Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

İran ve Trump’la dans etmenin zorluğu

40 yıl boyunca İran devrimi, "Büyük Şeytan" ABD’de karar mekanizmasının başına geçen 7 başkan ile dans etti.
Bu uzun, karmaşık ve dolu dolu geçen bir yolculuktu. Karşılıklı darbelere tanıklık etti ve içinde müzakareler ile ateşkesler barındırdı.
Ülkelerininin Tahran’daki büyükelçiliğinde rehin tutulan Amerikalıların görüntüsü, Beyrut’taki ABD Büyükelçiliği’ne düzenlenen saldırı, Lübnan’ın başkentinde ABD Deniz Piyadeleri komuta merkezinin enkazı ve İran-Kontra skandalı.
Bu süre boyunca Tahran büyük olayları kendi lehine kullanmayı başardı. İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgali Hizbullah’ın doğması için bir fırsat oluşturdu.
Saddam Hüseyin’in düşmesi; İran’ın kucağında büyüyen milis güçlerin güçlendirilmesi ve ABD işgalini başarısızlığa uğratmak için onları kullanılması fırsatını sundu.
Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri suikastinin ardından Suriye güçlerinin Lübnan’dan çekilmesi İran’a;
Lübnan sahnesinde birinci oyuncu olma ve çekilmiş olan Suriye rejiminin ihtiyaç duyduğu bir müttefik olma fırsatı verdi.
Yemen Baharı ise İran’a; Husilerin gerçekleştirdikleri darbeyi, Yemen’in başkentini ve ordusunun füze cephanesini ele geçirmelerini desteklemek için bir fırsat sundu.
İran’ın Barack Obama döneminde eşi benzeri görülmemiş bir fırsat ele geçirdiğini söylemek de mümkün.
Geniş bölgesel saldırılarını tartışma ve müzakare kapsamı dışında tutmayı başararak aralarında ABD’nin de bulunduğu 6 ülke ile bir nükleer anlaşma imzaladı. Anlaşmanın yürürlükte olmasının İran’a; bu anlaşma gereğince elde ettiği mali gelirleri, 4 Arap başkentini kendi yörüngesine katmayı kolaylaştırdığını belirttiği saldırılarına hizmet edecek şekilde kullanma fırsatı verdiği açıktı.
Ama İran’ın Başkan Donald Trump ile kendinden önceki 6 başkan ile ettiği dansı sürdürebileceğini düşünmek hatalıdır.
Çünkü Trump hem ABD içinde hem de dışında iletişim dilini değiştirdi. İçeride diğer parti ve medya, dışarıda da düşman, rakip veya müttefik ülkelere karşı farklı bir söylem ve dil benimesedi.
Bu nedenle, geçmişteki oyunları tekrarlayabilmek zor ve imkansız demeyelim de çok düşük bir olasılıktır. Örneğin başka bir ülkede olsa dahi rehine krizini tekrarlamak mümkün mü?
İran’a bağlı bir örgüt, dünyanın herhangi bir bölgesinde ABD elçiliğine saldırı düzenleyip parmak izini bırakabilir mi?
Iraklı bir milis gücünü ABD’nin Irak’taki Tanf üssünü bir İran füzesi ile saldırı düzenlemekle görevlendirmek ya da Beyrut’taki ABD büyükelçiliğine bir saldırı daha düzenlemek mümkün mü?
Bu tür sahnelere bir kez daha şahit olmamız çok uzak bir ihtimaldir. Bunun nedeni de Trump’ın tarzı ve tepkisinin ne olacağını, ne kadar ileri gidebileceğini tahmin etmenin zor olmasıdır.
Trump’ın yönetime gelmesinden bu yana İran, iki ülke arasındaki karmaşık ilişkilerde bir girişimde bulunma gücünü kaybetti.
ABD yönetimi sanki geçmişte yapılan bütün hataları düzeltmeye çalışıyormuş gibi saldırıya geçti.
Trump’ın Obama tarafından imzalanan anlaşmadan çekilmesi özellikle İran’ın Avrupa vaatlerine güvenmesinin mümkün olmadığının görülmesinin ardından büyük bir olaydı.
ABD Başkanı anlaşmadan çekilmesinin yanında bir de İran’ın petrol ihracatını sıfıra indirmeye varacak kadar sert yaptırımlar uyguladı.
Buna paralel olarak Washington dünyayı; Tahran ile sorununun nükleer emelleri ile sınırlı olmayıp füze programı ve kendisine bağlı milis güçlerin faaliyetleri aracılığıyla bölgedeki istikrarı sarsan davranışlarını da kapsadığına ikna etmeyi amaçlayan daha önce görülmemiş bir diplomatik kampanya yürüttü. İran “dünyada en büyük terör sponsoru” sayıldı.
ABD’nin saldırıları karalamayı amaçlayan bir medya kampanyasından ibaret değildi. Washington bu savaşta ekonomik ağırlığını da ortaya koydu. Dünya ülkelerinden, İran ile ticari ilişkileri sürdürmek ve ABD ile ilişkilerini sürdürmek arasında seçim yapmalarını istedi.
Birçok ülkenin ve büyük şirketin dünyanın birinci ekonomisine sahip ülke ile ilişkilerini korumayı seçti. Dolayısıyla ABD’nin bu adımları, İran’ın kadar bölgesel ve küresel düzeyde bir dereceye izole edilmesini sağladı.
ABD’nin bu adımlarının bu kez çok acıtıcı olduğu ve İran’a ciddi zararlar verdiğine yönelik raporlar ardı ardına gelirken ABD’nin askeri yığınağı krizin çok daha hassas bir sürece girmesine yol açtı. Washington; İran’ın ABD menfaatlerini hedef almaya hazırlandığına yönelik istihbarat bilgilerine dayanarak askeri güçlerini bölgeye gönderdiğini açıkladı. ABD’nin bu hareketliliği, Iraklı yetkililerin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun ziyareti sırasında hissettikleri gibi büyük bir kararlılık taşıyordu. Pompeo ziyareti sırasında; Washington’un menfaatlerinin İran ya da vekilleri tarafından hedef alınması halinde sert bir şekilde karşılık vereceği gibi güçlü mesajlar verdi. Ayrıca ülkesinin, İran’ın petrolünü Irak petrolü adı altında satmaya çalışması gibi yaptırımları delme çabalarını yakından takip edeceğini de ifade etti.
Trump yönetimi; İran’a karşı gerçekleştirdiği gövde gösterisi ile savaş istemediğini vurguladı. Ayrıca rejimi devirmek değil Tahran’ın davranışlarını değiştirmesini sağlamayı amaçladığını belirtti. Trump, İran’ın hazır olması durumunda müzakare masasına oturmaya hazır olduğunu ve Beyaz Saray’ın telefon numarasını İsviçre’ye ilettiğini açıkladı. İsviçre’nin Tahran Büyükelçiliği; 1979 yılında iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kesilmesinden bu yana ABD’nin İran’daki diplomatik görevlerini yürütüyor.
İran ve ABD arasındaki gerilim yeni değil. Yeni olan bizzat İranlı yetkililerin, ABD yaptırımlarının bu kez oldukça acıttığını itiraf etmeleridir. İranlı yetkililerin dillendirdikleri ve çatışma yaşanması durumunda ABD gemilerinin İran füzeleri için kolay bir lokma olacağı şeklindeki tehditlerini ise bir kenara bırakalım.
Bir başka yenilik de İran’ın ABD güçlerine karşı herhangi bir askeri tacizde bulunması halinde Trump’ın geri adım atamayacak olmasıdır. Çünkü böyle bir adıma sert bir karşılık vermemesi imajına zarar verecek ve ikinci bir başkanlık dönemi için şansını azaltacaktır.
İran, krizde girişimde bulunma fırsatını kaybetti. Yaptırımlar canını çok acıtsa da kartları yeniden karıştırmak için bir çatışma çıkarmakta tehlikeli görünüyor.
Bilhassa ABD ekonomisinde rakamların yükselmesi Trump’ın ikinci başkanlık beklentilerini pekiştirmeyi sürdürürken görev süresinin sona ermesini beklemek de oldukça pahalıya mal olabilir. Ancak sıcak krizleri her zaman kontrol altında tutmak mümkün müdür?
Gerilimi yükseltecek bir hata olursa ya da üçüncü bir taraf savaşı başlatmak için bir adım atarsa ne olacak? Örneğin bir sabah uyandığımızda İsrail uçaklarının İran’ın nükleer tesislerini vurmuş olduğunu görürsek ne olacak?
Ortadoğu bir “kriz”in arifesinde yaşıyor. İran’ın Trump ile dans etmekte zorlanması şaşırtıcı değil. Çünkü Çin bile önceki başkanlarla iyi bir partner iken onunla dans etmekte zorlanıyor.
Çin devlet başkanı Trump’ın ülkesini “Twitter” aracılığıyla yayınladığı direktifler ile muhatap almasından rahatsız. Ama yine de Pekin, İpek Yolu’na taş koyabilecek ticaret savaşlarından kaçınmak için daha fazla esneklik gösterme seçeneğini inceliyor.