Memun Fendi
TT

Sudan ve Cezayir için çıkış yolu

Sudan ve Cezayir’deki değişim hareketleri, bazı Arap ülkelerinde başarısız olan devrimlerden gerekli dersleri çıkararak demokrasiye geçişin çıtasını yükseltebilir. Bu dersler, aynı tuzağa düşmemeleri için Sudanlılar ve Cezayirliler tarafından dikkate alınacak değerdedir.
Bu derslerin ilki, alternatif kişilerden uzak durarak siyasi sistemin tekrar tek bir kişinin yönetimine geçmesini koşullar ne olursa olsun imkansız bir hale getirecek kurumlardan oluşan alternatif bir sisteme odaklanmaktır.
2011  Ocak Devrimi’nden sonra Mısır’ın durumunu ele alırsak resim daha net bir hale gelecektir.
Mübarek yönetimden çekilmeden önce, merhum Ömer Süleyman başkanlığındaki rejim sokakları ya da meydanlardaki göstericileri temsil ettiğini zanettiği gruplarla müzakareler yürütüyordu. Bu grupların bazıları kendisini “Devrimci Gençler” olarak sunarken bazıları da Müslüman Kardeşler örgütü, Ulusal İlerleme Birlikçi Parti ve Vefd Partisi gibi eski partiler, Baradey’in temsil ettiği “Değişim Grubu”, bazı iş adamları ile listede yer alan grup ve kişilerden oluşuyordu. Sahneyi bu ve benzeri güçler ele geçirmişti. Bu nedenle Ömer Süleyman, çözüme ulaşmakta başarısız oldu ve Mübarek yönetimden çekildi. Sonrasında neler yaşandığı ise herkes tarafından biliniyor.
Mübarek’in çekilmesinin ardından farklı şehirlerde meydanları dolduran güçleri temsil eden değil de temel olarak Ömer Süleyman’ın seçimlerine dayanan ve İskenderiye, Süveyş ya da diğer şehirleri değil, sadece Kahire’deki devrimci güçleri kapsayan bir devrim liderliği meydana çıktı.
Mısır her durumda ve  özellikle de ülkeyi yönetmede Mübarek’in varisinin kim olacağı konusunda isimlere odaklanmayı sürdürdü. Ancak diktatörlük ve ilahlaştırılan yöneticilerin geri dönmesinin önünü kesmeyi hesaba katan alternatif kurumlar üretmeye hiçbir şekilde odaklanmadı.
Bazıları hazırlanan yeni anayasanın bu düşünceyi amaçladığını iddia edebilir. Ama Mısırlıların şu ana kadar itiraf etmek istemedikleri gerçek, anayasayı hazırlayanların ya intikam zihniyeti ile hareket eden eski rejimin kalıntıları ya da kendilerini alternatif olarak sunan, düzeni sağlama ve yenileme zihniyeti ile hareket eden kimseler olduğudur. Dolayısıyla her iki durumda da hazırlanan anayasa yeni bir vatanın temelini oluşturmuyordu. Çünkü eski vizyon, eski dil ve eski beklentiler ne  yeni bir anayasa hazırlayabilir ne de yeni kurumlar inşa edebilirler.
Eski fikirler ve vizyonlar yeni bir vatan inşa edemez.
Cezayir ve Sudan gibi ülkelerde, çok sayıda yurtdışında yaşamış, bir hayat ve pratik olarak demokratik sistemleri deneyimlemiş ve kendilerinden istifade edilmesi gereken çok sayıda  akıllı ve zeki kimse bulunuyor. Mısır deneyiminde anayasada, örneğin çifte vatandaşlığa sahip kimselerin kamu hizmetlerinde görev almasına izin vermeyen net bir anlayış vardı. Bu açık ve net bir hataydı. Aksi takdirde değişim, örneğin Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı’nda yardımcı olarak çalışan ve demokrasi hakkında isminden başka bir şey bilmeyen Muhammed Mursi yerine ekonomide uluslararası düzeyde olan Muhammed  El-Arian ve ABD ile Avrupa’da yaşayan onun gibi binlercesi tarafından yönetilebilirdi.
Demokratik rejimlerde eğitim alan, bütün şeffaflığı ile demokratik bir toplumda yaşamayı deneyimleyen birçok Mısırlı yetenek vardı. Ama buna rağmen bu kişiler, yeni devletin inşası konusunda yürütülen tartışmalarda bir kenara itildi.
Örneğin Cezayir’in özellikle de Fransa’da yaşayan milyonlarca vatandaşı bulunuyor. Bu kişilerin mutlaka yeni kurumların inşasına ortak edilmeleri gerekir. Sudan’ın da iç savaşlar ile kirlenmeyen, dışarıda iyi bir eğitim alan birçok evladı var. Bunlar yeni bir vatanın inşası için gerekli yol haritasını çizebilecek beceriye sahip.
Ama yine de dışarıdan gelen bu kişi ne kadar önemli olursa olsun bir alternatif değil, bilakis diktatörlüğün dönüşünü engelleyecek kurumları inşa etme sürecine ortak olarak görülmelidir.
Örneğin Mısırlılar, alternatif olarak Muhammed El-Baradey’e ümit bağladı. Oysa Mısır’ın sorunu kişiler değil demokrasinin alanlarını ya da hareket özgürlüğünü kısıtlayacak şekilde kurulmuş kurumlardır.
İkinci ders ise istikrar ve kontrol dersidir... Önemli olanın kaos çıkarmaya meyilli toplumu kontrol altına almak ve istikrarı korumak olduğu gerekçesi ile yaratıcı fikirlere ya da alternatif  düşünceler ile ilgili tartışmalara izin verilmemesidir. Kontrol felsefesi basitçe şudur: “Hiçbir ses istikrarın sesinden yüksek değildir.”
Yani kısaca, farklı düşünenler ve alternatif bir vatan hakkında düşüncesi olanlar sonsuza kadar susmalıdır.
Bir devrimin başarılı olabilmesi için mutlaka kişileri değil, diktatörlük kurumlarını ve hakim olan düşüncelerini hedef alan bir devrim olmalıdır. Devrimin amacı El-Beşir ya da Buteflika’yı değiştirmek değildir. Bilakis bu devrimlerin başarısının temeli, sivil-askeri ilişkiyi düzenleme, demokratik ortamın özelliklerini ve oyuncularının hareketlerini belirleme, çarpık kişiler yaratan baskıcı herhangi bir sistemde hayatta kalabilmek için gerekli olan hilelerden olan ikiyüzlülük, yalan ve dalkavukluğa dayanan bir toplum ve devletten kaçınan kurumlar  inşa etmeye dayalıdır.
Değişimin temeli, kişilerin değil kurumların değişmesi ve bir organın diğer organın üzerinde egemen olmadığı bir yönetim sistemi kurmaktır. Yargı organının tam anlamıyla bağımsızlığını koruduğu, yürütme organının rolünün kısıtlandığı, mezarda iken bile eski devlet başkanının yakın çevresinden seçtiği değil de gerçekten halkı temsil eden bir meclise sahip olan bir sistem inşa etmektir.
Demokratik sistem, aptal bile olsa başında kim olursa olsun belirli fonksiyonlarla çaılışan otomatik bir makinedir.