Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Üçlü güce dayalı yenidünya düzeni

Uluslararası ilişkiler bilimi, daha ziyade dünyadaki süper güçler ve onların ilişkilerine yoğunlaşır.
Diğer konular ise ya detaydır ya da daha az öneme haizdir. Sözgelimi Etkili ve hâkim olan ana rejimler ve etki sahaları,  barış, savaş argümanlarını kullanarak rekabet etme ya da diğer büyük güçleri kullanarak rakibi geri püskürtme gibi konuları bu bağlamda zikredebiliriz.
Bu bilim dalının yaygın olarak ele aldığı diğer bir konu da dünyanın kaç kutuplu olduğudur.
Ana düzen, içindeki kutup sayısıyla nitelenmektedir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki düzen, çok kutuplu dünya olarak nitelenirdi.
II. Dünya Savaşı sonrası, iki kutuplu dünya hâkim olmaya başladı. Zira ABD ve Sovyetler Birliği uluslararası düzende tek başlarına kalmışlardı. Bazen de tek kutuplu düzene geçilmiştir.
Sözgelimi İngiltere, Napolyon’un yenilgiye uğradığı 1815’den I. Dünya Savaşı'nın patlak verdiği 1914’e kadar, Aynı şekilde ABD, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra yani 1991'den 2008'e kadar, bu tip bir düzeni temsil ediyorlardı.
Küresel ekonomik ve finansal kriz yaşandığında –ki o döneme görünüşte “küreselleşme” çağı deniyordu- aslında ABD dünyanın tek süper gücü olmuştu.
Şimdi durum nedir ve uluslararası düzen nasıl tarif ediliyor? Burada verilebilecek doğrudan cevap, –ayrıntılar birazdan verilecek- dünyanın artık tek bir süper gücün esiri olmadığıdır. ABD hegemonyası büyük oranda azalmıştır ve artık o da tehdit altındadır. Dünya artık çok kutuplu da değildir. Bir zamanlar öyle bir döneme girileceği öngörülüyordu, güya Japonya, Hindistan ve birleşik Avrupa, dünya liderliği ve yönetimi için bir rekabet düzenine gireceklerdi. Ama dünya hızlı bir şekilde üçlü bir süper güç düzenine giriyor: ABD, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti.
The New York Times, 21 Kasım'da Edward Wong ve Allen Rappiort'un "Küresel Güç olma yarışı, ABD ve Çin'i tercih yapmaya zorluyor" başlıklı bir makalesini yayınladı.
Makalenin içeriği; iki ülkenin Gayri safi yurt içi hâsılasının günden güne yakınlaştığı gerçeğine dayanarak, dünya düzeninin artık ABD ve Çin arasında iki kutuplu olduğudur.
Şu anda, doların satın alma gücüne baktığımızda, Çin, ABD'nin performansının üzerinde bir performans sergiliyor.
Mevcut büyüme oranlarına baktığımızda Çin, -özellikle Dördüncü Endüstriyel Teknoloji Devrimi alanındaki liderlikten sonra- üstünlüğü elde edebilmek için adım adım ilerliyor.
İki Kutup arasında etkileşimler, yeni bir rekabet tarzının oluşacağına işarete ediyor. Güney Çin Denizi'nde ticari ve stratejik savaşa girilmiş durumda. ABD şimdilerde Kuzey Kore ve İran gibi Çin’in müttefiki ülkelere karşı siyasi yaptırımlar uyguluyor. Washington, kendisi ve Çin arasında seçim yapmaları için dünya ülkelerine baskı yapıyor.
Fakat ABD'den yayın yapan Foreign Policy dergisi, ABD-Rusya ilişkileri ve etkileşimlerinin tarihsel bağlamını dikkate alarak, iki kutuplu dünyayı öne çıkarmışa benziyor.
Nisan 2018’de yayınlanan bir makalenin başlığına baktığımızda bu gerçeği görebiliyoruz: “Yeni Soğuk Savaş: Rusya ve ABD, önce ve şimdi.”
Yayımlanan çalışmaların neredeyse tamamının eski Soğuk Savaş dönemlerini temel aldığını görüyoruz. Bilindiği gibi soğuk savaş fikrinin yaygın bir kavram olarak kullanılması, Temmuz 1947 tarihli "Sovyet Stratejilerinin Temelleri/ Kaynakları" konulu bir makalenin ABD Büyükelçisi George Kennan tarafından yazılmasıyla başladı.
Makale, ABD-Sovyet ittifakının II. Dünya Savaşı sırasında sona erdiğine değinirken, Sovyetler Birliği'ni kontrol altına alınmasını sağlayan bir stratejinin alternatif olarak devreye sokulması çağrısı yapıyor. Yayınlanan çeşitli makaleler, soğuk savaşın gelişimini, iniş çıkışlarını ya da gerginliklerin ne zamanlar yoğunlaşıp ne zamanlar hafiflediğini yansıtmaktaydı. Sözgelimi Henry Kissinger’in Temmuz 1959 tarihli makalesinin başlığı “İstikrar Arayışı” şeklindedir. Nikita Kruşçev’in, aynı derginin Ekim ayında yayınlanan "Barışçıl Bir Arada Yaşamaya Dair" başlıklı makalesi bunun tipik bir örneğidir. Fakat birlikte yaşama ve uzlaşma anları, Sovyetler Birliği'nin 1990'ların başlarında yıkılmasına kadar devam eden uzun bir soğuk savaş sürecinin istisnasıydı. ABD’nin dünyada tek başına bir süper güç olarak kaldığı yaklaşık 15 yıl boyunca yayınlanmış makaleler, Rusya'yı kurtarmaya ve Sekizler Grubu (G8) çerçevesinde işbirliği yapmaya odaklanmıştı.
2002 yılında "Rusya'nın Yenilenmesi" başlığı ortaya çıktı. Fakat bu balayı uzun sürmedi, makaleler ve çalışmalar Washington ve Moskova arasındaki artan gerginliği ortaya çıkarmaya odaklandı. Bu makale ve çalışmalar 2006 yılında, "Rusya Batıyı terk ediyor" başlığıyla, 2007'de: "Rusya'nın Kaybı ve Çatışmayı Sürdürmenin Maliyetleri" başlığıyla, 2008'de: " Yönetimde İstikrar (Vladimir Putin) Niçin Bir Efsanedir?" başlığıyla, 2010'da: "Rusya'da Modernleşme Çıkmazı", "Ölüm döşeğindeki Ayı", "Rusya'nın Nüfus Felaketi" başlıklarıyla, 2014'te: "Yeni Soğuk Savaşın Yönetimi" başlığıyla, 2016'da: "Rusya'nın Kalıcı Siyasi Coğrafyası", "Rusya'nın Meşru Statüsünü Aramak", "Rus Askeri Gücünü Yeniden Canlandırmak"(Bu başlıklar Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden, Ukrayna ile sürtüşmesinden ve ABD’nin yaptırımlarının uygulanmasından sonradır) başlıklarıyla yayımlandı.
2018 yılında, “Dışişleri” Dergisinin Ocak sayısında "Rusya'nın Yeniden kontrol edilmesi" ve Mart sayısında: "Yeni bir Soğuk Savaş başladı mı?" başlıkları ile makaleler yayımlandı.
Zaman deveran etti, Washington ve Pekin arasında bir başka soğuk savaş yaşanırken, Moskova ile Washington arasındaki Soğuk Savaş yeniden başladı. Moskova ile Washington arasındaki savaş stratejiktir; sahnesi ise Avrupa ve Orta Doğudur. Washington ve Pekin arasındaki savaş ise ekonomiktir; ticaret etrafında dönüp duruyor. Ancak aynı zamanda dünyaya tahakküm kurma ve nüfuz etme üzerine bir başka strateji yürütülüyor. İki savaş üç güç arasındadır: İlki ABD’dir; teorik olarak dünyanın en önde gelen ekonomik ve askeri gücüdür.
Diğeri Rusya’dır; ekonomik durumu biraz zayıf olsa da, dünyayı birkaç kez tahrip edebilecek 9 binden fazla nükleer savaş başlığına sahiptir. Aynı zamanda silahlar ve uzayda farklı teknolojik üstünlüklere sahiptir.
Üçüncüsü ise Çin’dir; Sadece güçlü bir ekonomik güce sahip değildir, aynı zamanda büyüme oranları ve yeni teknolojiler açısından ümit verici bir güçtür. İnsanlık tarihinde ilk defa Çin, teknolojik gelişmenin bazı alanlarında Amerika ile rekabet eder hale gelmiştir.
Bu, çağdaş tarihin uluslararası ilişkilerinde yeni bir durumdur ve sadece bu üçlü güç nedeniyle de değildir. Bilakis tarihsel olarak 20. yüzyıl ve mevcut yüzyılın ilk başlangıcından çok daha farklı bir tarihi süreçle karşı karşıya olmamızdan dolayıdır.
Teknolojik gelişmeler, bu üçlü güce, Hindistan veya Avrupa Birliği gibi diğer ülkelerin kazanamadığı ayrıcalıklar kazandırmıştır.
İngiltere’nin Birlikten ayrılması AB’yi ve AB üyesi Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi bazı ülkeleri ekonomik anlamda zayıflatmıştır.
AB’ye olan ilginin azalması Almanya ve Fransa üzerinde büyük bir baskı yaratmıştır. Sürecin ne gibi sıkıntılara gebe olduğunu kimse kestiremez. Fakat belki de bu aşamayı diğer şartlardan ayıran en önemli unsur, Donald Trump’ın yönetimi devralmasıdır.
Tekrar kazanması durumunda 2024 yılına kadar sürmesi beklenen bir durumla karşı karşıyayız.
Dünya ülkeleri, özellikle de Arap ülkeleri bu yeni gerçeklikle nasıl baş edecekler? Bu yeni durumda, Tarafsızlık, Batı ya da Doğuya yönelme gibi daha önceki stratejiler işe yarayacak mı?
Öncelikle olup biten hadiseleri iyi kavramak gerekiyor.
İkincisi, çıkarlarımızı doğru ve net bir şekilde tanımlamalıyız.
Üçüncüsü, stratejimiz ne olursa olsun, biz Araplar olarak bize daha fazla fırsat kazandıracak şeyin, birlik olmak ve Arap ittifakı kurmak olduğunun farkında olmalıyız.