Hazım Sağıye
TT

Cezayir'in arka planı...

Bazıları Cezayir ile Sudan arasında büyük farklar olduğunu söylüyor . Çünkü ilki, uzun ve pahalıya mal olan devriminin (1954-62) sonucunda bir ulusal topluluk inşa etti. Oysa ikincisinde böyle bir durum yaşanmadı. Her ne kadar bu değerlendirme dışarıdan bakıldığında doğru gibi görünse de derine inildiğinde durum böyle değil.
Cezayir Devrimi, Janus’un (Roma tanrısı) mabedi gibi iki yüzlüydü. Diğer yüzü ile orduyu devletin tek varoluş şekli haline getirmişti. Devrim güçlerinin temel aldığı gizlilik uyarınca bir şeylerin üzerini örtmek ve şeffaf olmamak, bağımsızlığından sonra bile ülkenin siyasetinin koşullarından biri haline gelmişti. Dolayısıyla güvenlik güçleri de yönetici organ oldu.
Cezayir’in modern tarihinde suikastler ve komplolar bağımsızlığın öncesinde ve sonrasında da çoktu. Bunların ilk ve en belirgin kurbanı, Cezayir milliyetçiliğinin babası, kendinden sonraki politikacı ve muhalif neslin akıl hocası Messali Hac’dır. Messali, İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dekolonizasyon (sömürgeciliğin sona erdirilmesi) koşullarından yararlanarak siyasi mücadelenin imkanlarını ve potansiyelini keşfetmek istemişti. Ancak 1957 yılında ilk önce Cezayir içerisinde, ardından da Fransa’da “Kafeler Savaşı” olarak bilinen olay ile takipçileri ortadan kaldırıldı. Kendisi de 1974 yılında Paris’te hayata gözlerini yumdu.
İkinci önemli kurban, devrimin fikir babası ve 1956’da Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun kurulması ile sonuçlanan Soummam Kongresi’nin organizatörü  Abane Ramdane’dir. Fas sınırında dostu ve yoldaşı Abdelhafid Boussouf tarafından kravatı ile boğularak infaz edilmişti.
Bağımsızlık ile birlikte kurbanların sayısı da arttı. Ahmed Bin Bella tarafından hapsedilen geçici hükümetin başkanı Ferhad Abbas, Bin Bella 1956 yılında devrilene kadar cezaevinde kaldı. Bin Bella’dan sonra devlet başkanı olan Huari Bumedyen de 1976’dan öldüğü 1978 yılına kadar kendisini ev hapsine mahkum etti. Geçici hükümetin ikinci başkanı Benyoucef Benkhedda’nın destekçilerine karşı “Eyaletler Savaşı” olarak bilinen ve yüzlerce kişinin canına mal olan bir saldırı düzenlendi. Ben Khedda bu savaşı kaybetmesinin ardından politikayı bırakarak asıl mesleği olan eczacılığa döndü. Devrimin liderlerinden olan Muhammed Budiaf ve Hüseyin Ayet Ahmed komplo kurmakla suçlanarak idama mahkum edildiler. Bu cezadan kurtulmak için Cezayir’i terk ederek sürgünde yaşamak zorunda kaldılar.
1965 yılında Bumedyen Bin Bella’ya karşı bir darbe gerçekleştirdi ve otoriter yönetimini sağlamlaştırdı. İçeride önemli muhalif isimler ortadan kaldırılmıştı ama dışarıda halen bazı önemli isimler vardı. Bu nedenle 1967 yılında Mohamed Khider İspanya’da, Kerim Bilkasem de 1970’te Almanya’da öldürüldüler. İkisi de devrimin tarihi isimlerindendi. 1976 yılında içerideki kriz Fas ile savaşa dönüştürülerek dışarıya ihraç edildi.
1980 yılında ise ülke çok farklı bir patlamaya tanıklık etti: Amazig Baharı. Bu olayın bir anlamda dilsel bir devrim olan Cezayir’de yaşanması ise çok ilginçti.
Söz konusu tarihte nüfusun çeyreğini oluşturan Berberiler, dil ile ilgili  haklarını talep etmek için gösteriler düzenlemeye başladı. Bu gösteriler daha sonra sivil bir ayaklanmaya dönüştü ve sert bir şekilde bastırıldı. Ama bu, 2011 yılında ikinci bir patlama yaşanamasına engel olamadı. Amazig dili (Berberi) resmi dil olarak kabul edilene kadar devam eden olaylarda 120 kişi öldü.
Bumedyen’in vefatının ardından devletin asker-polis blokunu temsil edecek yeni bir başkan arayışı acil bir ihtiyaç haline geldi. Sonuç olarak şu isimler devlet başkanlığına getirildi:
Şazeli Bin Cedid: 1979-92 yılları arasında ülkeyi yöneten Şazeli Bin Cedid, bir asker ve subaydı. Ülke, açılımı savunan Şazeli döneminde,1990 yılında çok partili sisteme  geçti. Ama 1991 yılında düzenlenen seçimlerin ilk turunu “İslami Kurtuluş Cephesi”nin kazanması ile çok partili sistem iptal edildi ve Bin Cedid istifaya zorlandı. Ancak bunlar,  yüz binlerce kişinin ölümüne neden olan iç savaşın başlamasını engelleyemedi. Sosyal zeminde kafa kesme ve tecavüz gibi eşi benzeri görülmemiş çirkinlikler ortaya çıktı. Bu iğrenç eylemler, savaşan iki tarafca da gerçekleştirildi. Ancak daha sonra Barış ve Ulusal Uzlaşı yasası ile bu tür suçları işleyenler affedildi.
Şazeli’nin istifasının ardından sembol ve önemli isimlerden yoksun kalan rejim, devrimin  tarihi liderlerinden sürgünde olan Muhammed Budiaf’ı geri çağırdı. 1992 yılında başkan seçilen Budiaf, 4 ay sonra koruması tarafından düzenlenen suikasta kurban gitti.
Ali Kafi: Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmış isimlerden olan Kafi, 1994 yılına kadar ülkeyi yönetti. Ancak dönemine egemen olan gizem, onu da devirerek yönetimden uzaklaştırdı. Çünkü o dönemde iç savaş ve yaşanan korkunçluklara paralel olarak gizem de o rejimin kara kutusu ve efendisiydi. Bu dönemde suikastlar, 1993 yılında öldürülen Kasdi Merbah ve 1995 yılında öldürülen Ebu Bekir Belkaid gibi önemli isimlere kadar uzandı.
Liamin Zerval: Cezayir Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılan Zerval, ordunun adayıydı. Değişime yönelik söylemlerinde ciddi görünmek için yeni bir parti kurdu. Düzenlenen hileli seçimleri yeni parti ve liderinin kazanması sağlandı. 1995-1998 yılları arasında devlet başkanlığı görevini yürüten Zerval, bu tarihte istifa etti. Ancak nedenlerini açıklamadı. Ama bazıları onun ordunun İslamcı savaşçılara karşı yürüttüğü savaş ve ardından gelen uzlaşı sürecinde kendisini dışlamasına bir tepki olarak istifa ettiğini söylüyor.
Abdulaziz Buteflika: Kendisi Bumedyen’in tarihi dışişleri bakanıydı. 1999 yılında iktidara geldi ve birkaç hafta öncesine kadar iktidarda kaldı.
Bu süre içerisinde bugünü eleştiren Cezayirli gençler, Frantz Fanon’un  “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabını ve Fransız sömürgeciliğine karşı şiddetin nasıl da Cezayirli sömürgeciyi tedavi eden bir yanı olduğunu okuduklar. Kuşkusuz buna çok gülmüşlerdir.