Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Bahreyn Konferansı’na katılmak zorunlu, katılmamak ise yüzleşmekten kaçmaktır

Haziran ayının sonlarında düzenlenecek Bahreyn Konferansı’nın ana gündemini Filistinli Müslüman Kardeşler’in konumu ve geleceği oluşturacak.
Bu demek oluyor ki Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas(Ebu Mazen) yönetimindeki politikacılar, hararetli ve zorunlu çatışmada kesinlikle mevcut olmalılar. Yani onlar, Jared Kushner’in karşısına geçip, söylemek istedikleri her şeyi söylemeliler ve başta 4 Haziran 1967 sınırlarına göre başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması olmak üzere Birleşmiş Milletlerin(BM) ve birçok ülkenin kabul ettiği Filistin hakları konusunda görüşlerini tüm dünyaya duyurmalılar.
Bahreyn Konferansı’nda yaşanacak şiddetli ve hararetli bu tür bir çatışmadan kaçmak mümkün değildir. Konferansa katılmamak ve meydanı Amerikalılara bırakmak, düşmanlardan önce dostlar için bu durum, yüzleşmeden kaçmak, tarihi bir anda meşru Filistin haklarına sırt çevirmek ve Arapları gereğinden fazla direnmeye teşvik etmek şeklinde anlaşılacaktır.
‘Kardeş’ Mahmud Abbas, Oslo müzakerelerine gittiğinde arkadaşları arasında en cesur kişiydi. O, Filistin direniş gücünün katıldığı askeri çatışmadan bin kat daha tehlikeli bir çatışmaya katılacağını biliyordu. Yine o, böyle bir yüzleşmeye katılmamanın sırt çevirmek ve İsraillilerle çatışmaktan kaçmak olduğunun farkındaydı. Hak sahibi, düşmanıyla askeri bakımdan yüzleştiği gibi siyasi bakımdan da yüzleşme konusunda hiç tereddüt etmemelidir. Bunun için Mahmud Abbas, Siyonist düşmanla müzakerelere katılmaya devam etti. O, başarısız olacağını önceden biliyordu. Fakat buna rağmen o, dosta ve düşmana Filistinlilerin mevcut olduklarını, gerçek bir barış istediklerini ve meşru haklarını elde etmek için dünyanın sonuna kadar gitmeye hazır olduklarını teyit etmek için müzakerelere katıldı. Bu ayıp mı?! Manama’ya gitmemek ve gelişmelerini tüm dünyanın izleyeceği siyasi mücadeleye katılmamak da neyin nesi?!
Mahmud Abbas, Oslo’ya giderken şiddetli bir savaşa gittiğinin farkındaydı. Bu savaş başarısız olabilir. Fakat dosta, düşmana ve dünyaya “fırsatları kaçıran” olmadıklarını söylemek için Filistinli liderler, siyasi bakımdan kendilerini tehlikeye atmalıdır. Abbas, kendisini değil de Filistin halkını temsil ettiği ve bir parça Filistin toprağı dahi olsa da bu parçayı İsraillilerden koparmanın riske girmeyi gerektirdiğini bildiği için Oslo’ya gitti. Filistin halkı gibi bir halkı yöneten kimse, riske girmeli ve maceraya atılmalıdır. Tüm bunlar, Bahreyn konferansının zorlu ve şiddetli bir çatışma olacağına işaret ediyor. Filistinliler, “onur” savaşına, Beyrut kuşatması sırasında Amerikalılarla olan savaşa,  Birinci-İkinci Fas savaşlarına ve öncesinde Cezayir’deki es-Sanavber  Sarayı zirvesi savaşına katıldıkları gibi cesur bir şekilde bu savaşa da katılmalılar.
3 aylık direnişin ardından Ağustos 1982’de Beyrut’tan ayrılmak, İkinci Fas Zirvesi’nde siyasi bir başarıya dönüştü. Bu kadar uzun bir aradan sonra gerçeği söylemek gerekirse İkinci Fas Zirvesi, Kral Fahd bin Abdülaziz zirvesiydi. Bilindiği üzere ABD Başkanı Ronald Reagan, bu zirvede Filistin meselesinin çözümüyle ilgili kapalı bir açıklama yaptı. Yaser Arafat’ın gemisi Atina’ya gitmek üzere Akdeniz’in dalgalarıyla boğuşurken bu açıklama,  Arafat’a yönelikti. Atina, Tunus ve Fas yolculuklarında Yaser Arafat’a eşlik edenlerden biri de bendim.
Beyrut’tan çıkıp belirsizlik, hayret ve karamsarlık dolu bir geleceğe gidiş yolculuğunda Yaser Arafat’a eşlik edenler, belki de Arafat’ın ABD Başkanı’na pek olumlu bir açıklamayla karşılık vermesine şaşırmıştı. Arafat, açıklamasında “Filistin halkı adına bu açıklamayı memnuniyetle karşılıyor ve önemsiyorum. Bu açıklama, İkinci Fas Arap Zirvesi’nin ana gündem maddesi olacaktır” ifadelerini kullandı. Bu cevap verilmeliydi. Çünkü o dönemde Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ın durumu, şu an Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın durumuna benziyordu.
Bilindiği üzere bunu sadece nankörler, maksatlı çevreler ve vicdansızlar inkâr ediyor. Mahmud Abbas, bu uzun süreçte daima zorlu görevlerin adamıydı. Yaser Arafat’ın 1994 yılında Filistin’e dönüşünden sonra Abbas, Arafat’ın safına katılan ilk kişiydi. İlk başta Abbas, birçok zorlukların üstesinden geldi. Ancak o, çok geçmeden Yaser Arafat’tan sonra Filistin yönetiminde karar sahibi ikinci kişi konumuna yükseldi.  
Ben inanıyorum ki Mahmud Abbas, Humeyni’nin Paris’in Neauphle-le-Chateau banliyösünden dönüşünden sonra Yaser Arafat’ın Tahran’a yaptığı ziyaretin amacının, Lübnan’ın güneyindeki Filistin direnişini iki yıl daha sürdürmek olduğunu biliyordu. Bunun için İsraillilerle barışçıl çözüm müzakereleri, yan temaslar olarak başladı. Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, Filistin direnişi yerine Güney Lübnan direnişini ilan etmesi için İmam Musa es-Sadr’a büyük bir baskı yaptı. Fakat Sadr, bunu kesin bir şekilde reddetti. 1978 yılında Kaddafi Cemahiriyesi’ni ziyaret ettiği sırada Sadr ve o dönemde Fetih Hareketi ile Filistin Halk Devrimi’ne bağlı iki Şii arkadaşıyla birlikte korkunç bir şekilde tasfiye edildi.
Bilindiği üzere Mahmud Abbas, meslektaşı ve yol arkadaşı Yaser Arafat dahil Filistin yönetimindeki en pragmatik kişidir. O, daima olumsuz tutumlara karşı çıktı. Bunun için çevresindeki bazı kişilerin kuruntularına ve müzayedelerine rağmen Filistin Devlet Başkanı, bu fırsatı kaçırmayacaktır ve benzer birçok zorlu savaşa katıldığı gibi bu savaşa katılmak için de Bahreyn Konferansı’na gidecektir.
Jared Kushner’le yüzleşebilecek tek kişi, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’tır. Çünkü kutsal davanın sahibi Abbas, uzun yıllar boyunca bu savaştan daha zorlu ve daha karmaşık birçok savaşa katıldı. Mahmud Abbas, tüm Arapların, Müslümanların ve dünyada birçok büyük devletin desteğine sahip adil bir davanın temsilcisidir. Ayrıca 4 Haziran 1967 sınırlarına göre başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletini tanıdığına dair BM kararı mevcuttur.
Bunun için Bahreyn Konferansı’nı boykot etmeye çağıranları takdir etmek ve onlara saygı göstermekle birlikte Filistin yönetiminin boykot çağrısı çöpe gitmelidir. Bu konferans, gidilmesi ve katılım gösterilmesi gereken bir savaştır. Bu konferansa sırt çevirmek, Jared Kushner’e sırt çevirmek değildir. Aksine tuzak, 40 milyar dolar değil de yeryüzünün tüm paraları ve dolarları olsa bile bu davranış, taviz verilmemesi ve sırt çevrilmemesi gereken adil bir davaya sırt çevirmek olacaktır.