Abdurrahman Şalkam
TT

Geleceğin Avrupa’sı

Avrupa bir sonraki ufka yeni bir kapı mı açıyor yoksa kapatıyor mu? Pazar günü, Avrupa Parlamentosu seçimleri, umut, endişe ve çekişmeler yaratan beklentiler ortasında başlayacak. Seçimler bu yaşlı kıtanın dönüşümüne yeni bir renk verebilir.
Sonradan evrensel bir nitelik kazanan iki Avrupa savaşından sonra Napolyon'dan Hitler'e “Birlik ya da savaş” sloganları yükselmişti. Avrupa, savaş gücü ile yeniden tasarlanan tek kıta idi. İlk savaş, kıtaya istemediği değişiklikleri verdi. Toplumları ise yeni bir kültürel ve politik yapıya açıldı. Hitler ise bu dönemde kıtaya iki yeni güç vermiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra, Batı Avrupa ABD liderliğindeki bloğun bir parçası olurken, kıtanın doğu kısmı Sovyetler Birliği'nin bir parçası oldu.
Avrupa siyasi ve entelektüel seçkinlerinin zihinlerini sürekli meşgul eden sorular şunlardır: Avrupa, bilimsel, ekonomik ve kültürel yetenekleriyle kendisini ne zaman geri kazanacak? Çağa, kendi kararlarını verebilen, benzeri görülmemiş bir gelişme ve güce kavuşmuş, dünyanın yaşadığı sürece aktif olarak katkıda bulunabilen bir kıta olarak girebilecek mi? İkinci Dünya Savaş’ını yaşamış ve bir kısmına katılmış Avrupa’nın siyasal kuşağı, güçlü bir şekilde ortaya atılan bu sorularla meşgul olabilecek kadar yerel kazanımlar elde edemedi. Cevap verme süreci on yıllarca devam etti. Yeni varlığı (birleşik Avrupa) inşa etmek için mücadele vermiş adamlar ömürlerini buna harcadılar, Spinelli, De Gasperi, Monet ve Adenauer gibi şahsiyetler zamanın eskitemediği sembol isimler oldular. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra hayal ve iş alanı genişledi ve Doğu Avrupa'ya Batı da katıldı ve Avrupa Birliği küresel varlıklar karşısında gerçek bir güç haline geldi.
Avrupa'yı bir araya getiren faktörler olduğu gibi birbirinden ayrıştıran kültürel ve sosyal farklılıklar, ekonomik ve bilimsel yeteneklerde eşitsizlikler var. Ancak Birlik iradesi, zengin ülkelerin ekonomik dengesizlikten muzdarip olanlara cömertçe yardım sağlamasına vesile oldu; bu, Birlik ülkeleri arasında bir iletişim ve bütünleşme ruhunun oluşmasına katkıda bulundu. Kıtanın sakinleri arasındaki dayanışma coşkusu, siyasi, idari ve ekonomik başarıların adımlarından az değildi. Dört temel özgürlük -iş, oturum, mülk edinme ve seyahat- elde edildi, tek bir para birimine geçildi ve tek bir Merkez Bankası kuruldu. Yıllar içinde küreselleşmenin dayattığı gelişmeler, birçok kriz ve sorunun ortaya çıkması, yeni nesil politikacılar ve sivil toplum örgütleri ortaya çıkardı. Dev Avrupa varlığına dair benzeri görülmemiş çeşitlilikte sorgulamalar yapılmaya başlandı.
AB'nin çeşitli yerlerinde ulusal popülizm olarak bilinen bir dalga doğdu. Brüksel’deki federal merkezileşmeyi reddeden politik fanatizm yükselişe geçti,  AB ülkelerinde yaşanan eşitsizlikleri kullanan yerel şoven sesleri yükselmeye başladı, bu da taraflar arasındaki anlaşmazlıkları daha da körüklemiş oldu. Kuruluş sürecinin ivme kazanmasına katkıda bulunan birlik ruhu geriledi, bilakis yerel çekişmeyi besleyen bir unsura dönüştü. Avrupa Parlamentosu seçimlerinin arifesindeki kıtaya dair soru şudur: Birlik, parçalanma ve zayıflık tehdidi altında mıdır? Tek bir ordu, tek bir dışişleri bakanlığı ve nihayetinde gerçek bir birliğe dönüşmüş konfederasyon birimi olan güçlü bir varlık umuduna doğru ilerlemekten vaz mı geçti?
Son günlerdeki seçim kampanyalarında yaşanan hadiseleri takip eden herkes, Birlik ülkelerinin bazı parti ve sendika bileşenlerinde ciddi bölünmeler olduğunu fark edecektir. Bunlardan en önemlisi, popülist eğilimleri ve siyasi aşırılığı benimsemiş bir dizi parti temsilcisinin yer aldığı İtalya'daki toplantıydı. Toplantıya Fransa aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi lideri Marine Le Pen, Kuzey Ligi Partisi’nin lideri ve İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini, Milano'daki popülist liderler katıldı.
Kendilerini bir araya getiren şeyin Avrupa’daki süreci değiştirme eğilimi olduğunu, üye devletlerin iç politikalarına dış organların müdahalesinin sınırlandırılması gerektiğini ilan ettiler. Birçok Avrupa kentindeki gösteriler aynı yönde ilerliyor. Kuzey Ligi Partisi’nin lideri Salvini, Avrupa popülist liderlerinin görüşmesi sırasında Hz. Meryem resimlerini görünür yerlere koyarak dini referansları siyasi tartışmalara dâhil etmekte tereddüt etmedi; bu hareketi geniş tepkilere neden oldu. En başta Papa olmak üzere din adamları tepki gösterdi ve birçok Avrupa şehri popülizm karşıtı gösterilere sahne oldu. Ancak göz ardı edilemeyecek ya da atlanamayacak gerçek, Birliğin varlığının ve sürekliliğinin sorgulanır hale gelmiş olmasıdır.
Avrupa Konseyi Dış İlişkiler Araştırma Merkezi tarafından yürütülen bir ankete göre, Fransa'daki insanların yüzde 58'i AB'nin 20 yıl içinde çökeceğine inanıyor. Bazı anketler, sağ görüşlü Ulusal Cephe Partisinin Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron liderliğindeki Cumhuriyetçi Partiyi geride bırakacağına işaret ediyor. Birçok Avrupa ülkesinde Birliğin geleceği ile ilgili yapılan çok sayıda anket, kara bir tablo ortaya koyuyor.
Aşırılık yanlısı partilerin yarınki seçimlerde önemli ilerleme kaydetmesi durumunda, Avrupa’nın geleceğine dair bir karamsarlık oluşacaktır. İngiltere'nin Birlikten çıkışı, Birliğin yapısında ciddi sarsıntılara neden oldu ve bunun Avrupa siyasetinde ve kamuoyundaki olumsuz yansımaları zannedilenden daha fazla oldu.
Avrupa, umut fırtınalarının, anlaşmazlıkların ve çelişkilerin iç içe geçtiği bir geleceğe doğru ilerliyor. Şu anda Birlik gizemli bir kapının önünde durmaktadır. Ulusal akımlar, dış müdahaleler ve yeni uluslararası stratejiler arasında ciddi farklılaşmalar var. Yerel ve Avrupa seçimlerine bir Rus müdahalesinin olduğu artık bir sır değil. Fransız Ulusal Birlik Partisi, kampanyasını finanse etmek için bir Rus kredisi alacağını açıkladı. ABD Başkanı seçim danışmanı Stephen K. Bannon’ı Fransa’daki sağ kampanyayı desteklemesi için gönderdi, Bannon ise yapmış olduğu bir açıklamasında Fransa’nın başkanlığını devralacak ilk kadının Le Pen olabileceğini ifade etti. Ayrıca Bannon’un Avusturya’da öne çıkan sağcı bir politikacı ile irtibatının olduğu, Rus işadamlarından mali destek aldığı ortaya çıktı.
Tüm bunlar, Avrupa’daki büyük sarsıntıların sıklığını artırdı. Avrupalı siyasi elitler ve aydınlar, dünyadaki hızlı siyasi ve ekonomik gelişmeler göz önüne alındığında kıtalarındaki bu AB’nin geleceği konusundaki endişelerini gizlemiyorlar. Sağın en büyük partisi konumundaki “Haydi İtalya” Partisine liderlik eden kıdemli bir İtalyan siyasetçi, kendi partisi ve 5 Yıldız Partisi de dâhil olmak üzere, Avrupa seçimlerinden sonra İtalya'da ve Avrupa düzeyinde yeni politikalar benimseyen yeni bir sağ merkez oluşturma adına İtalya'da yeni bir siyasi ittifak çağrısı yapıyor.
Son demecinde, dünyada yeni bir siyasi ve ekonomik oluşumla karşı karşıya kaldıklarını, Çin’in Afrika’da hızla yayıldığını, Afrika kıtasını bir buçuk milyarlık Çin’e bağımlı hale getirecek dev projeler geliştirdiğini, bu durumun 400 milyon nüfusu olan Avrupa'yı etkisiz bir güç haline getireceğini ifade etti. Konuşmasının devamında, ABD’nin askeri ve ekonomik gücüne ve tüm alanlarda yeni ilerlemeler kaydeden Rusya’ya dikkat çekti. Avrupa Birliği'nin tek bir konfederasyon olmasını gerektiğini, Berlusconi'nin de ifade ettiği gibi bunun bir sonraki Avrupa Parlamentosu'nun sorumluluğunda olması gerektiğini söyledi.
 Hangi Avrupa gelecek, ya da hangi Avrupa gidecek veya hangi Avrupa karışacak? Önümüzdeki günler, insanlık tarihinde felsefi ve ekonomik anlamda etkili olmuş, dünya haritasını ortaya koyduğu sömürgecilik, savaş, barış ve Birlik olguları ile değiştirmiş kıta haritasının çizgilerini ortaya çıkaracak.