Muşira Hattab
Eski Mısır Aile ve Nüfus Bakanı ve Dış ilişkilerden sorumlu devlet bakanlığı görevlerinde bulundu
TT

Radikalizmden korunmak

Yazıma “DEAŞ gelini”nden bahsetmek için başlamıştım ama bitirmeden önce Yeni Zelanda’da 2 camiye saldırı düzenlendi. Doğrusu dünyanın küçük bir köye dönüşmesi aşırılığın yayılmasını da kolaylaştırmıştır.
İngiliz Avam Kamarası’ndaki “Mısır Dostları Grubu”, 4 yıl önce Mısır’daki durum ile ilgili bir konuşma yapmam için bana davet gönderdi. O konuşmamda, Haziran Devrimi’ni savunmaya odaklanarak Mısır’ı bir yıl boyunca yöneten ve halkın gösteriler düzenleyerek gitmesini istediği aşırılıkçı ideolojiden bahsettim.
Doğal olarak demokrasinin kalesinde yaptığım bu konuşma da, insan hakları, din, ırk veya hangi nedenle olursa olsun insanlar arasında ayrımcılık yapmamaya dayanıyordu. Zihinlerin bozulduğunu kanıtlamak için de o günlerde İngiliz medyasında ilk sayfalarda yer alan ve çocuk yaşta 3 kızın DEAŞ’a katılmak için ailelerinden kaçtıklarına yönelik haberi örnek gösterdim. Müreffeh ve demokratik bir ülkede büyüyüp eğitim alan bu kızları, terörist bir çeteye katılmaya iten nedenlerin ne olabileceğini sordum.
Bu konuşmanın üzerinden 4 yıl geçti ve ne tesadüftür ki kamuoyunda DEAŞ’ın gelini olarak bilinen İngiliz Şamima Begüm aniden tekrar ortaya çıktı ve anavatanı İngiltere’ye dönme talebinde bulunurken ben yine başkent Londra’daydım. Şamima kaçan 3 kızdan biriydi. DAEŞ’in saflarına katılmak için okuldan 2 arkadaşı ile kaçmıştı ve kendisinden hiçbir haberin alınamadığı 4 yılın ardından tekrar ortaya çıkarak ülkesine dönmeyi talep etti.
Sky News kanalı Şamima’nın kaderinin belirlenmesinde önemli bir rol oynadı. Kanal bu konudaki yayınlarına, Şamima’nın El-Havl kampında bulunduğunu keşfeden Suriye’deki muhabiri John Sparks’ın süpriz haberi ile başladı. Sparks kendisini bulduğunda Şamima neredeyse çocuğunu dünyaya getirmek üzereydi ve düşük sağlık bakımı ile yetersiz beslenmeden dolayı doğacak olan oğlunun da kardeşleri gibi ölmesinden korkuyordu. Bundan 2 gün sonra Şamima çocuğunu dünyaya getirdi ve birkaç saat sonra da Sky News muhabirinin kendisi ile yaptığı röportajda çocuğu ile televizyon ekranlarında göründü.
Şamima, DEAŞ adına konuştu ve onun çatısı altında yaşadığı hayatı güzel olarak niteledi. Hiçbir şekilde pişman olmadığını ve örgüte katılmadan önce üyelerinin insanların başını kestiklerini bildiğini itiraf etti. Bununla da yetinmeyerek İslam’ın bu tür şeylere izin verdiğini duyduğunu bu nedenle endişelenmediğini ve bunu sorgulamadığını ifade etti. Ayrıca birçok kişinin kendisini anlayacağını umduğunu ve oğlu için dönmek istediğini de belirtti.
Röportaj sırasında kamera, “cihat nikâhı”ndan olan çok sayıda çocuk arasında toprak ve toz dolu siyah kumaş katmanları altında saklanan kadınları da gösterdi. Şamima ailesine gönderdiği mesajda, "Ailem bana ulaşıp dönmem için beni ikna etmeye çalıştı ama ben kabul etmedim. Ama şimdi onlara dönmek istediğimi ve bana yardım etmelerini umduğumu söylemek istiyorum" dedi. Burada muhabir Sparks, kendisine yardımcı olmak amacıyla sorusunu bir kez daha tekrarlıyor, "Ailene söylemek istediğin bir şey var mı?" O da kısaca "Özür dilerim" diye karşlık veriyor. Ardından Sparks röportajı yaptığı şu tek cümlelik yorum ile bitiriyor, "Bu, Şamima’nın az da olsa üzgün ve pişman olduğunu belirttiği tek andı."
Şamima halktan umduğu desteği alamadı. Çünkü röportaj boyunca kibirli, tepeden bakan, değişken duygulara sahip, üzgün olmayan ve devlete kafa tutan birisi gibi göründü. Bu röportaja kesinlikle hazır değildi.
Bu röportajın yayınlanmasının ardından 2 günden az bir süre içerisinde İngiliz İçişleri Bakanı Sacid Cavid (Sajid Javid), Şamima’nın vatandaşlığını iptal etme talimatı verdi. Şamima’nın devletsiz kalmayacağını ve kararının uluslararası yasalara uygun olduğunu söyleyen Bakan Cavid, Bangladeşli olan anne ve babası gibi Bangladeş vatandaşı olma hakkına sahip olduğunu açıkladı.
İçişleri Bakanı daha sonraki açıklamalarında ise Şamima’ya hitap ederek, "Mesajım açıktır: Ülke dışında terör örgütlerini desteklediysen, dönüşünü engellemek konusunda hiçbir tereddüttüm olmayacak. Eğer dönmeyi becerebilirsen de sorgulanmaya, soruşturulmaya ve büyük olasılıkla yargılanmaya hazır olmalısın" dedi. İngiliz kamuoyunun büyük bir çoğunluğu da Şamima’nın dönüşüne karşı çıktı.
Bunun üzerine Şamima büyük bir hata yaptığını anlayarak gerçekleştirdiği bir dizi röportaj ile bunu düzeltmeye çalıştı. Bebeği diğer kardeşleri gibi öldü ve Şamima’nın babası televizyona çıkarak kızının yaptıkları için İngiliz halkından özür diledi. Kızının kaçma kararını aldığında şartları takdir edemeyecek kadar küçük yaşlarda olduğunu söyledi. DEAŞ’a katıldıktan sonra kızında bir değişiklik görmediğini belirtti. Ama hemen sonra genellikle Londra’da sadece birkaç hafta kalıp Bangladeş’e döndüğünü itiraf etti. Zaten giyimi ve İngilizcesi de bunu kanıtlıyordu.
Farklı ülkelerdeki büyükelçiliklerde çalışmış biri olarak Şamima ve babası benim için göç nedeniyle duyguları dağınık ve eski ya da yeni vatanlarına bağlılıkları arasında bölünmüş, yeni toplumlarına entegre olamayan ve aşırılığın tuzağına düşen aileleri temsil etmektedir. Yine John Sparks’ın basit soruları ile dünyanın karşı karşıya olduğu en ciddi zorluğu ortaya çıkarmayı başardığını düşünüyorum. Bu zorluk; kamufle etmek için adları değiştirilse de hepsinin kaynağının aynı olduğu terör örgütlerinin yaydığı aşırılığı zihinlerden nasıl temizlemek gerektiğidir.
Hiçbir devlet ne kadar güçlü olursa olsun bu sorunu tek başına çözemez. Uluslararası yardım ve işbirliği acil bir ihtiyaçtır. Ama bu işbirliği de kibir, gurur ya da fırsatçılık ve ikiyüzlülük yerine eşitlik temelli olmalıdır.
Eğitim, medya, güvenlik organları ile araştırma merkezlerindeki yetkililere Şamima’nın yüzünü, ifadelerini ve sorulara verdiği yanıtları araştırmaları çağrısında bulunuyorum. Onları, Şamima gibi beyinleri yıkanmış ve aldatılmış genç erkek ve kız kurbanlar ile çokça karşılaştığımızı ama bazen onları görmezden geldiğimizi ve durup kendimize şu soruları sormadığımızı itiraf etmeye çağırıyorum: Neden gülümsemiyorlar? Neden intikam almak istiyorlar? Neden kendilerini ülkelerine bağlı hissetmiyorlar?
Tehlike çok yakın, istisnasız bütün dünya ülkelerini kaplamakta ve farklı bir olağanüstü hal ilan edilmesini gerektirmektedir. Farklı devlet ve sivil toplum kurumları ile bizzat gençlerin bilinçli, profesyonel ve gerçekçi bir şekilde ortak olduğu akıllı, realist, etkili ve yumuşak bir plan hazırlamak için uluslararası işbirliğine ihtiyacımız vardır.
DEAŞ ve kardeşlerine karşı gençlerin zihinlerini bu aldatmacalardan korumaya ve savunmaya önem vermekle zafer kazanabiliriz. Bunun için de eğitimin kalitesini yükseltmek üzere yatırımlar yapmalı, öğrencilerin duydukları ve okudukları her şeyde akıllarını kullanmaya teşvik etmeleri için öğretmenleri eğitmeli ve katılım dairesini genişletip aileden başlayarak adelet ve özgürlük ilkelerini toplumun bütün katmanlarına yaymalıyız. Buna hazır mıyız?