek olmasına karşın şirket bu yıl 10 kişiye daha implantı yerleştirmeyi planlıyor. 

Nöroteknoloji şirketinin kurucu ortağı  Dr. Benjamin Rapoport geçen hafta güvenlik endişeleri nedeniyle şirketten ayrıldığına işaret etmişti. 2016'da Elon Musk'la birlikte Neuralink'i kuran Rapoport iki yıl sonra ayrılmış ve kendi beyin-bilgisayar arayüzü şirketi Precision Neuroscience'ı kurmuştu.

WSJ'nin The Future of Everything adlı poscast'inin 3 Mayıs'taki bölümüne katılan Rapoport, "Profesyonel hayatımın neredeyse tamamını sinirsel arayüzleri bilim dünyasından tıp dünyasına taşımaya adadım" demişti.

Ancak tıp ve teknoloji dünyasına geçerken güvenliğin her şeyden önemli olduğunu hissettim.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Economic Times, Futurism, Neuralink


Hamaney'in danışmanı: İsrail varlığını tehdit ederse Tahran nükleer doktrinini değiştirecek

Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
TT

Hamaney'in danışmanı: İsrail varlığını tehdit ederse Tahran nükleer doktrinini değiştirecek

Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)

İran Dini Lideri Ali Hamaney’in danışmanlarından Kemal Harrazi, ‘İsrail'in varlığını tehdit etmesi halinde Tahran'ın nükleer doktrinini değiştirmek zorunda kalacağını’ söyledi. Harrazi’nin açıklamaları, İran'ın nükleer silahına ilişkin endişeleri arttırdı.

Şarku’l Avsat’ın İranlı Öğrenciler Haber Ajansı’ndan (ISNA) aktardığına göre Harrazi bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, İran'ın nükleer silaha sahip olma kabiliyetine atıfta bulunarak, “Henüz nükleer bomba yapma kararı almadık, ancak İran'ın varlığı tehdit altına girerse askeri doktrinimizi değiştirmekten başka çaremiz kalmaz” dedi. İran Dini Lideri Ali Hamaney milenyumun başında verdiği bir fetvayla nükleer silah yapımını yasaklamış ve 2019 yılında da nükleer silah yapımını yasaklayan bir fetva yayımlayarak, “Nükleer bomba yapmak ve depolamak yanlıştır ve bunların kullanımı yasaktır. Nükleer teknolojiye sahip olmamıza rağmen İran bunu yapmaktan tamamen kaçınmıştır” ifadelerini kullanmıştı.

Ancak İran'ın o dönemki İstihbarat Bakanı 2021 yılında, Batı baskısının Tahran'ı nükleer silah arayışına itebileceğini söyledi. Harrazi, “İsrail nükleer tesislerimize saldırırsa caydırıcılığımız değişecektir” dedi.

Nisan ayında İran ve İsrail arasındaki gerilim, İsrail'in Şam'daki İran büyükelçiliği yerleşkesine yönelik saldırısına yanıt olarak İran'ın İsrail'e 300 kadar füze ve insansız hava aracı (İHA) fırlatmasıyla en üst düzeye ulaştı.


İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırıda 4 Hizbullah üyesi öldürüldü

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (AFP)
TT

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırıda 4 Hizbullah üyesi öldürüldü

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (AFP)

Lübnan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, bugün (Perşembe) İsrail'in güney Lübnan'da bir araca düzenlediği hava saldırısında dört kişinin öldüğünü açıkladı. Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, İsrail'in saldırısı sonucu yanan araçtan 4 cesedin çıkarıldığını belirtti. Reuters'e konuşan iki güvenlik kaynağı ise ölenlerin, Hizbullah üyesi olduğunu söyledi.

İsrail ordusu ve Lübnan Hizbullah'ı, Gazze Şeridi'nde savaşın başladığı 7 Ekim'den bu yana hemen hemen her gün karşılıklı sınır ötesi bombardıman gerçekleştiriyor.


Ben-Gvir, ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurmasını yorumladı: Hamas Biden'ı seviyor

Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
TT

Ben-Gvir, ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurmasını yorumladı: Hamas Biden'ı seviyor

Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)

ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurma kararının ve ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine büyük bir saldırı başlatması halinde silah sevkiyatını durdurma sözü vermesinin ardından aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bugün (Perşembe) X platformundaki kişisel hesabından, Biden'ın Tel Aviv'e ABD bombaları göndermeyi durdurma kararına bir gönderme yaparak şu gönderiyi paylaştı: “Hamas Biden'ı seviyor.”

İsrail'den Refah'taki sivilleri korumak için bir plan geliştirmesini isteyen ABD Başkanı, dün (Çarşamba) CNN'e verdiği demeçte, “Refah'a girerlerse onlara silah sağlamayacağımı açıkça belirttim” dedi. Biden, ülkesi tarafından İsrail'e sağlanan bombaların, Hamas'ı ortadan kaldırmayı amaçlayan yedi aylık saldırı sırasında Gazze Şeridi'ndeki sivilleri öldürmek için kullanıldığını kabul etti.

Biden'ın şimdiye kadarki en sert açıklamaları, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki bombardıman ve çatışmalardan kaçan yüz binlerce Filistinlinin sığındığı Refah'a geniş çaplı bir saldırı başlatmaktan kaçınması için İsrail üzerindeki baskıyı arttırıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, İsrail savunma üretimi ve tedarikinin eski başkanının bugün, İsrail'in ABD silahları olmadan Hamas’la başa çıkabileceği iddiasını reddettiğini ve İsrail'in başka yerlerden silah almak zorunda olduğunu söylediğini bildirdi.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan, ABD Başkanı Joe Biden'ın yoğun nüfuslu Refah kentini işgal etmesi halinde İsrail'e bazı silah yardımlarını kesme tehdidini ‘hayal kırıklığı’ olarak değerlendirdi.

Biden'ın uyarısına İsrail'den gelen ilk tepki olarak Erdan, “Savaşın başından beri minnettarlığımızı ifade ettiğimiz Biden'dan gelen bu açıklama hayal kırıklığı yarattı” dedi.

Times of Israel, Erdan’ın Yahudilerin ABD seçimlerinde Biden'ın Demokrat Partisi lehine oy kullanma konusunda artık ‘isteksiz’ olduklarını söylediğini aktardı.

CNN'e verdiği röportaj sırasında Biden, Gazze Şeridi'nde sivillerin yerleşim bölgelerinde bomba ve diğer araçların kullanılmasıyla öldürüldüğünü açıklayarak, yönetiminin geçen hafta İsrail'e sevkiyatı askıya alma kararı aldığı 907 kiloluk bombalara atıfta bulundu.

Biden, “Refah'a girerlerse, ki şu ana kadar böyle bir şey olmadı, daha önce Refah'a karşı kullanılmış silahları teslim etmeyeceğimi açıkça söyledim” dedi.

ABD Başkanı, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi halinde silah sevkiyatının durdurulacağını da belirtti.

Biden, “İsrail'in Demir Kubbe konusunda güvenliğinin ve son dönemde Ortadoğu'dan gelen saldırılara cevap verme yeteneğinin sağlanması için çalışmaya devam ediyoruz. Ancak silah ve topçu mühimmatı sağlamayacağız” ifadelerini kullandı.

Biden, İsrail'in Refah'taki askeri operasyonlarının “henüz yoğun nüfuslu bölgelere girerek kırmızı çizgiyi aşma seviyesine yükselmediğini” de belirtti.

ABD Başkanı, Gazze Şeridi'ni yeniden inşa etmek ve savaş sonrasında iki devletli çözüme geçişte yardımcı olmak isteyen Arap ülkeleriyle birlikte çalıştıklarını açıkladı.