Abdurrahman Şalkam
TT

İyad Allavi alevlerin arasında

Her Iraklının bir mücadele tecrübesi vardır. Bütün zaman onun vaktidir, her mekân da onun toprağıdır. Irak kendi kendini inşa eden ve yenileyen bir zaman tünelidir. Ancak Irak tarihinin neredeyse tamamını trajik hale getiren bir dizi olay var.
Tecrübeli Iraklı siyasetçi Dr. İyad Allavi kısa bir süre önce anılarının iki bölümünü çıkardı, şimdi ise üçüncüsünü bekliyoruz. ‘Alevlerin Arasında’ adlı kitap, yazarın biyografisini ortaya koyuyor ve renkli olayları, zamanları ve yerleri sıralıyor. Aynı zamanda kendi rengini ortaya koyan bir Irak resmi çiziyor. Bu yazılanları okurken neredeyse kan, işkence, dram ve tehlike topografyasına dokunuyorsunuz.
Zulüm ve baskının, orduları, mühendisleri ve ideolojileri vardır, sürekli yeni durumlar ortaya çıkarır, çatışma ortamı yaratır ve durumu daha da trajik hale getirebilecek mekanizmalar icat eder. Yani çılgınlıklarının sınırı yoktur. Allavi’nin günlüğü sanki Irak’ın tüm uzak ve yakın tarihini ortaya koyuyor.
Arap Baas Sosyalist Partisi, modern Arap tarihinin önemli bir halkasını düşünce ve iktidar açısından şekillendirmiştir. Sloganları, Arap dünyasını en doğusundan en batısına kadar kaplamıştı. Ancak, sadece Irak ve Suriye'de iktidar olabildiler. Vaatleri ses, tehditleri ise kamçı olarak yankılandı.
İdeolojiler ateştir, zayıf kelebekleri kendine çeker, iktidar sandalyesinin sıcaklığına ulaştıklarında ise hem yanarlar hem de yakarlar. Allavi, Irak Baas Partisi'ne gençken katıldı. Irak ulusal birliğini ve özgürlüğünü sağlamayı umuyordu. ‘Alevlerin Arasında’ bir uzun yolculuk başlamıştı.
Kitabın tamamı, uzun bir makale dizisini hak ediyor, zira içerisinde trajik hadiseler, uzun yolculuklar ve kanlı istasyonlar yer alıyor. Ölüm sesleri ve dehşet verici takipler, ölüm mesafesinin şah damarından daha yakın olduğunu gösteriyor.
Allavi Baas Partisinde oldukça aktifti ve kendisi üniversitede bir tıp öğrencisiydi. O dönem Irak tarihinin en tehlikeli bölümlerini yaşamayı tercih etti. Şüphesiz, partinin liderliğini Saddam Hüseyin ele geçirdiğinde Irak ve tüm bölge bambaşka bir sürece girmişti. Dr. Allavi Saddam'ın karakterini ortaya koyan -ki Saddam henüz partiye tamamen hâkim olmamıştı- bir hadise anlatıyor.
Kitabın 37. sayfasında şunu naklediliyor: “Saddam kadar acımasız birini görmedim ve burada buna dair önemli bir hadise nakledebilirim. Baasçı ve Karradalı olan Hüseyin Hezber hakkında… Bir ara Irak'taki Baas Partisinden ayrılmış Suriye kanadıyla çalışmaya başlamıştı. Bir gün, ben ve bir grup Baasçı arkadaş, bir lokantanın bahçesinde oturmuş yemek yiyorduk. Saddam ve Sadun Şakir gayet neşeli bir şekilde yanımıza geldiler. Onlara bunun nedenini sorduk. Asma köprüde Hüseyin Hezber’e saldırdıklarını ve tabancanın kabzasıyla ona vurduklarını gülerek anlattılar.
 Allavi, kitabın sayfalarında ‘Alevlerin arasında’ dolaşıp duruyor, partinin içinden ve dışından, Irak ve Irak dışından manzaralar naklediyor. Onlarca hatta yüzlerce kişinin nasıl işkence gördüğünü ve öldürüldüğünü, yol arkadaşlarının hapishanelerde nasıl çürütüldüğünü naklediyor. Cinayetlerin nasıl haince planlandığını ve adeta kanlı bir düğüne dönüştürüldüğünü anlatıyor.
Allavi kitabında trajik ve korkunç hadiseleri nakletmeye devam ediyor:” Saddam döneminde yaşanan kanlı hadiseler, hiçbir partinin tarihinde ya da dünyadaki diğer diktatörlüklerin tarihinde gerçekleşmemiştir. Partideki birçok kadro, sivil ve askeri liderler tasfiye edildi, çoğu da bizzat Saddam’ın görevlendirdiği yetkili kimselerdi. Pek çoğu Partide birlikte mücadele verdiği yakın arkadaşlarıydı.
Cumhuriyet Sarayının yakınında bulunan Kasru'l-Huld’da (Ölümsüzlük sarayı) korkunç ve kanlı infazlar gerçekleştirdi. Meşhur bir video kaydı vardır. Ünlü Devrim Komuta Konseyi toplantısı… Toplantıya Devrim Komuta Konseyi’nin tüm üyeleri davet edilir. Muhyi Abdulhüseyin Meşhedi bazı ‘itiraflarda’ bulunur. Bir yandan da salonda bulunan bazı isimleri telaffuz eder ve ‘işbirlikçilerini’ gösterir. İsmi her zikredilen kişi, tabii ki muhafızların eşliğinde başka bir salona işkence veya idam için götürülür. Bağrışmalar arasında salonu terk ederlerken Saddam’ın “Itla! Itla!” (Defol! Defol!) haykırışları duyuluyor. Toplantıya katılan kişiler büyük bir saçmalık, alçakça ve yıkıcı bir eylem karşısında olduklarını bilseler bile sadece üzülüyormuş gibi yaparlar. Kürsü yanına çağrılanlar sandalyen fırlayarak koşarken, diğerlerinin korkudan ödü kopuyordu.”
Caligula'dan Neron'a, Stalin'e, Hitler'e ve Pol Pot'a kadar sürekli kan aktı. Akan bu kanlar diktatörün deliliğini anlatan bir sıvıydı sadece… Ölülerin bedenlerinden tiranların kürsüleri inşa ediliyordu. Ancak Kasru'l-Huld’da sahnelen kanlı tiyatro son derece trajikti.
İspanyol şair Lorca, İspanya İç Savaşı’nda dökülen kanları şiirlerinde dramatik bir şekilde nakleder, ancak bu sarayda yaşananlar çok daha korkunçtu. Saddam Hüseyin bu korkunç düğünde gerçekten döktürüyordu. Tüm Iraklılara şu mesajı vermek istiyordu: ‘Hiçbiriniz bir mermiden veya zindanın tabanından ya da kırbaçtan daha değerli değilsiniz. Her vatandaş boynunun vurulabileceğini bilmelidir. Sizden kör bir sadakat istiyorum. Konuşmanızı da susmanızı da beni hesaba katarak yapın.’
Komplo ile iktidara gelen her yönetici; birilerinin, oturduğu bu sandalyeye ulaşmak için sürekli komplo kurduğunu zanneder. İlk önce onu o makama getiren arkadaşlarından şüphelenmeye başlar. Zira iktidarı yıkma konusunda tecrübe kazanmışlardır. Artık tamamı potansiyel bir suçludur ve hedef haline gelecek ilk kitle bunlardır.
Saddam’ı böyle davranmaya sevk eden diğer bir faktör daha var. Bir diktatörü iktidara getiren kimseler, iktidar ortağı olmak isterler, ancak tek adamlığa özenen liderler, bunların emri altında çalışan kimseler olmasını ister. Dolayısıyla bu liderlerin arkadaşlarına yönelik tavrı anormaldir. Kibirli hale gelir, yol arkadaşlarını küçümser ve onları zamanla itibarsızlaştırır. Etrafını artık korku ve kıskançlıkla hareket eden soytarılar kaplamıştır.
Iraklı şair Ebu Tayyib Mütenebbi bir şiirinde sanki Saddam Hüseyin ve önceki Irak liderlerinin psikolojisini anlatıyor:
Kişinin eylemleri kötüyse, kanaatleri de kötüleşir
Kuruntularını gerçek zannetmeye başlar
Düşmanın bir sözüyle sevdiklerini siler
Şüpheler gecesini zifiri karanlığa çevirmiştir.
Irak, şiddet ve iktidar arasındaki ilişki söz konusu olduğunda insanlık tarihinde özel bir yere sahiptir... Yüzyıllardan beridir hiçbir Irak hükümdarı eceliyle yani normal bir ölümle ölmedi. Gözleri çıkarılmamış veya işkence edilmemiş olanlar en şanslıları denilebilir. İlginçtir katilleri de en yakınındakilerden çıkmıştır.
Iraklı âlim Ali el-Verdi, bu fenomenin analizini yapmaya çalışır ve bu durumu Irak topraklarının doğasına, değişken iklimine ve konumuna bağlar. Ancak Saddam Hüseyin, tüm şiddet çeşitlerini kullanmış sıra dışı bir diktatördü. İnsanların onun nezdinde saman ve toz kadar dahi bir kıymeti yoktu.
Allavi kitabında Irak içinden ve dışından tablolar nakletmeye devam ediyor. Baas Partisi içerisinde aktif görev alsın veya almasın herkes ölüm tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Ülke adeta insan mezbahanesine dönmüş, günlük ölümler olağan hale gelmişti. İran’la savaş ve Kuveyt’in işgali maceraları Irak’a yüz binlerce ölü ve milyarlarca dolara mal olmuştu. Tüm bölge benzeri görülmemiş bir çatışmaya ve parçalanmaya sürüklenmişti. Allavi ülke dışındayken alevler onu da kovalamıştı. Alev bir tür volkan ateşiydi. Ateşin düştüğü yer Londra'daki evinin yatak odasıydı. Suikast girişimine maruz kalmıştı. Sahne trajik bir senaryoyu andırıyordu.
Gecenin geç saatlerinde karısıyla yatak odasında iken bir tetikçi ona balta ile saldırmıştı. Saldırgan, baltayla hem ona hem de karısına saldırmıştı. Aldığı yaralar ve kırıklar nedeniyle hem kendi hem de eşi aylarca hastanede yattılar. Birçok ameliyat geçirdi. Ancak Saddam rejiminin takibi durmadı. Allavi’nin ateşi henüz sönmemiş olan Irak ateşidir. Alevi söndürmek için bugün hala Bağdat'ta bulunuyor. Ama bizler bu tutuşmuş biyografinin diğer bölümlerinin yanan harflerini takip edeceğiz.