Jacqueline Bahut, 80’li yılların sonunda Beyrut’un doğusundaki Eşrefiye bölgesindeki savaştan kaçarak çocukları için daha iyi bir gelecek sağlamak için Fransa’ya göç etmek istediğinde eşi Nelson da bu fikri desteklemişti. Çift, ailenin yerleşimi konusunda herhangi bir zorlukla karşılaşmadan Paris yakınlarındaki Chartres şehrinde oturma izni ve Fransız vatandaşlığı elde etmişti. Suriyelilerin ve Iraklılarının ülkelerinden kaçarak kendilerine başka bir yurt arama trajedisi başladığında ise sığınma süreci hiç de kolay olmadı. İşte bunun için Nelson ve Jacqueline Bahut çifti, yedi sene önce meydana gelen bir tesadüfle Chartres’teki Arap sığınmacılara destek yolculuklarına başlamış.
Nelson, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları aktardı:
“Fransızcası iyi olmayan bir Iraklı ile karşılaştım. Kendisinin Fransa’ya sığınmasının kabulüne ilişkin dosyayı üstlenen hayır kuruluşları ve resmi kurumlarla anlaşmak için benden yardım talep etti. Daha sonra olaylar gelişti. Şehirdeki Fransa Mülteci ve Gurbetçileri Koruma Ofisi (Ofpra), tercüme işleri ile uyum ve yerleşim konusunda sığınmacılara destek için bize başvurdu. Mültecilerin ilk sorunu dildi. Dil bilmemeleri onları başarısızlığa uğratıyor. Öncelikle aldıkları resmi evrakları tercüme etmek için onlara yardımcı oluyor, aile yardım fonlarına gitmeleri ve çocuklarını okullara kayıt ettirmeleri için onlara eşlik ediyoruz. Sonra da şehirde iş bulmaları için destek oluyoruz.”
“M. Moi travail” ve dil düğümü
Nelson sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Naci adında bir Iraklı var. Fransızcası iyi değil ve bu onun iş bulmasına engel oluyordu. Kendisini uyum süreci için destek olan bir kuruma kaydettirdim ve onun adına şirketlere iş başvurusunda bulundum. Her gün gidip geliyor ve ezberlediği şu iki kelimeyi tekrarlıyordu: ‘moi – travail’. Yani ‘ben iş’. O kadar ki ona artık M. moi travail adını vermişlerdi. Sonunda temizlik işçisi olarak işe başladı. Sığınmacılar Fransa’ya geldiklerinde sanıyorlar ki devlet onların hayatını kolaylaştırmak için onları bekliyor. Ancak uygulamalar ve her ay gerekli bilgileri yenilemek için aldıkları evraklar karşısında zayıf kalıyorlar ya da aldıkları yardımlar kesiliyor. Sığınmacıların çoğunluğu, yardımlara bağımlı ve dil bilmemeleri bu yardımların kesilmesine yönelik tehdit oluşturuyor. Iraklıların çoğu Ninova Ovası ve Musul’dan göç ediyor. Önce Kürdistan’daki Duhok’a kaçıyorlar ve orada sığınma fırsatı elde ediyorlar. Suriyelilerin ise bazıları rejimden kaçarken bazıları da Suriye rejimini destekleyerek vatandaşlık elde etmek istiyor. Parası olup yardımlar kesilmesin diye o parayı bankaya yatırmayanlar var. Maalesef ki maddi açıdan rahat olanlar gerçekten ihtiyaç sahibi olanların payından alıyor. Çoğunluğu kendilerini aç bırakmayacak kadar bir varlığa sahip. Okullarda çocukları var”.
Şarku’l Avsat’a konuşan Jacqueline de yaşananları şu ifadelerle dile getiriyor:
“Kimse Suriye’ye veya Irak’a dönmeyi düşünmüyor. Sığınmacılar, çocuklarının Fransa’daki geleceğini biliyor. En büyük sığınma oranı 2015 ila 2017 arasında yaşandı. 2018’de durdu ve bugün bireysel durumlarla karşılaşıyoruz. Artık daha önce olduğu gibi onları şehre götürecek otobüsler beklemiyoruz. Aynı şekilde Fransız yetkililer de mülteci kabulünde işleri sıkılaştırmaya başladı”.
Nelson daha sonra röportaj yapmayı reddeden ve Chartres’e birkaç ay önce gelen bir adam adına da açıklamalarda bulundu. Tutuklanan ve serbest kalması için ailesinin on bin dolar ödediği bu adam, halen şiddetin izlerini taşıyor. Fransa’ya sığınma talebi kabul edildikten sonra doktora götürülmüş. Doktor, maruz kaldığı işkence izlerini gördüğünde şoka uğrayarak “Bir insanın böyle bir barbarlık yapması mümkün olabilir mi?” diye haykırmış.
Askerlik görevinden kaçarak sığınma
Jacqueline ve Nelson’un yardım isteyen herkese açık evinde Şam’daki ailesini korumak için ısrarla ismini belirtmeyen, askerlik görevinden kaçan bir genç şunları söyledi:
“Üniversite eğitimimi tamamlayıp 2012 yılında askere gittim. Görev yerim tam olarak Rakka Askeri Havaalanı’ydı. Yani önce Özgür Suriye Ordusu, daha sonra da Nusra Cephesi tarafından kuşatılan yer. Arkadaşlarımla birlikte üç sene havalimanında esir gibi kaldım. Uçak gelip bize yiyecek atmazsa açtık. Beni serbest bırakmayı kabul etmediler. Bir aylık izin elde etme imkânım olduğunda birkaç ay gözlerden uzak kaldım. Sonra kaçmak için bana üç bin dolara mal olan bir yol buldum. Kaçakçı Şam’dan ayrılıp rejimden kurtarılmış bölgelere, oradan da Türkiye’ye gitmemde bana yardımcı olan sahte evrakları sağladı. Yolculuk tam bir gün sürdü. Türkiye’de yaklaşık üç yıl kaldım. Hayatımın en garip zamanlarını yaşadım. Fırsatını bulduğumda ayakkabı fabrikalarında ve lokantalarda çalıştım. Üniversite diplomamı unutmuştum. İstanbul’daki Fransız Konsolosluğu’na sığınma talebimi sundum. Görüşmeden iki ay sonra talebim kabul edildi. Zira kardeşim Fransa’da doktordu ve bana kefil olmuştu. Ne gerekli evrakım vardı ne de pasaportum. Türkiye’den sadece ehliyetim ve üniversite diplomamla çıktım.”
İsmini gizleyen genç Fransızcayı biraz biliyor ve belgelerle başa çıkma konusunda zorlanıyor. Bundan dolayı kendisine yardımcı olmaları için Jacqueline ve Nelson Bahut çiftine başvurmuş. Bilişim veya sosyal rehberlik alanında uzmanlaşmak için üniversiteye geri dönmek istiyor. Suriye rejiminin zalim, muhalefetin ise kargaşa yanlısı olduğunu düşünen genç, “DEAŞ, havaalanına varmadan önce, uygun bir zamanda kaçtım. Orada kalan arkadaşlarımın hepsi öldürüldü” diyor.
Boğularak ölümle yüzleşme
Şarku’l Avsat’la yaptığı görüşmede adının ve fotoğrafının yayınlanmasından yana herhangi bir çekincesi bulunmayan Halepli Abdulkadir Hoce’nin sürdürdüğü sıradan yaşam için geri sayım 2012 yılındaki Halep kuşatması ile başlamış. Birçok zulme tanık olmuş. Rejim güçleri, rejim karşıtı olmayan ailelerin bulunduğu bölgeye girer girmez onları ortadan kaldırmış. Köyler tamamen boşaltılmış. Anlattığına göre rejimin gözüne girmeye çalışanlar gençleri aylık 500 dolar karşılığında Özgür Suriye Ordusu ile halk komisyonlarına karşı casusluk yapmak ve kadrolara suikast düzenlemek için seferber etmiş.
Hoce, kendisinin zorlu hayat koşullarında yaşadığını, bununla birlikte Suriye’den göç etmeyi düşünmediğini söylüyor. Bunun için 2012 ile 2014 yılları arasında ailesi birlikte bir bölgeden diğerine sığınmak ile yetinmiş. Ancak DEAŞ kendisinin Halep’in kuzeyindeki bir köyde oturduğu bölgeye yaklaşmaya başlamış. DEAŞ savaşçıları köyü basmış ve kardeşini öldürerek babasını alıkoymuş. İşte o an Türkiye’ye göç etmeye karar vermiş. Kardeşini de uygun bir biçimde defnedememiş. Ya kaçacak ya da ölecekmiş. DEAŞ savaşçıları, düzgün Arapça konuşuyor ve öldürmek için adam kovalıyormuş.
Hoce açıklamasının devamında şunları aktardı:
“Türkiye’de ailemle birlikte iki sene kaldım. Sürekli Suriye’ye dönme planları yapıyordum. 2016 yılında bir süpermarket açmak üzere Azez’e döndüm. Çalışmalara başlamıştım ama DEAŞ, bölgeye geldi ve Kürtlerle çatışmaya girdi. Aynı senaryonun tekrarlanmasından korktum ve ailemi de alarak Türkiye’ye geri döndüm. Mali zorluklar yaşadım. Önümde göç etmekten başka seçenek yoktu. Eşim ve üç evladım ile kaçmak benim için kolay olmadı. Kaçakçıya yaklaşık beş bin dolar ödemem gerekiyordu ve ben rızkımı ucu ucuna kazanıyordum. Bulabildiğim kadar borç aldım ve kaçakçıya yolculuk boyunca plastik botu sürmeyi teklif ettim. Botu süren ödeme yapmıyordu. Sekiz metre uzunluğunda ve durumu pek parlak olmayan botta 65 kişiydik. Gece yarısından sonra yola çıktık. Kıyıdan fazla uzaklaşmamıştık ki bot arıza yaptı. Delindi ve içeriye su dolmaya başladı. Kadınlar bunun üzerine çığlık atmaya başladı. Sahil güvenliğin bize yardım emesi için Yunan kara sularına gitmemiz gerekiyordu. Ölümü gözlerimizle görmüş ama sahil güvenliği görememiştik. Ne kadar süre boğulma tehlikesi ile mücadele ettik bilmiyorum. Sonunda karaya ulaştık. Orada yetkililer bizim işimizi üstlendi ve bizi yılan ve akreplerle dolu uzak bir ormanın ortasında terk edilmiş bir kışladaki kampa nakletti. Yeniden yerleşim işlemlerine başladık. Altı ay sonra beni Atina’daki Fransız Konsolosluğu’na çağırdılar. Göç sorumlusu ile görüştüm. Sonra ailemle birlikte sığınma talebim kabul edildi.”
Chartres’e gelmesinin üzerinden iki yıl geçen Abdulkadir Hoce inşaat işinde çalışıyor. Çocukları Fransızcayı akıcı bir şekilde konuşuyor ve bu dili ana dilleri zannediyor. Babalarının nasıl olup da konuşulanları anlamadığını anlayamıyorlar. Hoce, Beşşar Esed iktidardan ayrılmadıkça Suriye’ye dönmeyeceğini söylüyor.
Lübnanlı bir aile, Fransa’nın Chartres şehrindeki Suriyeli ve Iraklı mültecilerle ilgileniyor
Lübnanlı bir aile, Fransa’nın Chartres şehrindeki Suriyeli ve Iraklı mültecilerle ilgileniyor
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة