Hazım Sağıye
TT

Avrupa: İki yön ve iki ihtimal!

Kızılderili deyişi der ki: ”Fırtına koptuğunda, ağacın yapraklarına bakma, gövdesine bak." Yapraklar felaketin boyutuna işaret edebilir, ancak gövdeler güven verir ve adeta bize şunu der: "fırtına geçiyor, ama bakın biz hala sapasağlam yerdeyiz."
Bugün birçok Avrupalı ağacın gövdesine bakıyor, popülizmin demokrasiyi yıkamayacağı sonucuna varıyor.
Doğu Ukrayna ve İspanya son iki haftada genel seçimlere tanık oldu. Ukrayna'da mükemmel bir demokrasi şöleni yaşandı, hatta dendi ki bizzat bu deneyim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i kızdırmak için yeterli bir sebeptir. Bazıları daha da ileri gitti ve Ukrayna deneyiminin Moskova demokratlarını harekete geçmeye teşvik edeceğini dillendirdi. Kiev'deki deneyimi yaşamak isteyebilirler. “Rus popülizm kalesi sarsılırsa, diğer kaleler de mutlaka sarsılacak demektir” dediler.
Bir televizyon komedyeni Vladimir Zelenskiy seçimlerin kazananı oldu. Toplum, kültür, cinsiyet ve özgürlükler konusunda liberal bir programa sahip. Avrupalı bir kimliği var. Ülkesi için Avrupa Birliği çerçevesi dışında bir gelecek görmüyor.
İspanya'da, Başbakan Pedro Sanchez liderliğindeki Sosyalist Parti, çoğunluk hükümeti oluşturmak için yeterli olmamakla birlikte, Cortés'teki en büyük milletvekili bloğunu çıkarmayı başardı. Ayrıca, Sosyalistler oylarını 2016’da aldıkları yüzde 22'den yüzde 29'a, sandalye sayısını da 85’den 123’e çıkardılar. Bu nedenle, anti-popülist ve anti-ırkçı taraf hala İspanyol halkına ve milletine liderlik edebilecek bir güce sahip. Sadece bu da değil, İspanyollar 146 kadını milletvekili olarak seçti, toplamda yüzde 46'dan fazla bir orana sahipler. Önceki meclise göre 26 kadın artmış oldu.
Bu türden analizler yapanlar ‘Avrupa’nı yeni karakteristik yapısı işte bu’ diyorlar.
Ancak bugün Avrupa analizi yapılırken çok farklı sesler ve anlatılara da rastlanıyor. Başka bir analiz tam tersini söylüyor ve delillerden de yoksun değil, şöyle ki;
Ukrayna seçimlerinde yarış, yolsuzlukla suçlanan milyarder ve eski Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ile finansal dolandırıcılıktan bir davada sanık olan milyarder Ihor Kolomoyskyi tarafından desteklenen Zelensky arasında geçti. Seçimlerin ikinci etabında oyların dörtte üçünü almayan başaran Zelensky, sahip olduğu prodüksiyon şirketinin çalışanlarıyla beraber "halkın hizmetkarı" partisini kurmadan önce "halkın hizmetkarı" adlı dizinin başrol oyuncusuydu. Dolayısıyla yaşanan aslında popülizmin finans ve medya rolünün politize edilmesi ile harmanlanmasından ibarettir. Demokrasinin geleceği ise tehlikelerle çevrilmiş olacak, zira Poroşenko’nun sloganı "Ordu, dil ve inanç" ise Zelensky buna orduya sadakati ve Ruslarla savaş için mili hamaseti ilave etti. Daha da endişe verici bir durum, Rusların 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmeleri ve Doğu Ukrayna'nın bazı bölgelerini işgal etmeleri seçimlerde ulusal bileşenlerin ve milletçi duyguların öne çıkarılmasına neden oldu. Oturmuş demokrasilerde ise söylemeler daha ziyade yaşamın kolaylaştırılması ve yönetimi etrafında döner. Sınırlar ve demografik bilgiler önemsiz meselelerdir, zira çoktan elde edilmiş konulardır.
İspanya'daki sosyalist zafer, Aşırı sağcı “Vox”(Halkın Sesi) partisine dikkat çekmemizi engellemez. Daha dün denilebilecek bir zamanda yani 2013'te ortaya çıktı. Sağ eğilimli Halk Partisi’nden (PP) ayrılarak kuruldu, Parlamentodaki sandalyelerinin(137) neredeyse yarısını kaybeden Halk Partisi 66 milletvekili çıkartabildi. “Vox” sayesinde aşırı sağ, Franco'nun 1970'lerin ortalarındaki ölümünden bu yana ilk kez 24 sandalyeye sahip oldu. Göçmen ve İslam karşıtı bir tutum sergileyen aşırı sağcı Vox partisi "militan" feminizme de karşı bir tutum sergiliyor. Boşanma, evlilik ve kürtaj gibi konularda geleneksel bir tutum sergiliyor.
 Bugün yarının habercisidir, İspanya seçimlerinde de, güneyden yani Akdeniz üzerinden gelen göç ve 2017'de Katalan’ın bağımsızlık ilanı -ki Madrid tarafından yasadışı bir adım olarak nitelenmişti- gibi meselelerden dolayı Milliyetçilik ve etnisite üzerinden yapılan politikalar popülerlik kazanacak gibi gözüküyor.
Bu türden analizler yapanlar ‘Avrupa’nı yeni karakteristik yapısı işte bu’ diyorlar.
Tabii ki, söz konusu karakteristik yapı sadece bu iki ülke ile sınırlı değil, ayrıca her iki ülke de demokratik geleneklerin oturmuşluğu bağlamında başkalarına örnek gösterilebilecek bir konumda değiller. Bırakın bu iki ülkeyi parlamenter rejimin anası kabul edilen İngiltere dahi bu konumda değil… Zira söz konusu iki ülke için yapılan birbirine zıt analizler bu ülke için de yapılıyor. Bazıları AB’den ayrılmanın zaruri ve nihayete ermiş bir süreç olarak değerlendirirken diğer bir kesim bu ayrılığı başarısızlık olarak nitelemekte ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etmekte, yerel seçim sonuçlarını buna kanıt olarak göstermektedir. Aynı çelişkili analizler, Fransa'daki "sarı yelekliler" mücadelesinden sonra “Macron reformları” hakkında da yapılmaktadır. Şansölye Merkel'in emekli olmasının ardından Almanya'nın gideceği yol da tartışma konusudur. Bazıları, 23 - 26 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin bazı belirsizlikleri ortadan kaldırabileceğine işaret ediyor. Diğerleri iki şey üzerinde daha fazla duruyor: ekonomik kriz, iltica başvuruları etrafında kopartılan taktiksel gürültü. Bu iki faktörün ayakta kalması veya dumura uğraması söylemlerden birini diğerinin önüne geçirecektir. Sonuçta kimin "Bu benim gecem" şarkısını seslendireceğini öğrenmiş olacağız.